۷/۱۴/۱۳۹۰

Azerbaycan’ın Türkleşmesi ve Azerbaycan Türkçesinin Teşekkülü

Cevat Heyet
ÖZET
Azerbaycan Türkçesi Oğuz gurubu Türk lehçelerinin merkezî dalı olup Azerbaycan’dan başka İran’ın birçok bölgesinde, Irak’ta ve Doğu Anadolu’da yerel halkın ana dilini oluşturmaktadır. Azerbaycan Türkçesinin de diğer diler gibi birçok ağızları ve bir de Azerbaycan’ın genel halk dili üzerinde teşekkül etmiş edebî dili vardır.
ABSTRACT
Azerbaijan Turkish, which is the main branch of Oghuz group Turkish dialects constitutes the mother tongue of Azerbaijan and also of the local people in several  regions of Iran, Iraq and East Anotolia. Like the other languages, Azerbaijan Turkish exists a lot of local dialects and literary language thet has been formed from the genel popular language of Azerbaijan.
Azerbaycan Türkçesi Oğuz Türk dili ve lehçelerinin merkezî dalı olup Azerbaycan’dan başka İran’ın birçok bölgesinde, Irak’ta ve Doğu Anadolu’da yerel halkın ana dilini oluşturmaktadır. Azerbaycan Türkçesinin de diğer diller gibi birçok ağızları ve bir de edebî dili vardır ki, Azerbaycan’ın genel halk dili üzerinde teşekkül etmiş ve bugün ona yazı dili de diyoruz ve makalemizin konusunu oluşturmaktadır. Azerbaycan Türkçesinin teşekkül tarihi veya genel halk dili şeklini alması Azerbaycan’ın Türkleşmesiyle ilgilidir; fakat, onunla çağdaş değildir. Bu dilin ne zaman genel halk dili olarak vahit bir dil şeklini alması konusunda dilci ve tarihçiler arasında fikir ayrılığı bulunmaktadır. Batılı Türkologlar, Türkiye ve bazı Azerbaycan âlimleri (Z. Velidi Togan, M. Ergin, E. S. Sumbatzade vb.) Azerbaycan’ın 11-13. yüzyıllarda Türkleştiğini ve Türk dilinin de bu asırlarda genel  halk dili hâlinde oluştuğu fikrini savunmaktadırlar. Fakat, Kuzey Azerbaycan ve Rus müelliflerinden birçoğu (E. Demirçizade, T. Hacıyev, N. Hudiyev, M. İsmailov vb.) Türklerin hatta Milattan önceden Azerbaycan’da yaşadıklarını ve  Azerbaycan halkının 3-7.yüzyıllarda Türkleştiğini ve dilimizin de 7-8. yüzyıllarda teşekkül ettiğini ileri sürmektedirler.
Biz bu konuda her iki tarafta yazılmış olan kitap, monografi ve  makaleleri okuduktan sonra bu makaleyi yazmaya karar verdik. Burada her iki tarafın fikirlerini kısaca izah ettikten sonra kendi düşüncelerimizi de açıklamaya çalışacağız.
Azerbaycan’ın Türkleşmesi
Azerbaycan’ın Türkleşmesi Türk boylarının buraya gelip yerleşmesiyle mümkün olmuştur. Türklerin Azerbaycan’a gelip yerleşmeleri çok eski zamandan başlamış ve  16. yüzyıla kadar devam etmiştir. Kuzey Azerbaycan müellifleri, hele son zamanlarda bu  kanaate varmışlar ki Azerbaycan tâ eskiden Türklerin yurdu olmuş ve sonradan gelen Türkler de bunlara karışarak yerlileşmişlerdir. Hata bazıları (Mahmut İsmailov vb.) eski Türklerin veya Prototürklerin önce Ön Asya’da oturduklarını ve şayet oradan Orta  Asya’ya göçtüklerini yazıyorlar. Mesela, rahmetli Aydın Mehmedov  (1989), Tofik Hacıyev  ve Nizami Hudiyev (1990) kendi kitaplarında bazı Sümer-Türk sözlerinin benzerliğine değinerek Sümer uygarlığının oluşumunda  Türk soyunun doğrudan veya herhangi bir vasıtayla iştirak ettiğini yazıyorlar. Bu hususta Türk bilginlerinden Prof. Osman Nedim Tuna uzun süre araştırmadan sonra 150’den çok Sümer sözünü sistemli şekilde fonetik değişmeleri izlemekle Türk sözleriyle karşılaştırmış ve eski dönemde Sümer-Türk dillerinin arasında ilişki olduğunu göstermiştir (N. Tuna 1990). 20. yüzyılın başlangıcında F. Hommel, Sümer-Türk dillerini karşılaştırarak incelemiş, Sümer dilinin de Altay dillerinden olduğu kanaatine varmıştır. Ünlü çağdaş Kazak bilgini Olcas Süleymanov da Sümer-Türk dillerini karşılaştırarak tetkik ederek, 60 kelimede yakınlık olduğunu tespit etmiş ve sonuçta Sümer diliyle eski Türk dili arasında kültürel bağlılık ve ilişki olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır (Süleymanov 1992). Y. B. Yusufov ve Z. Velidi Togan gibi birçok müellif, Herodot, Bizans müellifleri Menander Feonan ve Feofila Simokattadan naklen Sakaların hâkim kesiminin Türk olduklarını yazmaktadırlar. Sakalar MÖ (7-6) doğudan batıya gelerek Azerbaycan ve Kafkasya’da Saka İmparatorluğunu kurmuşlar ve Alp Ertunga (Efrâsiyab) da onların hakanı olmuştur. Pers imparatoru Kûroş da Ceyhun (Amuderya) nehri kıyısında Sakalarla savaşırken Tomiris onların kraliçesi olmuştur (V. Togan 1984; Kafesoğlu 1984). Sakalardan sonra Türk boyları değişik adlarla Orta Asya’dan batıya, Kafkasya ve Azerbaycan’a  gelmişler. Bunlardan Hunlar, Bulgarlar, Sarı Ogurlar Miladın ilk asırlarında bu bölgeye gelip yerleşmişler. Bu boyların göç tarihleri ile ilgili müelliflerin kayıtları farklıdır. Örneğin, 5. yüzyılda yaşayan Ermeni müelliflerinden Musa Horen ve  Abbas Katina’nın yazdığına göre, Bulgarlar Milattan 200 yıl önce Kafkasya’da yaşıyor ve onlara On Oğur da diyorlarmış.
Batılı müelliflerin yazdıklarına göre, Hunlar 4-5. yüzyılda Orta Asya’dan batıya ve Azerbaycan’a doğru gelip hükümet kurmuşlar. Balasagun şehri de (Aras’ın güney kıyısındaki Muğan’da) onların merkezi olmuştur (Grosset 1969). Bugün Hunları bütün Avrupa müellifleri Türk sayıyorlar. Hunlar kuzey Azerbaycan’da (Ablan) diğer Türk boylarıyla birlikte konfederasyon kurmuşlardır. Koksayan, Varaşili (Odinlerden) eski Ermeni kaynaklarına dayanarak şöyle yazmıştır:
5. yüzyılın sonlarında ve bu asrın başlarında Türkler Azerbaycan’ın  her  tarafında  yerleşmiş olup, Hun-Savir birliğine On Oğur ve Kengerler de dahil olmuşlardır. Hazarlar 350 yılında Kafkasya’ya gelip yerleşmişlerdir. Ablan müellifleri Musa Kalankaytunun yazdığına göre, 6. yüzyılda Albanya (Aran) da Türk dili o kadar yayılmıştı  ki 520 yılında Aran Papazı Sabirler arasında Türk dilinde Hıristiyanlık propagandası yapıyormuş (İsmailov 1992). Albanya’da 3. yüzyıldan başlayarak (3-8. yy.) Türk boyları (Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Savirler, Kengerler, Peçenekler vs.) ve boy birlikleri Alban halkının Türkleşmesine sebep olmuşlar (Hudiyev 1991). Hazarlar Kafkasya’da yerleştikten sonra önce Göktürk İmparatorluğuna tâbi olmuşlar; 7. yüzyılda Göktürk İmparatorluğu çöktükten sonra bağımsız olarak kendileri imparatorluk kurmuşlar ve resmî dilleri de Hazar Türkçesi olmuştur.Sâsânîler’den Kubad’ın (486-531) saltanatının sonuna kadar Aran, Gürcistan, Vaspuragan ve Sisecan Hazarlar ve  Türk boylarının elinde kalmış, dolayısıyla da bütün Azerbaycan’a  Hazar ülkesi denmiştir (Taberî, Belâzûrî, İbn Hurdâdbeh, Yâkûbî). Kubad’ın oğlu Anûşîrvan bütün bu bölgeyi Derbend’e kadar  aldı ve orada Derbend kalesini yaptırdı.
Yukarıdaki olayları göz önünde bulundurduğumuzda Vahb İbn Münebbeh’in İbn Hişam’ın Al-Tican kitabında Muaviye’den naklettiği   rivayet  pek doğal görülmektedir: Bir gün Muaviye Azerbaycan’a ordu göndermeden önce danışmanı Übeyd ibn Sâriye’den Azerbaycan nedir diye sordu. Übeyd de orası eskiden beri Türklerin ülkesidir diye cevap verdi. 10. yüzyılda Ruslar güçlendikten sonra Hazarlar’a saldırıp onları yendiler (965); daha sonra Hazarların bir kısmı Azerbaycan’a  diğer kısmı da Doğu Avrupa’ya göçtüler. Kıpçaklar da 9. yüzyılın sonlarından itibaren Hazarın  kuzeyinden  batıya doğru göç ettiler; bunların bir kısmı Azerbaycan’a gelip Müslüman oldular; bir kısmı da Hıristiyanlığı kabul edip Gürcistan’a gittiler ve Gürcülerin  arasında eriyip Gürcüleştiler.Bazı kaynaklarda Kıpçakların Miladın ilk asırlarından Kafkasya ve Azerbaycan’a geldikleri yazılmıştır. İşte Kuzey Azerbaycan müellifleri ve Ruslar bu tarihî olayları göz önüne alarak Azerbaycan’ın 7. yüzyılda tamamen Türkleştiğini ve Azerbaycan Türkçesinin 8. yüzyılda vahit  bir dil olarak şekillendiğini ileri sürmektedirler. Fakat, aşağıda izah edeceğimiz gibi, bu asırlarda ancak Kuzey Azerbaycan’ın Türkleşmiş olduğunu Kabul edebiliriz. Çünkü tarihî belgelerin gösterdiğine göre, Güney Azerbaycan’da Selcuklular ve hatta Moğollar geldikleri zaman bile değişik bölgelerde çeşitli dil ve lehçeler konuşulmaktaymış. İslam tarihçilerinin yazdıklarına göre, Azerbaycan İslam  ordusu tarafından alındığı sırada, burada din ve dil birliği olmadığı gibi, birçok şehirlerde Azerbaycani, Tat lehçeleri yaygınmış. Mukaddasî’nin yazdığına göre, 10. Yüzyılın sonunda Erdebil’in çevresinde Savalan bölgesinde yaşayan halk 70’den fazla dilde konuşuyorlarmış.İbn Havkal’a göre, bu bölgenin köylerinde Fars, Tat dillerinden başka diller de yaygınmış ve bu dil-lehçelerde konuşan ahali birbirlerini anlamıyorlarmış. Arapların hâkim olduğu yıllarda (iki asra yakın) da Türkler Azerbaycan’a gelmişlerdir. Bu dönemde İslam diniyle beraber Arap dili ve az-çok Fars dili de bu bölgede yayılmaya başlamıştır. Bu dönemde din ve medeniyet birliği oluşmuş ve Azerbaycan gelişmiştir.
Selçuklular döneminde Azerbaycan
Azerbaycan’ın bütün olarak Türkleşmesi 11. yüzyılın 2. yarısında Selcuklu (Oğuz) Türklerin İran’a ve özellikle Azerbaycan’a gelip yerleşmesiyle başlamıştır. Selcuklular geldikleri zaman Azerbaycan’da Hazarlar ve  onlara yakın olan Bulgarlar, Ağaçeriler, Belençerler, Borçalılar ve özellikle Kengerliler yaşıyorlardı. Kıpçaklar da kuzeyden gelip bu ülkede yerleşmişlerdi. Bu Türk boylarının çoğunluğu Kabala, Borçalı, Kazak, Asasuği ve Araz kıyıları ve Muğan’da yaşıyorlardı. Alparslan 1064’te  Gence’yi aldı. Sonra oğlu Melikşah zamanında Şavtekin’in kumandasında bütün Aran ve Gürcistan alındı ve ondan sonra Gence Türkmen (Oğuz) şehri adlandırıldı (İbn Razzak). Hârezmşahlar zamanında Aran, Muğan ve Hoy Türkmenlerin (Oğuzların) merkezi oldu. Yakut Hamevî’nin yazdığına göre Erdebil ve Tebriz arasındaki bütün dağlık yollar Türkmenlerle dolmuştur. Bunların emirleri Bişkin (Meşgin) adlanırdı. Bu boyların arasında Beğdili, İnallu ve Ağaçeriler de vardı. Hârezmşahlar döneminde Kıpçaklar (50000 ev) Derbend’den geçip Azerbaycan’a göç ettiler.
İlhanlılar döneminde Azerbaycan
Selçuk Türklerinin gelmesiyle hızlanan Türkleşme süreci, İlhanlılar zamanında tamamlandı. Moğollarla beraber Türkler de İran’a ve Azerbaycan’a gelmişler. Ünlü İslam tarihçisi İbn Asîr’in yazdığına göre, Moğol ordularını yarısından çoğunu Türkler oluşturuyordu. Moğollarla birlikte Uygur Türkleri de hükümet ve orduyu yönetiyorlardı. Uygur Türkleri Moğol hanlarının hocası ve kâtipleri olmuş, onlara kendi alfabelerini (Uygur alfabesini) ve okuma - yazma öğretiyorlardı. İlk Moğol İlhanı Hulâku Han İran’a geldiğinde Cengiz Han’ın vârislerine büyük Han Mengü Kağan tarafından her ulusun ordusunun 1/5 Hulâku ile beraber İran’a göndermelerine emir verildi. Hakan’ın emriyle İran’a 2 milyon Türk geldi (Târix-e Cehangoşâ-ye Coveyni, Câmeottevârix Reşîdî, Vessaf Tarihi ve Historiya des Mongols). Moğollar zamanında Horasan’dan dahi  birçok  Türkmen  (Oğuz)  Azerbaycan’a göç etti. Aynı zamanda Akkoyunlu, Karakoyunlular da bu dönemde Türkistan’dan Anadolunun doğusuna (Van gölünün kuzey kıyısı ve Diyarbakır) ve 15.yüzyılda oralardan Azerbaycan’a geldiler. Moğollar geldikleri zaman onlara teslim olmayan şehirlerin ahalisini öldürüp kentlerini de dağıtırlardı. Onlar kalmak istedikleri yerlerin halkını göç ettirip mallarını müsadere ediyorlardı. Tebriz, Marağa ve Halhal (Ağaçeri Türkleri) ahalisi onlara teslim oldukları için bu şehirleri yıkmadılar. Fakat, Erdebil, Sarap halkını katliam ettiler (Yakut Hamevî). İlhanlılar zamanında Tat-Tacikleri yerlerini terk etmeye zorladılar. Sonra onlara ağır vergi koydular. Ticaret işleri ve bütün devlet kredi ve imkanları ortak denilen şirketlere verilmişti. Tat-Tacikler ticaret  yaptıkları zaman ortaklara borçlanıyor ve borcunu vermeyen tüccar ailesiyle beraber köle olmaya mahkum oluyordu. Tatları ordu hizmetine almıyor, aldıkları zaman da özel damga ile bellendirip markalandırıyor ve aşağılıyorlardı. Moğol Hanları, yerleri ordu kumandalarına bağışlayıp buna ikta diyor ve bu yerlerin çiftçileri sahiplerine raiyet oluyorlardı. Bu aşağılama ve ayrı-seçkilik (diskriminasyon) sonucunda Tatlar  göç etmeyi  kalmaya tercih edip  onların çoğu Irak’a gittiler. O zaman Abakan ve onun veziri Cüveyni ve  Gazan Hanın fermanıyla Irak’ta Fırat  nehrinden kanallar açılmış ve büyük arazi sahaları ekin için müsait bir duruma getirilmişti. Azerbaycan ve Irak-I Acem (Sultanabat) den göç eden Tatlar orada yerleşmeyi uygun görüp oraya gitiler. Kalanlar da Moğollarla birlikte  zamanla Türklerin arasında eriyip Türkleştiler. İşte bundan sonra Güney Azerbaycan’da Türk dili genel halk dili olmuş ve Azerbaycan Türkçesi vahit bir dil olarak şekillenmiştir. Moğol İlhanlarının bu gayrı-insanî politikası onların Müslüman olmalarından önceki dönemlere aittir. Öyle ki, Gazan Han Müslüman olduktan sonra Taciklerin durumunu değiştirmek için aşağıdaki fermanı çıkarmıştır:
Bundan sonra bizim askerlerimiz Taciklere “onlar ikta ile birlikte bize verilmiş kölelerimizdir” dememelidir. Tanrı Taciklerin hayatını bize bırakmıştır. Onlara İnsan gözüyle bakmalıyız. Yoksa Allah karşısında sorumlu olacağız (Manakıb-ı Şeyh Safiyettin). Türklerin yerleşmek için Azerbaycan’ı tercih etmelerinin esas sebebi bu ülkede otlak, bağ-bahçelerin çok olup mal-hayvan beslemeye daha uygun ve elverişli olması olmuştur.
Yukarıda söylediklerimize rağmen  14. yüzyılda dahi az-çok Tatların kalıntıları bazı yerlerde kalmıştı; hatta şimdi bile bazı yörelerde (Halhal’ın etrafındaki köylerde ve Gelin Kaya’da) ve Baku ve Kuba yörelerinde (Konak kendi, Siyezen) tak-tük Tatlar  yaşamaktadırlar.
Türkleşme ve Oğuzlaşma süreci 14. yüzyılda Emir Timur’un gelmesiyle daha da hız kazandı. Özellikle Timur Anadolu seferinden galip olarak döndüğünde birçok Türk boylarını Suriye ve Anadolu’dan Azerbaycan’a getirdi (Bunlar Şamlı, Musuulu, Rumlu, Kaçar, Afşar, Zulkadr, Kovanlu, Kozanlu, Tekelu, Baharlu, Varsaklu, Beğdili boyları olup Azerbaycan’da kaldılar ve birçoğu Erdebil ve etrafında Safevî şeyhi (Şeyh Ali)nin çevresine toplanıp onun ve oğullarının müritleri oldular. Bu asırda Tebriz’e  gelen Arap  seyyahları (İbn  Batute ve İbn Fazlullah el-Omarî) seyahatnâmelerinde Tebriz’i Türk şehri olarak vasıflandırmışlardır. Emir Timur ve Akkoyunlu hükümeti birçok Türkmenleri özellikle de, onlara tabi olmayan ve Celâyirilere hizmet  eden Karakoyunlu Türkmenlerini Azerbaycan’ın daha kuzey bölgesine sürdüler. Bu sürülen boylar arasında oymak reisleri ve yurt yaptıkları yerlerin adlarına göre, yeni boy-oymak adları töredi ve Azerbaycan’ın her tarafında Oğuzlar hâkim olmayı ve çoğunluğu oluşturmayı başardılar. Son olarak 16.  yüzyılda Şah İsmail ayaklandığı zaman Anadolu’dan birçok Türk boyları (Kızılbaşlar) gelip Şah İsmail’in etrafında toplandılar ve onun ordusunun esasını oluşturdular. Böylece, Güney Azerbaycan da tamamıyla Türkleşmiş oldu.
Söylediklerimizi şöyle özetleyebiliriz:
Çeşitli Türk boyları (Hun, Bulgar, Sabir, Peçenek, Kengerli, Hazar, Ağaçeri, On Oğur, Sarı Oğur ve  Kıpçak)nın Miladın ilk asırlarından ve  Hazar  denizinin kuzeyinden gelerek Aran-Şirvan ve daha kuzey bölgede, Araz’ın kıyılarında (kuzey ve güney) yerleşmeleriyle Azerbaycan’ın kuzey kısmı 7-8. yüzyıllarda Türkleşmiş, fakat,  Azerbaycan’ın güney kısmı  bütün olarak Hazar’ın güneyinden gelen Oğuz- Selcuk ve Uygur Türklerinin gelmesiyle Türkleşmiş ve bu Türkleşme Timur Zamanında batıdan Suriye-Anadolu Türklerinin    hem  de Karakoyunlu- Akkoyunluların Azerbaycan’a gelmesiyle tamamlanıp hem de Oğuz rengini almıştır.
Azerbaycan Türkçesinin Oluşumu
Azerbaycan Türkçesinin oluşumu tabii ki Türk boylarının Azerbaycan’a gelip yerleşmeleriyle mümkün olmuştur. Fakat, bu dilin şekillenmesi ve Azerbaycan Türkçesi özelliklerini kazanarak genel halk dili olması ve edebî dil olarak geniş alanda kullanılması, birinci süreç ve proseden çok daha sonra olmuştur. Azerbaycan Türkçesi Oğuz grubuna dahil olup onun merkezî kolunu oluşturduğu halde, bu dilin terkibinde Kıpçak, Uygur (Doğu Türkçesi) ve biraz da Moğol sözleri vardır. Hatta eskiden kalma yerel halkların (Mesela Tatların) sözleri ve izleri de tek-tük görülmektedir. Ayrıca Arapça ve Farsça sözler ve terimleri de dinî ve sosyal-politik şartlara bağlı olarak dilimize girmiştir. Daha önce Milâdın ilk orta asırlarından Hazarın kuzeyinden değişik Türk boylarının Azerbaycan’a özellikle  de kuzey kısma gelip yerleştiklerini ve bunların birbiriyle kaynaşıp karışmasından Araz’ın kuzey kısmının daha 7. Yüzyılda Türkleştiğine değinmiştik. Bunu da unutmamalıyız ki Hazar denizinin kuzeyinden gelen Türk boylarının lehçeleri Kıpçak’tan başka Bulgar, Hun, Hazar dil-lehçe grubundan olup Azerbaycan Türkçesinden bariz şekilde farklı olmuştur. Ayrıca bugüne  kadar  bu  lehçelerde  hiçbir  yazı-abide ele geçmemiştir. Bundan başka, elimizde olan Azerbaycan Türkçesiyle yazılmış abide ve eserlerin tarihi 13. Yüzyıldan daha öteye gitmemektedir. Sözlü edebiyatımızın kıymetli ve eşsiz anıtı olan Dede Korkut destanları da Oğuz Türkçesiyle yazılmış ve Oğuzların geçmiş hayatına ve folkloruna aittir. Ona göre de  Anadolu Türklerinin ve hatta Türkmenlerin de abidesi sayılır. Dede Korkut kitabını Kuzey Azerbaycan müellifleri daha eski dönemlere (2-4. yy. M. İsmailov) mal etmek istiyorlar. Fakat, Oğuzların kitle halinde Azerbaycan’a ve Doğu Anadolu’ya gelmeleri ve oralarda yaşayıp destan yaratmaları 11-12. Yüzyıllara tekabül etmektedir. Ancak destanların kökü daha eski dönemlere ve Türkistan’a kadar uzamaktadır.Biz destanları dikkatle okuyup inceledikten sonra olayların gerçekleştiği yerleri ve destanların dilini göz önüne alarak şu sonuca vardık:
Destanlarda geçen ve Türkistan’ı hatırlatan (Karaçuk-Kazıluk dağı…) yerlerden başka,  Azerbaycan’a ait olan Gence, Bedre, Alınca Kalesi, Göuce gölü, Derşam ve Doğu Anadolu da Sürmelü, Aladağ, Trabzon, Bayburt ve Merdin yer adları geçmektedir. Oğuzların komşuları da Gürcü, Ermeni ve Trabzon Rumlarıdır. Demek daha bu şehirler Türkler tarafından alınıp Müslüman ve Türkleştirilmemiştir. Bu da olayların 13. yüzyıldan önce yani 10- 12. yüzyıllarda gerçekleştiğini gösterir. Dede Korkut’un dili de orta Oğuzca (11. Yüzyıl Kaşgarlı Mahmut) özellikleriyle birlikte  hem Azerbaycan hem de eski Anadolu Türkçesinin özelliklerini göstermektedir. Bizim araştırmalarımız Destanların dilinin Azerbaycan Türkçesine daha yakın olduğunu göstermiştir (Heyet  1994). Zaten, Dede Korkut’un dili Azerbaycan ve Anadolu Türkçesinin daha birbirinden ayrılmadığı döneme aittir.  Burada göstereceğimiz örnekler dilimizin eski şeklini göstermekle beraber daha once söylediklerimizi de kanıtlamaktadır.
-Babam at segirdişime baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç çalışıma baksın sevinsin der idi (Dirse Han oğlu Boğaç Han boyu).
-Yumru yumru ağladı, yanuk ciğerimi tagladı (Salur Kazan boyu) 
-Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin Ya varam ya varmayam, ya gelem ya gelmeyem
Dede Korkut’taki bazı çift sözler gösterir ki, Dede Korkut Oğuz lehçesinde olduğu halde, Kıpçak, Uygur lehçelerinden de karışığı vardır: kıl - et, de - ayıt, esen - sağ, kızıl - altun, gitmek - varmak, yakşı – eyü - yey, düğün - toy vb. Görüyoruz ki Dede Korkut’un dili, Gök Türk dili ve hatta Eski Uygur Türkçesine nazaran daha yeni ve bugünkü dilimize daha yakındır. Dede Korkut’tan sonra Azerbaycan Türkçesinde yazılan ilk manzum  eserler  Hasanoğlu’dan kalmış olan üç şiir ve Nesir Bakuî’den kalmış bir gazeldir. Burada Hasanoğlu’nun birinci şiirinden iki beytini naklediyoruz:
Apardı könlümü bir hoş kamer yüz canfeza dilber
Ne dilber, dilber-i şahid, ne şahid, şahid-i server
Men ölsem sen buti şengul surahi eyleme gulgul,
Ne gulgul, gulgul-i bade, ne bade, bade-yi ahmer…
Yine 13. yüzyıla ait  Azerbaycan Türkçesinin ilk mensur eseri olan Sıhahu’l- Acem’den küçük bir örnek:
Bilgil masâdır-ı Arabî nece kim asldur, ondan sâdır olur esma ve ef’al ancilen masadır-ı Parsî asldu; ondan munşaib olur kalan ovzân ve emsâl ve gayre. Ol masadır-ı Parsî iki dürlüdür. Ama biri lâzım, biri mutaaddîdur…(Begdili).
14. yüzyıl şairlerimizden Nesimi, Zarir, Kadı Bürhanettin’i zikretmek lazımdır. Bizim klasik şiirimizin atası ârif şairimiz Nesimi’dir. O 14. asırda yaşamış ve Türkçe ve Farsça divan yazmıştır. Ondan sonra Habibi (15. yy.) ve sonra Türk dünyasının en büyük gazel şairi Fuzuli ile çağdaş olan Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla Türkçe divanı meşhurdur. Azerbaycan Türkçesinin tarihini profesor Ezel Demirçizade üç döneme bölmüştür:
1- Edebî dilin genel halk dili esasında şekillenmesi ve gelişmesi .
2- Edebî dilin millî dil esasında tespiti.
3- Çağdaş dönem.
Birinci dönem 11. asırdan başlayarak 18. asrın sonlarına kadar devam etmiş ve Safevilerin ilk yılları hariç her zaman edebiyata  hizmet  etmiştir. Bu dönemin esas edebî eserleri manzum  olup, ancak düz yazı da 16. yy’dan sonra gelişerek çeşitli üsluplar töremiştir. Bu devirde üç aşamayı birbirinden ayırmak lazımdır:
1- Başlangıç aşaması (11-15. yy.)
2- Hataî- Fuzulî aşaması (l6-17. yy.).
 3- Vâkif aşaması (18. yy).
Birinci aşamada Azerbaycan Türkçesi Anadolu Türkçesinden çok farklı değildir. Yavaş- yavaş Arapça, Farsça sözler de Türkçeye girmeye başlamıştır. Oğuz sözleri hâkim olduğu hâlde Kıpçak ve Uygur Türkçesinden de bazı sözler kullanılmaktadır:
yakşı- eyü, ben- men, gansı- hansı, kılmak- etmak, ayıtmak- söylemak-demak, kaçan – haçan “ne zaman”, o1-şol -o, birle -ile, kibi - kimi, evet - beli, varmak - gitmak, tamu - cehennem, uçmak - behişt, sayru – hasta, kim - ki, yıldız-ulduz, esen - sağ, kızıl- altun, düğün- toy vb. Sözlerin  ikinci  hecesinde  ve  eklerde  (u)  fonemi  hâkimdir  (yuvarlaklaşma): eyü, altun, versün. alalum, kamu Bu durum 18. yy’ın sonlarına kadar hakim olmuş ve Vagif’ten sonra bu günkü vahit şeklini almıştır.
Şimdi örnek olarak Nesimi’nin gazelinden birkaç mısra aktarıyoruz:
Dodağın qändinä şäkär dediär
Câni- şîrînä gör nälär dedlär
Dedilär kim dähânı yoqdur onun
Bixäbärlär äcäb xäbär dedilär
Ähl-i mäni   xücästä sûrätinä
Mäʹni-yi vahibüssüvär dedlär
Ey  Näsimî  muhit-i  äzämsän
Gärçi älfâzinä gühär dedilär
14. yy’da Erzurumlu Kadi Zarir, Sîret-i Nebi ve Futuhüşşam tarihi tercümelerinde ilk nesir örneklerini Azerbaycan Türkçesinde yazmıştır. Örnek olarak Sîret-i Nebi’den bir parça  veriyoruz:
Bu kitâb kim resulun sireti kitabıdır, äräb dilindän Türk dilinä nä säbäbdän tärcümä olduğuni bildirir. Zärir ayıdur: ol yıl içindä kim räsulun hicrätinä yedi yüz yetmiş doquz olmişidi Zärirä Mısr säfäri rûzi oldi. Sonra padişah Melik Mansur’un dilinden şöyle diyor:
Gäl ey gözsüz mänä bir sirä söylä
Kim anda sûrät-ü häm sirät olsun
Häm anda elm anılsun, ädl anılsun
İçindä mäʹni ü mäʹrifät olsun
Bizä äyläncä olsun dinlämäkde
Yürägümüzä  däxi  qüvvät  olson
Hataî- Fuzulî aşaması
Bu aşamada Türk dili Fars diliyle paralel olarak gelişmekteydi. Devlet dairelerinde, özellikle de sarayda ve orduda resmî dil gibi kullanılıyor ve ordu ve saray dili idi . Bu dönemde Türkçeden Farsçaya birçok söz ve terim hele askerî terimler girmiştir. Bu durum halkın dilinde bir birliğin ortaya çıkmasına sebap oldu ve edabî eserlerde lehçe ve imla farkı büyük ölçüde aradan gitti. Dilde yeni üsluplar yaratıldı ve goşma şekli Hataî’nin şiirleriyle klasik edebiyata girdi. Burada örnek olarak Hataî’nin bir gazelinden bir kaç beyti aktarıyoruz:
Qış getdi, genä bahar gäldi
Gül bitdi vä lâläzâr gäldi.
Yer geydi qäbâ-yi  xızrpûşan
Cümlä dilä gäldi läb xuırûşan
Durna uçuıban havayä düşdü
Laçın alıban obayä düşdü.
Quş bäççälärin ünü (sesi) yuvadan
Mäktäb ünü tak gälir havadan
Fuzulî gazel üstadıdır, ama mesnevi ve şiirin başka çeşitlerinde ve nesirde de zamanının birincisidir. O aşk ve dert şairidir:
Yâreb belâ-yi aşk  ile kıl âşna meni
Bir dem bela-yi aşkdan etme cüda meni
Onun Türkçe divanı Türk gazellerinin şah eseridir. Leyli ve Mecnun mesnevisi bence bu konuda yazılan mesnevilerin en yanıklısıdır. Kendisinin de söylediği gibi o Türk dilinde gazel yazmayı kolaylaştırmıştır.
Ol sebepden Fârsi lafzı ile çokdur nazm kim 
Nazm-ı nzük Türk lafziyıle iken düışvâr olur
Mende tôfik olsa bu düşvârı âsân eylerem
Nevbahar olcak dikenden berg-i gül izhâr olur.
Fuzulî’nin yarattığı edebî  mektep Azerbaycan’da günümüze kadar devam etmiştir. Şairlerimiz onun etkisiyle şiirler yazmışlardır.
Vâgif aşaması
Vaqif 18. yy’ın en görkemli şairidir. O Azerbaycan şiirinin biçiminde ve içeriğinde yenilik getirmekle dil ve edebiyat  tarihimizde yeni bir dönem açmıştır. O halkın konuşma dilinden faydalanarak şiirlerinde halkının özelliklerini gerçekçi bir şair gibi yansıtmıştır. O şekil olarak goşmayı seçmiş ve bu goşmalarda sade ve oldukça öz Türkçe ile halkının yaşam tarzını, adet ve geleneklerini ifade etmiştir. Örneğin:
Qaşların  çäkilir  yaylara dönür
Ağlaram göz yaşım çaylara dönür
Bäzänir illärä, aylara dönür
Canlar alan bir maralı sevmişäm
***
Sözün hiç ayrılmaz mänim sözümdän
Odlara yanmışam özüm özümdän
O gädär yaş tökdüm iki gözümdän
Derya täk açıban, çaya dönmüşäm
***
Bayram oldu hiç bilmiräm neyläyim
Bizim evdä dolu çuval da yoxdur
Duyu ilä yağ da çoxdan tükenmiş
Ät heç älä düşmäz, motal da yoxdur
18. yy’da edebî dil tedricen vahit ve genel bir şekil aldı ve qoşma edebî üsluba dâhil oldu. Gramer ve fonetik unsurlarda birlik vs sabitlik yaratıldı. Eski sözler yerini yeni sözlere verdi ve edebî dilimiz bu günkü özelliklerine malik oldu. 19. yy’da (1928) Azerbaycan’ın  kuzey kısmı Rusların İran’a galebesiyle bizden ayrılmış, lakin bu süreç kuzeyde devam etmiştir ve bu asrın sonunda dilin morfolojisi vahit  şeklini aldı. Ama sentaks ve onun çeşitli üslupları daha sonra (1875-1920) oluşmuştur. Yeni dönemde basının doğuşu Ekinci gazetesi ve Fiyuzat  ve Molla Nesreddin vs.) nesrimizin sabitleşmesine yardım etmişdir. Ana dilinde ders kitapları ve gramer kitapları yazılmış ve imla ve telaffuz vahit  şekil almıştır ve halkın dili esasında  orta- genel  üslup  eski  ilmi  üslubun  yerini  tutmuş  ve  Müsavat hükümeti kurulduktan sonra (1918) edebi dil devletin resmi dili olmuştur.
1920 de Sovyet  rejimi  iş başına geldikten sonra dahi aynı dil resmi  olmuş  ve  inkişafına devam etmiştir. Sovyet dönemi tarihimizin üçüncü devrini teşkil etmiştir.   Kuzey Azerbaycan’da Sovyet  döneminde dahi dil ve  edebiyatımız inkişafına devem etmiş ve binlerle kitap ve yazılı eser çeşitli alanlarda Azerbaycan yazarları ve şairleri tarafından telif veya tercüme edilmiş ve uzun ömürlü basın organları dilimizin gelişimine katkıda bulunmuştur. Sovyet  rejimi  1991’de dağılıp Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuktan sonra dahi aynı süreç daha güçlü bir  şekilde devam etmiş, bu dönemde Türkiye’nin etkisiyle Azerbaycan Türkçesine yeni Türkçe sözler girmiş ve içerik bakımından daha da millileşmiştir.
Güney Azerbaycan’da 19. yy’da daha çok mersiye edebiyatı inkişaf etmiştir. 20. yy’da Pehlevilerin iş başına gelmesiyle edebi dilimiz yani yazı dilimiz yasak olmuş,ancak şairlerimiz her türlü sıkıntı ve yasağa karşı ana dilinde de şiir yazmaya devam etmişler; özellikle mersiye edebiyatı  bu dönemde de devam etmiş  ve dilimizi korumakta önemli rol oynamıştır. Bu durum bir yıl istisna (1945-6 ve Demokrat Fırkası Hâkimiyeti) edilirse İslam İnkılabının galebesine kadar devam etmiştir. 1979’da İslâm İnkılâbıyla Pehlevi rejimi devrildikten sonra dilimize kısmen  özgürlük verilmiş ve dolayısıyla da dilimizin tarihinde yeni bir inkişaf dönemi başlamıştır. Geçen 24 yılda Varlık dergisi ile beraber birçok gazete ve dergi ana dilimizde veya iki dilde yayınlanmıştır. bunların çoğunun ömrü kısa olsa da bugün 50’den fazla basın  organlarımız vardır. Bu sürede ana dilimizde ve onun tarihi, edebiyatı, folkloru ve grameri ile ilgili birçok kitap, bir çok şiir toplusu ve divanlar yayınlanmış ve bazı hikaye ve roman kitapları neşredilmiştir. Biz Arap  kökenli alfabe  ile yazdığımız için eski alfabemizde bazı değişiklikler yapıp onu fonetikleştirmeye çalıştık. Bunun için rahmetli üstat Dr. Nutki’nin birkaç  emektaşımızla birlikte önerdiği ve Varlık’ta 22 yıldan beri kullandığımız yarı fonetik alfabeyi Ortografi seminerleriyle tekmilleştirmeye çalıştık ve bu imla  basınımız ve yazarlarımızın çoğu tarafından kabul edilmiştir. Bugün bizim yazı dilimiz yabancı (Rus sözleri Kuzeyde ve Arap- Fars sözleri Güneyde) sözler istisna edilirse Kuzey Azerbaycan’da kullanılan yazı dili ile yaklaşık aynıdır. Çünkü Azerbaycan’ın ta eskiden beri tek bir yazı dili olmuştur ve günümüzdeki farklar da başka dillerden alınan yabancı sözlerden  ve Güneyde Pehlevilerin getirdiği yasaklardan kaynaklanmaktadır.
Kaynaklar
BEGDİLİ G. (1982) Hinduşah Nahçıvani. Sıhahu’l-Acem. Neşr-e Daneşgahi Yay.: Tahran
HACIYEV T. (1976) Azerbaycan Edebi Dili  Tarixi. Azerbaycan Devlet Neşriyatı : Baku
HEYET C. (1994) Dede Korkut Destanları Ne Vaxt ve Harada Yarandı. Varlık Dergisi, 4, 3-8.
HUDİYEV N. (1990) Azerbaycan Edebi Dilinin Tarixi. Baku.
HUDİYEV N. (1991) Azerbaycan Edebi Dilinin Teşekkülü. Baku
İSMAİLOV M. (1992) Azerbaycan Tarixi. Baku.
KAFESOĞLU İ. (1984) Türk Milli Kültürü. Boğaziçi Yay.: İstanbul.
MEHMEDOV A. (1989)    Azerbaycan Dilinin Erken Tarixine Dair Materyallar; Azerbaycan Filologiyası Meseleleri. Baku
TUNA O.N. (1990) Sümer-Türk Dillerinin Tarihi İlgisi İle Türk Dilinin Yaşı Meselesi. Türk Dil Kurumu Yayınları: Ankara. SÜLEYMAN O. (1992)  Aziya. (N. SAFEROĞLU, Ç ev.), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı: İstanbul.
TOGAN Z. V. (1944) Azerbaycan.    İslâm Ansiklopedisi, Cilt 2, ss. 91-118, Maarif Matbaası:İstanbul.
Cevad HEYET
Prof.Dr., Tahran Azat İslâm Üniversitesi Cerrahî Bölümü Başkanı; Varlık Dergisinin sahibi  ve başyazarı. Adres: North Felesten Ave, No: 151, Tehran . İran.  E-posta: varliqhaber@yahoo.com
Yazı bilgisi :
Alındığı tarih: 13 Kasım 2003
Düzeltme için gönderildiği tarih: 30 Aralık 2003
Düzeltmeden sonra kabul edildiği tarih: 2 Şubat 2003
E-yayın tarihi: 7 Kasım 2004
Çıktı sayfa sayısı: 13
Kaynak sayısı: 11
Modern Türklük  Araştırmaları Dergisi 
Cilt 1, Sayı 1 (Kasım 2004)
Mak. #2, ss. 7-19 
Telif Hakkı©Ankara Üniversitesi
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi 
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü

۶/۲۷/۱۳۹۰

Hayır Kələməsi və Türkcdə Qullanması Üzərinə

Türkcəilə ilgili Gramer Pitiklərimizdə Hayır Degisi Qullanması, Görevi və Qaynağı Haqqında o qədər bilgi yoxdur. Ancaq Haıyr Degisi, Türkiyə Türkcəsidə evet, Var, Yok, Degilərilə birlikdə ən çox qullanılan Sözlərdən Sayılır. Degi Türkiyə Türkcəsində iki Tür Qullanamqdadır. Birinci; iyilik anlamında, ikinci isə, birinci Hecədəki Ünlü, Uzun Tələffüz Edilərək Olumsuz bir ifadə üçün Qullanılan Hâyır biçimidir. Bu yazıda Deginin daha çox Olumsuz anlamını bildirən yönüilə ilgilənəcəyiz.
Nəcmettin Hacıeminoğlu, Türk Dilində Edatlar adlı Əsərində Hâyırı Yanıtlar Ədatları başlığı altında incələyərək, Rəd və inkar ədatı Sayır.
Tahir Nejat Gencan Var, Yok Başlığı altında heç yer verməzkn, daha sonra Sorulu Tümceler Başlığında olumlu vəya olumsuz tümcelerde yanıt bəlirtəci olaraq Hâyırın Qullandığını Savunur.
Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Gramerı adlı əsərində bu qonuya ye rvermir.
J.Denyın De La Langue Turque (Türk Dili Grameri) Adlı əsərində var, yok şəklini incələr ancaq Hâyır Degisilə ilgili bilgi verməz.
Muharrem Ergin Deginin Yabancı Qaynaqlı olduğunu, Türkcəsinində yok Degisilə Qarşılandığını Söyləyərək Savunur.
Yok Olumsuzuluğuıla birlikdə Düşünəbildiğimiz Hâyır olumsuzluq Yapısı, Günümüz Türk Dili Şivərləri içərisində, Türkiyə Türkcəsi və Azərbaycan Türkcəsində vardır. Başqa Şivəlrədə Deginin iyilik anlamı Qullanılmaqdadır. Degi iyilik Anlamıla, Azərbaycan Türkcəsində , Xeyir ; Başqurd Türkcəsində, Häyir, İğilik, Sädäkä; Qazaq Türkcəsində, Kayır, Şapağat, iyğilik; Qırqız Türkcəsində, Kayır, Özbək Türkcəsində, Hayır, Yahşilik; Tatar Türkcəsində Häyir, igilik; Türkmən Türkcəsində, Hayır; Uyğur Türkcəsində, Häyr, Mehrəbanliq, Yaxşılıq şəklində Qullanmaqdadır.
Abdülkadir inan Yok=Hayır Degisi qonusunda bu bilgiləri yazır: Yok yerınə Qullandığımız Hayır Degisi Börü yerinə Qullandığımız Qurd Degisi kimindir, bir inanc Nədənilə Ortaya Gəlmiş Qorxunma Degisilə Başqa bir şey dəyildir. Yok (Yox) yerınə başqa yaxşı bir Degi qullanmanın bir çok Uluslarda Görmək olduğu Folklorçular tərəfindən təsbit edilmişdir. Örnək üçün Gürcülər Yok Deməkdən çox Qaçırlar, Bir şey Qalmadığı zaman heç vaxt yok Degisini qulalnmırlar onlar daha çox Yetər, Kâafi kimin Degiləri qullanırlar. Bu göstərir ki inancdan dolayı Yok (Yox) Sözünə Qarşılıq olaraq Hayır Sözü Qullanılıbdır.
Necmi Dilmen yok, Hâyır üçün Divan lüğati Türkdə geçən Av,Ay şəklindəki olumsuluğu bildirən sözcü göstərir.
Burhan Qâte Sözlüğündə Degi  خیر Hayır şəkliylə olumsuz olaraq Danişiqda yox və Dəyil anlamını qulalnmasını ifadə edir. Bəli və Evet Qarşısında və Ərəbcə Cümlənin Başına olsun şəklində açıqlanmışdır.
Kamus-ı Türkîdə, Hayır, yox  Görevində Qullanılır. Bunun Hâyır (خا یر) yazılması yanlışdır.
Tarama Sözlüğü Hayır Degisi üçün Ar Sanmaq, Xeyr Düşünmək, yaxşılıq istəmək anlamlarını vermişdir.
Redhouse, New Redhause Turkish – English Dictionary Degini Türkcə göstərərək: Hayır, Tərsinə və Əksinə Anlamını vermişdir.
Azərbaycan Türkcəsinin izahli lüğətində Degiyə bu sözləri yazır:
Xeyr (Hayır) Ar bir şey Razı olunmadığında vəya Sorulan Soruya olumsuz yanıt vermək üçün qullanılır.
Qarşılaşdırma Türk Ləhcələri Sözlüğündə Hayır Degisinin Qarşılığına bu Degiləri önərir:
Türkiyə Türkcəsində, Hayır; Azərbaycan Türkcəsində, Heyr (Xeyr); Başkqurd Türkcəsində, yuk; Qazaq Türkcəsində jok; Qırqız Türkcəsində, Cok; Özbək Türkcəsində Yok;  Tatar Türkcəsində, Yuk; Türkmən Türkcəsində, Yok, Uyğur Türkcəsində Yak
Burda bunu görmək olur ki Türkiyə Türkcəsində olumsuzluq anlamında qullanılan Hâayır Degisi üçün, Başqa Türk ləhcələrində Yox Geçmişdir.
Türkcə Sözlükdə Degi Ərbcə olaraq geçibdir. Hayır: Ar. Yok, Öylə Değil, olmaz Anlamında.
Türkiyə Türkcəsinin 1928 ilindı Ərəb Biçikində Yazım Qılavuzunda Hâyır (خا یر) şəklində geçmişdir. Ancaq son illərdə 1985 və 1988 də yayımlanan yazım Qılavuzunda Degiyə Yer verilməmişdir. 1996 ilində çıxan Qılavuzda isə Yok, olamz anlamında yer verilmişdir.
Deginin Qaynağı qonusunda bir neçə Başqa Sözlüklərə baxmağımız gərəkir.
Klâsik Ərəb sözlüğündə Əs-Sīhâh və Lisânul Ərəbdə Degini olsumsuz anlamı yoxluğu yazır. Dolayısıla Ərəb dilində Deginin Qullanılımı yoxdur!
Klâsik Fars Sözlüğünə Baxarsaq, Fərhəng-i Amid də, Hayır : Sərgəşt, Hərze, Bihūde, Əbəs; Hayr Hayr ; Bihūde, Bisəbəb anlamlarında qullanmışdır.
Yeni fars sözlüğü Fərhəng-i Farsi-yi Emrūzda Hayır üçün Nə farsca olumsuz Yanıt ədati olaraq qullanılmasını yazır. Aqncaq bu Degini fars dilində Qullanımını çox az yazır və onun yerınə Nə Xeyr şəkli fars dilində qulalnılmasını ifadə edir.
Hayır Türkiyə Türkcəsində yayqın olaraq Qullanılan və bir hüküm ifadə edən yanıt ədatlarından birisidir. Yok Degisiylə yaxın anlamlı bir Degidir.
Zaman zaman bir birilərinin yerınə qullandığı kimin, bəzən də ikisi birlikdə qullanmaqdadır.
Aralarındaki fərq isə ,yok üzərinə yapım əklərini (+sIz,+Iik vb.), isim hâl əklərini (+lar,+dan) alıb, təməl fiiliyilə qullandığı hâlda hayır, ək almaqdadır. (bir neçə istidna dışında "Hâyırın sonucunu görmək istiyorum", vb).ancaq özündən sonra bir Edim alabilməkdədir. Hâyır Dedi, Hâyır Helemdi kimin. Degi anlamıyla Funksiyaası ilə yoka yaxınlaşarkən, Görevi və Qullanımı baxımından Evet Yanıt Ədatına yaxınlaşır.
Deginin Bugünə gəlmədən öncə ötəkı Ləhcələrdə Qullanıb Qullanamdığı, Qullanılmadıysa, onun yerinə nələrin Qullanıldığını incələməmizdə yayar vardır. Əski Türkcə dönəmində Deginin Varlığından bilə sö zetmək mümkün dəyildir. Onun yerinə Qullanıla biləcək Degi yok (Yox) olabilir. Ancaq bu Deginin də olumsuz Yanıt Ədatı olaraq qullanışını biz Görmədik. Degi , Gənəl olaraq isim Cümlələrinin yükləmi olaraq Qarşımıza çıxıb varlığı zıddı olan yok biçimində görülməkdədir.
Qaraxanlialr Dönəmində Yaır Degisi kimin Yok Degisidə Qullanılmamaqdadır. Ancaq Qaşqarli Mahmidin Ang diy əbir Degi vardir,. Divanda Ang: Yox, Dəyil(Oğuzca), Yox Yox Deməkdir. Bir şeylə çağırılan və əmr olunan kişi Ang Ang (آنگ آنگ) deyincə yox yox demək olur biçimində geçməkdədir.  
Xarəzm Türkcəsində isə Hayır (Yox) olumsuz Yanıt ədatının yerinə Yokun Kullanmadığını aşağıda yazılan örnəklərdə görə bilərik:
Sen Munça Yıl Bolda Heç Muammeddin Yalġan Söz ėşitmişing bar-mu? Abu Leheb aydı: Yoķ
Hızır Aydə: Ey Mūsī Sen Bilür mü-sen bu kuş ne Teyür? Mūsī aydı: Yoķ
Qıpçaq Türkcəsində də Hayır yerinə Yok (Yox) Qullanmaqdadır. Əl-idark pitikində yok معد وم ویستعمل بمعنی لا–ma dum Vistamel bil manala biçimində gəçməkdədir. Bülqat Əl Müştəkdədə Yok, Haıyr , Dəyil anlamınadn qullanmaqdadır.
Çağatay Türkcəsində Hayır, yokilə ifadə edilməkdədir. Hav Dése Şehġa Nakş-i Râci édi Yok Hūd Hılâaf-i Vâki édi. (Evet Desə, Şahi Tapmış olacaqdır, Hayır demək isə hakimiyətin tərsinə söyləməkti).
Əski Anadolu Türkcəsində də Hayır Degisinin yerinə Yok qullanamamaqdadır.
Münîsem yaram kıyama Mana ddi. Kan Turanli aydur:
Yok Elbetde öldürsen gerekdür didi.
Azərbaycan Türkcəsindəki Qullanımları
Azərbaycan Türkcəsində də Hayır olumsuz Yanıt ədatı olaraq Qullanıldığı kimin, Hayırın yerinə Yok (Yox) qullanımaqdadır.
Sonuc:
Deginin, Kökən olaraq Ərəbcədir.
Bu Degi Fars dili kanaliyla Türkcəmizə geçmişdir. Elə sanırıq ki olumsuzluq anlamını Nə Xeyr biçimində almışdır.
TÜrk dili ləhcələrində Hayır yerinə Yok Qullanmaqdadır.
Hayıra ilk olaraq Batı Türkcəsi Osmanlı Türkcəsi Bətiklərində Görülməkdədir.
Olumsuluq anlamını daşıyan Hayır Degisi, Türkiyə Türkcəsi və Azərbaycan Türkcəsində qullanılmaqdadır. Başqa ləhcələrdə Hayır, olumsuluq anlamında qullanılmayıb, Türk dilinin gənəlində iyilik anlamıyla yayqın bir biçimdə görülməkdədir. Bunu yerinə başqa ləhcəlrədə yok, Cok, Yak vb qullanılmaqdadır.
Hayır, Türkiyə Türkcəsində yok Degisiylə birlikdə yanıt ədati olaraq qullanılmaqdadır. Ancaq hansı öncə və ya sonra qullanılacağı bir qurala bağlı dəyildir.
Bəzi şübhəli sonuclar
Hayırın Türk dilinin ilk bətiklərindən Osmanlı dönəmi bətiklərinə gəlincəyə qədər görülməməsi beynimizdə bir sıra soru işarətləriinə yol açmaqdadır. Bu Degi Türkcə olabilir mi? Divan-i lüğati Türkdə geçən Kadır-: Döndürmək, Rəddetmək anlamındaki edim, Bu yöndə bizə yol göstərici olabilər mi?
Burfa ilgili çəkici təməl durumŞ, hayır (خیر) olan Degi ilə hecəsi uzun olan Hâyır (خایر) arasındaki anlam ayrıcalıqdır. Yazım kılavuzu (1996) hər ikisini alt alta alaraq hayır (yok, olamaz), hayır, - Yrı  (iyilik) biçimində vermişdir. Şəmsəddin Sami, Kâmus-ı Türkdə bugün sözlüklərdə iki ayrı maddı olaraq Verilən hayır (خیر) və Hâyır (خایر)ın anlamlarını verdikdən sonra bunları aynı Degi saymaqda və Uzun hecəylə qullanımını Abəs bulmaqdadır.  Bizim düşüncəmizə görə kökən olaraq Eynı kökə Hayıra () dayançaqdadır. Bu kökdən gəlişən uzun hecəli biçimin oluşmasına, anlamdaki fərqli nədən olmuşdur.
Qaynaq:
Hayır Kəlimesi ve Türkçede Kullanılışı Üzerine, Ali Cin
Latin Azərbaycan Türkcəsinə çevirən və bətikdən Özgürcə yararlanan Urmulu Umud
Sözlük:
Pitik = Kitab
Degi = Kəlmə
Yanıt = Cəvab
Yazım= imla
Biçik  = Əlifba Hərfləri
Soncu = nəticə
Edim = Fel
Ötək = tarix
Gənəl = ümumi
Biçim = Səbk, Tərz
Pitik = kitab
Bətik = Mətn

۵/۰۴/۱۳۹۰

İran Türklerinde Kimlik Meselesi

İran Türklerinde Kimlik  Meselesi
Dr. Bilgehan A. GÖKDAĞ∗
M. Rıza HEYET∗
Özet: Bu makalede İran ve Güney Azerbaycan Türklerinin özellikle 20. yy’da, yani Türkçenin İran’da yasak olduğu bir dönemde kimlik-lerini tanıma ve koruma yolundaki faaliyetleri; İran’da Türkçe basın-yayın hayatı ve Türk aydınlarının karşılaştıkları sorunlar ele alın-maktadır. Bu çalışmada ayrıca İranlı Türklerin son yıllarda Azerbaycan Türkçesiyle neşrettikleri 30’dan fazla dergi hakkında bilgi verilirken Türk dili, edebiyatı ve tarihi konusunda onlarca eserin yayımlanması ile ilgili geniş değerlendirmeler yapılmıştır.
Iranian Turks’ Identity Problem
Dr. Bilgehan A. GÖKDAĞ∗
M. Rıza HEYET∗∗
Abstract: This article includes Iran and Southern Azerbaijan's  Turks' activities about knowing and protecting of their identities, specially in 20th century that is the period in which Turkish  language is forbidden in Iran, Turkish press-publication life and the problems that Turkish intelecuals facing with them in Iran. This article, also prepares informations about Iranian Turks' publication of more than 30 magazines in late period and it evaluates more than 10 works' publication, whose subjects are about Turkish language, literature and history.

Giriş
10 Şubat 1828’de 16 yıl süren bir savaş sonrasında Rusya ve İran arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması ile Azerbaycan ikiye bölünmüş, Aras nehrinin kuzeyi Çarlık Rusyasına, güneyi ise Kacar sülalesi yönetimindeki İran’a bırakılmıştır. 
Tarih boyunca Türklerin yönetimi altında olan İran coğrafyası M.Ö.4200’lerde Türkler tarafından kurulan “Kuti” Devletinin de üzerinde yer aldığı bir toprak parçasıdır. Türklerin ana yurdunun bu bölge olduğuna dair araştırmalar günden güne artmaktadır (Celilov 2000). Fars-Med-Sasanî egemenliği ise yaklaşık 500 yıl sürmüştür. Bu tarihî gerçeklerden yola çıkıldığında İran’ın çok eski bir Türk yurdu olduğunu apaçık görmek mümkündür. Başta Azerbaycan Türkleri olmak üzere Türkmenler, Kaşkaylar, Horasan Türkleri, Halaçlar, Sungurlar, Ebiverdiler, Kazaklar ve Özbekler gibi Türk grupları İran’ın belirli bölgelerinde yaşamaktadırlar (Blega 1997: 272).
İran’da yaşayan Türklerin nüfusu ile ilgili kesin bir rakam verilmemektedir. Verilen rakamlarda Türk nüfusu en az 20 milyon, en çok 35 milyon olarak gösterilmektedir. İran’daki Türklerin nüfusu 25 milyon (Heyet Sarrafi 1999:61), 33 milyon (Güldiken 1998:44), 20 milyon (Blega 1997), 25 milyon(Saray 1999: 261), 34 milyon (Çehregani 2002) olarak birbirinden farklı şekilde verilmektedir. Dünya Bankası Ülke Profilleri veri  tabanına göre 66,1milyonluk İran nüfusunun %42’sini Türkler oluşturmakta olup, bu oran da yaklaşık 25 milyonluk bir Türk nüfusunu göstermektedir (Ütük 2002: 10). Bin yıla yakın İran yönetimini elinde bulunduran ve ülke nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan İran Türklerinin siyasi durumu oldukça ilginçtir. Kacarlar döneminde Türklerin İran’daki konumunu anlatan Mehmet Emin Resulzade; İran Türklerinin ne Rusya’da olduğu gibi mahkum, ne de Türkiye’de olduğu gibi hakim bir millet olmadıklarını ve Farslarla hukukta eşit vatandaş hâlinde olup aynı haklara, aynı imtiyazlara sahip olduklarını belirtiyor. Resulzade’ye göre İran hükümdarlarının Türk olması Türklere özel bir ayrıcalık bahşetmediği gibi, Fars milletinin tazyikine de sebep olmamıştır (Resulzade 1993: 17). Fakat ne yazık ki, Kacarların hakimiyetinin sona ermesi ve Pehlevilerin iş başına gelmesiyle İran Türkleri, ikinci dereceli vatandaş düzeyine düşerek  üvey evlat muamelesi gördüler. 
İran Türkleri arasında bazı millî hareketlerin vuku bulduğunu görmekteyiz. Rusya’da 1905 ihtilalinden sonra Azerbaycan’da özgürlük ve millî hükümet kurma fikirleri kuvvetlenmiş ve bu gibi fikirlerin yarattığı hareketler İran’da Meşrutiyet inkılabına sebep olmuştur. Meşrutiyet tarihinin de gösterdiği gibi, İran’da Meşrutiyet inkılabı hem düşünce hem de hayata geçirilmesi bakımından en çok Azerbaycanlı yazar, şair ve hürriyetçilerine borçludur (Heyet 1985; 20). O dönemde, Settarhan önderliğinde Tebriz merkez olmak üzere başlayan özgürlük hareketi başarıyla ilerlemiş, 1907’den itibaren Rus-İngiliz anlaşmaları karşısında sıkıntıyla karşılaşmıştır. Rıza Han döneminde etnik gruplara uygulanan asimilasyon politikası İran’da millî hareketlerin biçimlenmesine yol açtı. 1920’de Muhammed Hıyabanî önderliğinde kurulan Azadistan devleti bu biçimlenmenin en açık örneğidir. Bu akım isyanın bir yıl sonra bastırılmasıyla sona erdi. 1945’te Seyid Cafer Pişeveri önderliğinde kurulan Azerbaycan Özerk Hükümeti Tahran yönetiminin kanlı müdahelesi sonucu bir yıl sonunda yıkılmasına rağmen onun taraftarları düşüncelerini devam ettirdiler. 1945-1946 yılları arasında Pişeveri önderliğindeki Azerbaycan Özerk Hükümeti özellikle kültür ve eğitim alanında önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Bu kısa sürede Azerbaycan Türkçesi Azerbaycan’ın resmî dili ilan edilmiş, okullarda ve devlet kurumlarında kullanılmaya başlamış ve  ilk okul öğrencileri için Ana Dili adlı altı ciltlik ders kitabı yayınlanmıştır. Tebriz Üniversitesi kurularak Türkçe eğitim ve öğretim ve Tebriz radyosu tesis edilerek Türkçe yayın yapılmaya başlatıldı. Azerbaycan gazetesi Azerbaycan Demokrat Partisi’nin (Fırkasının) resmî organı olarak siyasî, edebî ve sosyal konularda makaleler neşretti. Onlarca Türkçe kitap, dergi ve gazette yayınlanmaya başladı. Tebriz’de Güney ve Kuzey Azerbaycan şairlerinden ibaret bir şairler meclisi oluşturuldu. Sahir, Sehend, Balaş Azeroğlu, Medine Gülgün, H. Biluri, Y. Şeyda ve birçok ünlü şair ilk Türkçe şiirlerini orada okudular. Şairler meclisinde okunan şiirler toplanarak 1945 yılında Şairler Meclisi adlı 80’den fazla şairin şiirlerini içeren bir antoloji şeklinde hazırlanmıştır. 1941-1946 yılları arasında ülkenin yabancı güçler tarafından işgali sırasında ve merkezî hükümetin zayıfladığı bir dönemde Azerbaycan sosyal ve siyasal mücadelelerin odak noktası hâline geldiği gibi Azerbaycan Türk edebiyatı da çiçeklenmeye başlamıştır. O zamana kadar daha çok gazel ve hiciv şiirler yazan Ali Fitret, M. Biriya, H. Sahaf ve Mahzun gibi şairler artık millî ve içtimaî konularda şiir yazmaya başladılar. Uzun yıllar yasaklı ve boğuntulu ortamda yaşadığından dolayı Farsça    şiir yazan Habip Sahir’in Türkçe şiir yazması için güzel bir ortam sağlandı. Azerbaycan Özerk Hükümetinin 1946 yılında kanlı şekilde ortadan kaldırılmasından sonra Tahran devletinin fermanıyla Türkçe yayınlanmış olan bütün kitaplar toplatılıp imha edildi ve Türkçe yeniden yasaklandı. Azerbaycan’ın ünlü şairi Samed Vurgun Yandırılan Kitaplar adlıyla Paris’te Uluslararası Barış Kurultayında (1952) okuduğu itiraz şiirinde bu olayı güzel bir şekilde yansıtmıştır:
...Cellat, menim dilimdedir bayatılar, goşmalar,
De, onları hiç duydu mu senin o daş üreğin?
Her geraylı perdesinde min Ananın kalbi var,
Her şikestem evladıdır bir mukaddes dileğin,
De, onları hiç duydu mu senin o daş üreğin?....

...Cellat, yanıp od olsa da küle dönmez arzular,
Tabiatın Ana kalbi kul doğmamış insanı,
Her üreğin öz Dünyası bir saadet arzular,
Kanlar ile yazılmıştır her azadlık destanı,
Tabiatın Ana kalbi kul doğmamış insanı... .
1960’lı  yıllarda rejim millî azınlıkların tarihine, diline, edebiyatına, folklore ve etnografyasına ait bazı eserlerin neşrine imkan tanıyordu. Azerbaycan’ın ayrı ayrı şehirlerinin etnografyası hakkında monografi ve makaleler de yayımlandı. Azerbaycan Türk folkloruna ait kitapçıklar neşredildi. Bu yıllarda Tebriz, Erdebil ve Urmiye şehirlerinde Farsça, aralıklarla 7 adet haftalık dergi, bir adet de günlük (Azerbaycan) gazete vardı. 1970'lerde ise bu sayı beşe düştü. Tarih ilmi tamamen siyasî polisin nezareti altındaydı. Şah rejimi millî şuurun artmasında edebiyatın büyük rolünü dikkate alarak, Türkçe edebî eserlerin neşrine izin vermiyordu. Azerbaycan edebiyatının büyük zorluklarla yayımlanmış (bazıları gizli) eserlerinin sayısı çok azdır (Nesibzade 1997: 93-94).
1979’da İran İslam Cumhuriyeti kurulana kadar çok az sayıda Türkçe eserin basılmasına izin verilmiştir. Prof. G. Doerfer, 2. Dünya savaşından 1969’a kadar İran’da Azerbaycan Türkçesi üstüne ancak 20 kadar dilbilimle ilgili çalışmanın yayınlandığını bildirip onların en iyisi olarak da M. A. Ferzane’nin Mebani-yi Destur-i Zeban-i Azerbaycan (Azerbaycan Dili Gramerinin Temel Kuralları) adlı eserini göstermektedir. Doerfer, ayrıca bu eserin Muharrem Ergin’in, Osmanlıca Dersleri I, Türk Dil Bilgisi, İstanbul 1958, 2. Baskı 1962, adlı kitabı örnek alınarak yazılmış olduğunu da kaydetmektedir (G. Doerfer 1969: 2).  Pehlevi rejiminin Farslaştırma siyaseti sonucunda, ruhsuz ve sönük bir hâle gelip resmî kullanılışı yasaklanmış olan Türk dili ve edebiyatının yeniden canlanmasında Héyder Baba’ya Selam eserinin büyük rolü olmuştur. Bu eserin yayınlanması Pehlevi döneminin en büyük edebî olayı olarak değerlendirilmektedir. M. H. Şehriyar, ilk iki dizesini ana dili olan Azerbaycan Türkçesiyle söylediği hâlde, uzun zaman yalnız Farsça şiir yazmış ve yaratıcılığında İran klâsik üslûbunu seçerek zamanla gazel üstadı olmuştur. O, 1953’te Annesinin tavsiye ve isteği üzere ana dilinde şiir yazmaya başlamış; ilk yazdığı Héyder Baba’ya Selam manzumesi, kendisinin de beklemediği bir şekilde bir şaheser olmuş ve şaire yalnız İran’da değil, bütün Türk ülkelerinde ün kazandırmıştır. Héyder Baba’ya Selam manzumesi yayınlandıktan sonra kısa bir zamanda halk tarafından sevilerek okunup ezberlenmiş ve İran’daki Türk edebiyatında bir dönüm noktası yaratarak Azerbaycan şiirinde de yeni bir dönem başlatmıştır. Bu manzume, aynı zamanda iki Azerbaycan arasında edebî bir köprü hâline gelerek Hasret Edebiyatının güçlenmesine neden olmuştur (Heyet, 1989: 29-30). Hasret Edebiyatı, 1828’de Kuzey Azerbaycan’ın Çar Rusyası tarafından işgal edilmesinden sonra her iki Azerbaycan halkının birbirlerine duydukları özlemi dile getirdikleri şiirlerden oluşmaktadır. Sovyetlerin kurulmasının ardından sınırların tamamen kapatılması sonucunda Hasret Edebiyatı halk şiirinden yazılı şiire geçmiştir. Hasret Edebiyatında Aras nehri ana motif olarak ele alınmış ve Kuzey Azerbaycan’da Süleyman Rüstem Güney Azerbaycan’da ise Şehriyar onun en büyük temsilcileri olmuştur.  İran’da Türkçe yazma temayülünün güçlenmesiyle Türkçe bazı kitaplar yayımlanmıştır. Pehleviler döneminde yayımlanmış olan Türkçe kitapların büyük kısmını şiir ve halk edebiyatına ait eserler oluşturmaktadır. 1943 yılında A. Müçtehidi’nin 2500 Türkçe deyim ve atasözünü içeren eseri yayımlandı. 1953’te Ali Tebrizli, Dâstân-i Aslî ve Kerem kitabını,  ardından da Şah İsmayıl adlı tarîhî romanını yayımlattı. 1960 ve ondan sonraki yıllarda Tebriz’in Firdevsi yayınevi tarafından  Şehname’nin Türkmen Türkçesine tercümesi ve Muhtar Nâme, İskender Nâme ve Rüstem Nâme gibi Türkçe eserler yayımlandı. H.M. Savalan, 1962 ve 1964 yıllarında Terânehaye Torki (Türkçe Şarkılar)adlı iki ciltlik halk türküleri kitabını yayımlattı. M. A. Ferzane, 1963’te Bayatılar kitabını, 1964’te  ise yukarıda anılan Mebâni-ye Destûr-e Zebân-e Azerbaycanî eserini neşretti. M. M. İtimad’ın 1957’de Gelinler Bezeği, 1965’te ise 400 beyit ve 4000 sözcükten oluşan Nisab-I İtimad veyahut Kitab-i Lügât-i Manzum (Manzum Sözlük) adlı Farsça-Türkçe manzum  sözlüğü Tahran’da yayımlanmıştır. Ayrıca onun Çarşamba Bazarı, Gül Gonçası, Munazireyi Edebî (Edebî  Tartışma / Şiirleşme),  Ayine-yi Ahlâk(Ahlak Aynası), Bedregetü’l-Sebyan, Mizanu’l-İnşa, Elifba-yi Cedid (Yeni Alfabe),Tuhfet’ül Sebyan gibi eserleri bu dönemde yayımlanmıştır. 1965 yılında Selamullah Cavid’in Nemuneha-yi Ez Folklor-i Azerbaycan (Azerbaycan Folklorundan Örnekler) eserinin birinci cildi ve 1979’da Devrimden hemen sonra da onun ikinci cildi, 1966’da Samed Behrengi ve Behruz Dehgan’ın birlikte topladıkları Folklor-e Azerbaycan (Azerbaycan Folkloru), Kısseha-ye Azerbaycan (Azerbaycan Masalları),    Pâre Pâre eserleri,1967’de Peymayi ve Firuz Heyet’in Farsça-Türkçe (Türkiye Türkçesi) ve Türkçe-Farsça sözlükleri ve 1968-1978 yılları arasında ise H. Sadik’in Mecmue-ye Vâkif (Vakif Mecmuası), Aşıklar, Asâri Ez Şoara-ye Azerbaycan(Azerbaycan Şairlerinin Eserlerinden Örnekler), Sayalar, Makalat-e Felsefi-ye M. F. Ahundov (M. F. Ahundov’un Felsefî Makaleleri) adlı eserleri yayımlanmıştır. Dilbilgisine ait yazılmış olan eserler arasında S. Cavid’in 1964’te yayımladığı Hodamuz-i Zeban-i Azerbaycanî ve Farsî (Azerbaycan ve Fars Dillerinin Kendi Kendine Öğrenme Kılavuzu) eseri daha çok günlük konuşma konularını içermektedir. Ayrıca Heyran Hanım’ın eserleri, Fuzuli’nin Leyli ve Mecnun eseri, H. Kerimi Meragei’nin Rengareng adlı 5 ciltlik şiir kitabı ve onlarca Türkçe manzum eser bu döneme ait yayınlar içerisinde yer almaktadır (Heyet 2001: 270, V. Mustafayev 1991).
İran’da Fars milliyetçiliği 19. yüzyıldan günümüze kadar ideolojik biçim ile gelmiştir. Fikrî temellerini daha çok Fars olmayan grupların attığı Modern Fars Milliyetçiliği, 1924’te Kaçar Hanedanının devrilmesiyle iktidara gelmiş ve Pehlevîler döneminde hakim ideoloji olmuştur. Fetheli Şah’ın oğlu Celaleddin Mirza-ye Kacar, S. Hasan Takîzade, H. Kazımzade İranşehr-e Tebrizî, Mahmut Afşar, S. Ahmet Kesrevî, E. Azad Merageî, Taki Arânî, Timurtaş, D. Rızazade Şafak gibi Türkler ve Mirza Melkum Han (Ermenî),Melikü’l-Şuarâ-e Bahar (Gürcü asıllı), M. Ali Furûgi (Yahûdi asıllı) gibi diğer etnik gruplara mensup kişiler İran’da Fars milliyetçiliğinin öncülerinden olmuşlardır (Heyet, 2002: 20). Pehlevî rejiminin uygulamalarına dayanak yaptığı Azerî Yâ Zebân-e Bâstân-e Azerbaycan (Azeri veyahut Azerbaycan’ın Eski Dili) 1921 yılında Ahmet Kesrevî tarafından yazılmıştır. Kesrevî bu eserinde Türklerin Arî ırkından olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Azerbaycanlıların Türk olmadıkları Azerî adlı ayrı bir ulus oluşturduklarını ifade eden Kesrevi’ye göre Azeriler Selçukluların İran’a gelmesiyle özellikle de Safevîler zamanında Türkleşmişlerdir.
Modern Fars milliyetçilerinin esas amacı diğer etnik grupların Farslaşmasına yöneliktir. Fars milliyetçilerine göre Azerbaycan Türkleri sonradan Türkleşmiş olan Türkçe konuşan bir halktır. Sovyetler Birliğinin “Türk Dilli Halklar” görüşü ile İran Pehlevî idaresinin bakışının benzerliği dikkat çekmektedir.
Taki Arâni, Azerbaycan yâ Yek Mesele-ye Heyâti ve Memâti-ye İran (Azerbaycan yahut da İran’ın Ölüm ve Kalım Meselesi) adlı yazısında Azerbaycan halkının “doğu vahşileri” ve “kan içen Moğollar” tarafından Türkleştirildiklerini yazdıktan sonra Azerbaycan’da Türkçenin yok edilmesi ve Farsçanın yaygınlaşması için İran devletine şöyle bir teklifte bulunmaktadır:
“...Özellikle Maarif Bakanlığı’nın o bölgeye çok sayıda Fars dili öğretmeni göndermesi ve ucuz fiyata hatta bedava olarak Farsça kitap, gazete ve makale yayması gerekmektedir. Azerbaycan gençlerinin de fedakarcasına Türkçe konuşmaktan vazgeçmeleri gerekiyor.” (Afşar 1989: 126-133).
Mahmut Afşar, Yegânegi-ye İraniyan ve Zebân-e Farsî (İranlıların Birliği ve Fars Dili) yazısında Türkçenin İran’da yabancı bir dil olduğunu  söyleyerek onu çağrılmamış misafir ve rahatsız edici bir unsura benzetmekte ve Azerbaycan’ın herhangi bir okul veya üniversitesinde Türkçenin 5 dakika olsun bile okutulmasına karşı olduğunun altını çizmektedir (Afşar 1989: 288-289). Cevat Şeyhulislami ise Zebân-e Farsî Neşân-e Vâlâ-ye Melliyet-e İranî (Fars Dili İranlılığın Üstün Simgesi) adlı makalesinde şöyle yazıyor:
“...Yerel diller içerisinde, Türkçenin Azerbaycan’da (Türkiye ile sınırı olan eyalette) haddinden fazla yayılması ve Arapçanın Hûzistan’da (Irak ile sınırı olan eyalette) çok fazla yaygınlaşması gözardı edilmeyecek iki büyük tehlikedir. Çünkü bu iki yerel dil, Kürtçenin aksine olarak, eskiden İran’I, parçalamak isteyen Panturanist ve Panarabistler tarafından suiistimal edilmiştir.” Müellif sonra Türkçe ve Arapçanın konuşulduğu bölgelerde Farsçanın yayılması için çok ilginç bir teklif ileri sürüyor: “Azerbaycan, Zencan ve Hûzistan’ın küçük yaşlı çocuklarını Avrupa’daki gençlerin mübadelesi sisteminde olduğu gibi, Farsça konuşan saygılı Fars ailelerinde bir iki yıl misafir olarak kabullenmekle, Farsçanın bu yaş grubu (12-16) içerisinde yayılmasına yardım edilmelidir (Afşar 1989: 441-467). Rıza Şah’ın başbakanı, öğretmeni ve İran’da modern Panfarsismin kurucularından olan M. Ali Furûgi, Ankara’da Büyükelçi olduğu dönemde Şah’a ve İran Dışişleri Bakanlığına gönderdiği mektupta İran’da alfabenin değişmemesi gerektiğini şu nedenlerle açıklamaya çalışıyordu: “Son zamanlarda Türkler alfabelerini değiştirip Latin alfabesine geçtiler. Dolayısıyla da onların İran Türkleriyle olan kültürel ilişkileri kesilmiş oldu. Eğer İran’da da Latin alfabesine geçersek onların ilişkileri yeniden kurulur ve bu da İran için büyük bir tehlike oluşturur.” Mektubunun diğer kısmında ise İran’daki azınlıkları tehlikeli  unsurlar olarak değerlendirmektedir: “İran’da Yahûdi, Ermeni ve Asuri gibi az nüfuslu ve tehlikesiz azınlıklar vardır. Ancak Türkler, Kürtler ve Araplar büyük nüfusa sahip tehlikeli azınlıklardırlar. En tehlikelisi ise Türklerdir ve devletin bunu her zaman göz önünde bulundurması gerekir.”(Heyet 2002: 16).
12 Şubat 1979’da kurulan İran İslam Cumhuriyeti geçmişte Şah yönetiminin etnik ve kültürel asimilasyonuna uğrayan başta Türkler olmak üzere, Fars olmayan halkların talepleriyle karşılaştı.    İlk dönemlerde bu halklara bazı idarî ve kültürel hakların verileceği yönetim tarafından ifade edilmiştir.1979’da Tahran Üniversitesi’nde İran Hukukçular Cemiyeti’nin davetiyle “İran kavimlerinin kültürel sorunları ve İran İslam Cumhuriyeti Anayasası” konusunda İran’ın çeşitli etnik ve siyasî gruplarının da katılımıyla gerçekleşen toplantıda, hazırlanmakta olan İran Anayasası’nın değişik ilkeleri ele alınmıştır. Bu toplantıda Azerbaycan Cemiyeti tarafından Prof. Dr. Cevat Heyet, Prof. Dr. Hamit Nutki ve Dr. H. Katibi Anayasa’ya “okul eğitimi 4. sınıfa kadar ana dilinde ve ondan sonra ana dili ve Fars dillerinde olacaktır” ve “Radyo-televizyon ve bütün kitle iletişim araçları kavmî, yerel ve millî kültürün geliştirilmesine hizmet edecektir” maddelerinin eklenmesini istemişlerdir (Nutki 1979: 12-13). Buna benzer talepler İran’daki Arap, Kürt, Beluç, Türkmen ve Gilekler tarafından da ileri sürülmüş, özellikle Kürtlerin çıkışları bu dönemde bastırılmıştır. Muhtariyet talepleri rejime ve ülkeye yönelik bölücü bir hareket olarak nitelendirilmiştir. İran Anayasasının 19. maddesinde bütün kavimlerin eşit haklara sahip oldukları belirtilse de 15. maddede Farsça resmî ve zorunlu dil statüsüne sahip, Türkçe ve diğer dillerin okullarda öğretilmesi ise sanki devletin görevi değilmiş gibi serbest bırakılmıştır. İran Anayasasına göre, “İran’ın resmî ve ortak dili Farsçadır. Bütün resmî belgeler, yazışmalar, metinler ve ders kitapları bu dil ve bu alfabeyle olmalıdır. Fakat, yerel ve kavmî dillerin basında ve kitle iletişim araçlarında kullanılması ve onların edebiyatlarının Farsçanın yanında okullarda öğretilmesi serbesttir” (Kânûn-e Esâsî 1991: 26-27).
İran İslam Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında Türkler etkin rol oynamışlardır. 1978    Şubatının 18-19’unda Tebriz’de meydana gelen ayaklanma Şah rejiminin yıkılmasına önemli darbe indirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda Türklere nisbî özgürlük gözlenmektedir. Bu yıllarda Türklerin kurduğu bazı siyasî ve kültürel cemiyetler ortaya çıktı. Azerbaycan Demokrat Partisi ilk olarak faaliyete başlamış, Azerbaycan gazetesi ve dergisi yayın organı olarak hizmet vermiştir. Ancak bu kısa ömürlü olmuş, 1980 yazından itibaren faaliyetine son verilmiştir.
1979 Şubatında Ayetullah Şeriatmedâri taraftarlarının kurduğu Halk-I Müselman (Hezb-i Cumhuri-ye Helg-i Moselman-i İran) Partisi birçok şehirde teşkilatlanmıştır. Yayın organı Farsça yayın yapan Halk-i Müselman gazetesidir. 1979 Aralık ayında Tebriz isyanı bahane edilerek parti kapatılmış, Şeriatmedâri ev hapsinde gözetim altında kaldıktan bir süre sonra vefat etmiştir.
İran İslam Cumhuriyeti’nin belli bir dönemlerinde liderlik, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve ordu başkanlığı gibi önemli makamlar hep Türklerin elinde olmuştur (S. A. Hâmeneyi; Lider ve eski Cumhurbaşkanı, E. Benisadr; ilk Cumhurbaşkanı, M. H. Mûsevi; eski Başbakan, Mûsevi Erdebilî; Adliye Bakanı, Safevi Devlet Muhafızları Ordusu Başkanı vs.).     
1979’da Şah rejiminin devrilmesi ve İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Türklerin sahip olduğu nisbî bir hürriyet ortamında birden bire Türkçe matbuat ve kitapta bir patlama yaşanır. Onlarca gazete ve dergi ana dili ile yayın yapmanın heyecanı ile ilk yıllarda millî şuuru kuvvetlendirici yazılara ağırlık vermiştir. Devrimden hemen sonra kurulan Tebriz Şairler ve Yazarlar Cemiyeti 1980’li yılların başında yayın organı  Ülker dergisinde devrimi öven yazılara Türk dilinde yer veriyordu. Yine bu yıllarda Tebriz’de Genç Şair ve Yazarlar Cemiyeti Genclik adlı yayın organı ile aynı doğrultuda yayın yapmaktaydı. 1979 Nisanında Tahran’da kurulan Azerbaycan Şairler ve Yazarlar Cemiyeti 1981 Şubatında     Güneş mecmuasını çıkarmıştır. 1979 Martında Tahran’da faaliyete başlayan Azerbaycan Medeniyeti Cemiyeti ünlü şair  Habib Sahir’in öncülüğünde kurulmuştur. Yoldaş, İnkılap Yolunda, Yeni Yol ve birçok dergi, İran Türklerinin sorunlarını ve taleplerini ele alan yazıların yanı sıra, Marksist görüşlere yer verdiğinden zaman zaman rejim tarafından kapatılmıştır. Adı geçen dergilerin çıkarılmasında Hüseyin Düzgün’ün hizmetleri büyüktür.
Tahran’da Azerbaycan meselelerini araştıran bir grup Çenlibel gazetesini çıkarmıştır. Hiçbir grup ve partiyle ilgisi olmayan bazı dergiler de bu dönemde yayımlanmaya başlamıştır. Cevat Heyet’in öncülüğünde çıkan Varlık, Tebriz’de yayınlanan Dede Korkut dergileri ve Furûg-i Azadi gazetesinin ünlü şair Yahya Şeyda’nın denetimindeki Türkçe bölümü Türk  kültürü yolunda önemli görevler görmüşlerdir. 50 yıllık Pehlevî idaresi yayın yapmanın açlığı içinde onlarca dergi, yüzlerce kitap neşrini devrimin ilk yıllarında gerçekleştirdiler. Yukarıda ismini saydığımız dergi ve gazetelerin dışında bir kısım Türkçe ve Farsça çıkan bazı dergi ve gazeteler ise Tebriz’de Odlar Yurdu, Ulduz, Araz gazetesi, Molla Nesreddin, Dede Korkut dergileri, Sarab’da Veten Uğrunda gazetesi, Tahran’da Azadlık, Koroğlu, Azerbaycan’ın Sesi dergileridir. Bu dergilerin tamamına yakını 1979-1980 yılları arasında neşredilmiş bir çoğu birkaç sayı çıkabilmiş, bazıları maddî sıkıntılardan dolayı, bir kısmı ise İran yönetimi tarafından çeşitli bahanelerle kapatma yoluna gitmiştir. Varlık dergisi zamanımıza kadar yayınını sürdürmüştür.  Devrime kadar İran Türkleri arasında ana dillerinin kullanımının yasak edilmesi neticesinde okuma yazma bilenlerin az olmasını dikkate alan bazı parti ve cemiyetler gazete ve dergi neşretmenin yanında Türkçenin öğretilmesine ve yazılmasına yönelik kurslar açtılar. Tebriz evlerinde Türkçe dilbilgisi kurslarının açılmasında  M. T. Zehtabi’nin büyük rolü olmuştur. Tahran ve Kum üniversitelerinde ise C. Heyet Türk dili ve edebiyatı tarihi alanında, H. Nutki dilbilgisi, M.A. Ferzane Azerbaycan halk edebiyatı ve H. Sadik dilbilgisi sahasında, Azerbaycanlı öğrencilerin açtıkları özel kurslarda Türkçe ders veriyorlardı. Son yıllarda da İran’ın birçok üniversitesinde (Tahran üniversiteleri, Tebriz, Urmiye, Erdebil,Reşt, İsfahan, Şiraz, Zencan, Kerec vs.) öğrencilerin kişisel girişimiyle Türkçe kurslar açılarak A.Sarrafi halk edebiyatı ve folklor ağırlıklı dersler verirken, İ.Refref, İ. Hadi, Daşkın, İmami, T. Hudâyi, H. Gamberpur, H. Râşidi, M.R. Heyet vd. tarafından Türkçe öğretimi gerçekleştirilmiştir. İran İslam Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında İran Türkleri Tebriz Tiyatro Cemiyetini kurmuş, Arşın Mal Alan, Meşedi İbad gibi meşhur eserler sahnelenmiştir. Tebriz’de her hafta sonu âşıkların saz çalıp şiir söylemeleri uzun sürmemiş 1980 yılının sonlarına doğru bu faaliyetler İslâma aykırı görülmüş ve yasaklanmıştır (Tagıyeva 1991).
1980 yılından itibaren Türk aydınları arasında kullanılan Arap alfabesi ıslah edilerek Türkçeye uygunluğunun sağlanması yolunda bazı adımlar atılmıştır. Bu konuda Hamit Nutki alfabe üzerinde çalışan diğer âlimlerin (K. Meşruteçi, H. M. Savalan, M. T. Zehtabi, B. Behzadi vs.) de görüşlerini dikkate alarak Arap alfabesini Türkçeye uygunlaştırmaya çalışmış, Farsça ve Arapçada olmayan ö, ı, ü gibi sesler için bazı harfler ve işaretler ekleyerek, tespit ettiği yazı kurallarını Varlık dergisinde uygulamıştır. Hamit Nutki’nin bu çalışmaları İmla Kılavuzu veya Yazı Kâideleri adıyla hem Varlık’ta hem  de ayrıca kitap şeklinde yayımlanmıştır. 2000-2001 yıllarında Arap alfabesinin yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı duyulunca Tahran’da iki ayrı Ortografi Semineri gerçekleşmiştir. Dr. Cevat Heyet’in başkanlığında ve Varlık, Nevid-i Azerbaycan, Şems-i Tebriz, Erk, Çiçek, Mehd-i Azâdi, Avâyi Eredebil gibi birçok gazete ve dergi temsilcileri ile birlikte Çiçekler Kuruluşu, Mişov Kültür Derneği, Güney Medeniyet Ocağı, Endişe-yi No Yayınevi, Sâbir Derneği ve Azerbaycan Biliyurtlular Toplumu temsilcilerinin ve onlarca yazar ve şairin katılımıyla gerçekleşen bu toplantıda alfabenin adı, ünlü ve ünsüzlerin yazılışı, diftonglar, hemze, birleşik kelimeler ve bu gibi konular ele alınmış, ilmî heyet tarafından hazırlanan tasarı katılımcılara dağıtılmış ve alınan neticeler gizli oylama yoluyla seçilmiş olan 3 kişilik bir komisyon (Behzad Behzadi, A. Sarrafi, M. R. Heyet) tarafından değerlendirilmiştir(Türk Dili Yazı kuralları 2001). Seminerin sekreteri (kâtibi)    İbrahım Refref’in her iki seminerin geçirilmesinde büyük hizmeti olmuştur.
1979’dan günümüze kadar İran devleti tarafından gerçekleşmiş olan tek Türkoloji semineri 1987’de Tebriz Üniversitesinde Azerbaycan Türkçesi ve Edebî Dil Üzerine Araştırmalar adı altında düzenlenmiştir. İran Kültür Bakanlığı’nın Doğu Azerbaycan Eyaletindeki Genel İdaresince düzenlenen bir günlük bu seminerde Tebriz Üniversitesi rektörü Dr. Seyflu, Türkçe Araştırma Merkezinin açılacağına karar verildiğini ve üniversitelerde Türkçe bölümlerin açılması gerektiği konusunda Radyo ve Televizyon Dairesi tarafından Yüksek Kültürel Devrim Konseyi’ne mektup gönderildiğini belirtmiştir. Seminer’de Dr. Yesrebi İslam’da ırk, soy ve dil ve Dr. C. Heyet  Azerbaycan Türkçesinin Tarihi, Dr. Hamit Nutki Genel Azerbaycan Türkçesi,Yazı Dili-Bedii Türkçe konularında tebliğ sunmuş Şehriyar ise Türkçe şiir okumuştur (Varlık 1987: 3-5). 
Onlarca Türkçe kitap ve derginin yayımlanması ve devlet tarafından bir Türkoloji seminerinin yapılması İran’da Panfarsistlerin sert tepkisine neden olmuştur. Dr. Cevat Heyet’in 1985 ve 1986 yıllarında yayınlattığı Tarih-e Zeban ve Lehcehâ-ye Torki (Türk Dili ve Lehçelerinin Tarihi) kitabı resmî teşekkür mektuplarıyla Cumhurbaşkanı S. A. Hâmeney ve Başbakan M. H. Mûsevi’nin beğenisini kazanıp Türk dili ve kültürüne büyük bir hizmet gibi değerlendirilse de Panfarsistler tarafından İran’ın parçalanması yolunda atılan tehlikeli bir adım olarak nitelendirilmiştir. İran Panfarsistlerinin önde gelen simalarından olan Nasrullah Purcevadi, 1987’de yayınlattığı    İran-e Mazlum adlı makalesinde “...Konya’ya ilk yolculuğum olmasına rağmen her şey benim için tanıdıktı. Yalnız mezar sahibi değil, hatta oranın binası, oradaki bütün eşyalar özellikle de çiniler, tabelalar ve duvarları süslemiş olan kumaşlar benimle benim dilimde konuşuyorlardı. Fakat mezarlığın dışında her şey benim için yabancı gözüküyordu. Konya halkının dili ve yazısı 750 yıl önce yaşamış Mevlana’ya ne kadar yabancı idiyse benim için de bir o kadar yabancıydı. Türkler de benim gibi Mevlana’yı kendilerinden biliyorlardı, ama benim aksime onlar Mevlana’dan değillerdi...” diyerek Konya yolculuğunu bu şekilde anlattıktan sonra Cevat Heyet’in adı geçen kitabını sert bir dille eleştirmiştir. Ona göre C. Heyet’in amacı Azerbaycan okullarında Farsçanın yerine Türkçenin okutulması ve ders kitaplarının Türkçe yayınlanması gerektiğini İran İslam Devletine kabullendirmektir (N.Purcevadi 1987). N. Purcevadi,  Cevat Heyet’in kitapta yazdıklarını istediği gibi tahrif ederek onu ve onun gibi düşünenleri Pantürkist, bölücü ve Kuzey Azerbaycan ve Türkiye yanlısı olarak göstermeye çalışmıştır: 
Büyük tepki ve teşviklere neden olan bu makale, İran’da Panfarsistlerle Türkçenin resmileşmesini isteyenler arasındaki çatışmaları şiddetlendirdi. N. Purcevadi, dergisinin bir sonraki sayısında Bâz Hem Derbâre-ye İran-e Mazlûm (Yine de Mazlum İran Hakkında) adlı bir makalede Cevat Heyet’i İran’ın bütünlüğüne karşı  çıkmakta ve Anayasa’yı bozmakta suçlamış ve daha sonra hem C. Heyet’in cevabını hem de onun lehinde ve aleyhinde yazılmış mektupları nakletmiştir. Purcevadi ikinci yazısında, Heyet-i Türkçe’nin İran’da resmi bir dil olmasını suçlar (N. 1987).
Dr. Cevat Heyet İran-e Mazlum makalesine yazdığı sert cevapta, Purcevadi’nin cümleleri istediği gibi değiştirdiğini anlatıp onları düzelttikten sonra suçlamaları yanıtlamıştır; 
“Batı hayranlığının moda olduğu Şah döneminde Tahran mağazalarının %50’den fazlasının adı yabancı kökenli olduğu hâlde Türkçe bir isim yasak olup bir kitapta Türkçe bir kelime görülseydi Şah memurları tarafından basılışı durdurulurdu ve o kelime çıkarılmayıncaya kadar yayınlanmasına izin verilmezdi. Pehlevi rejimi komünizm ve Sovyetlerden daha çok Türk ve Türkçe düşmanı idi. O yüzden de İran’a karşı içinde bir kelime bile bulunmayan Türkçe kitapların yakıldığı dönemde Tûde Partisi’nin komünizmle ilgili kitapları serbest bırakılmıştı... Yazar (Purcevadi), Türkçeyi komünizm ve pantürkizmin yayılma aracı gibi göstermeye çalışıyor ve çelişkili bir şekilde beni bir yerde Pantürkist, diğer yerde ise komünist adlandırıyor ve makalesinin 10. sayfasında da bana müslüman İranlı diye hitap ediyor. O ve onun fikirdaşları pantürkizmin anlamını bilmediklerinden dolayı Türkçeyi seven veya onun edebiyatını bilen herkese pantürkist diyorlar. Onlara göre pantürkistle Türkolog aynı anlamı taşımaktadır.”  
Cevat Heyet’in cevabının hemen ardından M. S. İmzalı bir Türk de, “Farslar Moğol Neslindendir” adlı bir yazıda Purcevadi’yi sert bir şekilde eleştirir. 
İkinci mektup yine M. S. imzalı bir Türk tarafından yazılmıştır. Purcevadi’yi savunan yazısında müellif, kendisinin Türk olduğunu ve gençliğinde Azerbaycan Demokrat Hükümeti’nin taraftarlığını yaptığını fakat, bugün pişmanlık duyduğunu yazmaktadır. Ona göre Azerbaycan halkı bir kez bu sürece sokulmuştur ve bugün çok daha dikkatli olması gerekir. Kasım Türkan Çin ve güneş yurdundan Avrupa’nın kalbine dek başlıklı yazısında “Biz Türkler tarihler yaratan muhteşem bir milletiz. Güneş yurdu ve Çin’den Avrupa’nın merkezine kadar bir kemer gibi yer küresini çevrelemişiz. Bizim çok eski bir dilimiz ve zengin bir kültürümüz vardır” diye Cevat Heyet’in kitapta yazdıklarının tamamen gerçeklere dayandığını ve ona karşı düşüncelerin şovenizm ürünü olduğunu belirtmiştir. A. S. Avrin adlı başka bir yazar Azerbaycanlıların aslen Türk olmadıkları fikrini savunduğu mektubunda Cevat Heyet’I Türk-Fars savaşı başlatmakla suçlamaktadır. O şöyle yazıyor:  “...İnkâr edilmez bir gerçek şu ki, kaç yüzyıl bundan önceden Azerbaycan’ın yerel dili Farsça ve Azerîceyle karışık bir Türkçeye çevrilmiştir. Fakat bu Türkçe, müellifin Varlık dergisinde yazdığı ve resmî yerlerde konuştuğu galiz Türkçe değildir”. Avrin, mektubunun devamında Panfarsismin hizmetinde olan A.Kesrevî, A. Kâreng, M. Edip Tûsi, N. Nâtik, M. Murtezevî, M. Nevvabî, Sadık Kiya, İ. Rıza, Y. Zuka ve Rahimzade Melek gibi Türk düşmanlarının eserlerinden faydalanmadığından dolayı Tarih-e Zeban ve Lehceha-ye Torki kitabını bilim dışı ve siyasi amaçlarla yazılmış bir eser olarak değerlendirmeye çalışıyor. O C. Heyet’in “Türk dilinin adının Azerbaycan kelimesiyle değiştirilip onun Azerbaycan’la sınırlandırılması hükümetin hilesi ve yaygın bir hatadır. Geçen 50 yılda hükümet adamları ve gerici alimler Azerbaycan’ı  tamamıyla farklı bir millet ve onun dilini de Türkçeyle hiçbir ilişkisi olmayan ayrı bir dil olarak göstermeye çalışmışlar” sözünü şiddetle eleştirerek böyle sözlerin bilimsel bir kitapta değil, siyasî partilerin beyanatında söylenmesi gerektiğini yazmıştır. Ona göre, Varlık dergisini okumayan hiçbir Azerbaycanlı “göçebe Oğuz kabilelerinin masalları arasındaki tanınmamış Dede Korkut adını tanımaz. Bu gibi yabancı adları Rüstem, Gûderz, Giv, Bijen vs. gibi tanınmış adlarla değiştirmek ayrılıkçılıktan başka bir şeydeğildir” (N. Purcevadi 1987). Dergide yer alan son mektup Azerbaycanlı olduğunu yazan Tahran’dan Z. Rahim tarafından gönderilmiştir. Azerbaycan Demokrat Hükümeti döneminde Pişeveri ve onun kurduğu devlete karşı mücadele ettiğini yazan Z. Rahim, kitabı okuduktan sonra Türkçeyi savunma adı altında siyasî amaçlar gütmekten ve dolayısıyla da tehlikeli oyunların bir daha tekrarlanmasından korktuğunu da gizlememektedir (N. Purcevadi1987).
Güney Azerbaycan’da Türkçe yayın yapan radyo ve televizyon bulunmasına rağmen tüm okullarda eğitim Farsça yapılmaktadır ve tüm resmî işler resmî dilde gerçekleştirilmektedir. İran’ın içinde bulunan etnik grupların komşu devletlerdeki soydaşlarıyla yakın kan ve dil bağları bulunmaktadır. 1991’de bağımsızlığını kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti ile İran arasında ilişkiler sorunludur. Güney ve Kuzey Azerbaycan arasındaki ilişkilerin genişlenmesi ve dolayısıyla da İran’da Türklük ve Azerbaycanlılık şuurunun artması iki devlet arasındaki münasebetleri etkileyen en önemli faktördür. 
İran’ın bünyesinde yer alan ve özellikle Azerbaycan ve Türkmen Türklerinden oluşan Türk unsurları, bu ülkenin Türk Cumhuriyetlerine yönelik tutumunda sorunlar meydana getirmektedir (Erol 2002: 66-75). Kafkaslarda İran’ın politikasını belirleyen hususlar Türkiye ve Rusya’nın bölge politikalarıyla Azerbaycan’ın yönelimleri olagelmiştir. Kafkaslarda İran’ın Türkiye’nin lehine olacak gelişmelerden kaygılandığı, bunun aynı kaygıyı taşıyan Rusya ile konjonktürel bir uzlaşmaya yol açtığı ifade edilebilir. İran’da nüfusun büyük bir bölümünü (neredeyse yarısını) oluşturan Güney Azerbaycan’ı Kafkaslar konusunda belirleyici kılan, Güney Azerbaycan meselesinin gelecekte alacağı boyuttur (Sarıkaya 2002: 31). Bu gelişmeler başta Azerbaycan Cumhuriyeti olmak üzere İran, Türkiye ABD ve Rusya’nın bölgesel politikalarını şekillendirmektedir. 
İran Türk aydınlarını ilgilendiren siyasî olayların başında, Karabağ Meselesi gelir. Karabağ’daki kanlı olaylar ve Kuzey Azerbaycan topraklarının %20’sinin Ermeni güçleri tarafından işgali, İran Türklerini birleştiren, onlarda millî birlik hissi uyandıran en önemli faktörlerden biri olmuştur. Karabağ sorunu tamamıyla siyasî bir mesele olmasına rağmen,  İran Türk aydınlarının her zaman açık şekilde  itirazıyla karşılaşmıştır. Karabağ şehitlerine yas törenleri düzenlenmiş, İran İslam Cumhuriyeti devletinden Karabağ müslümanları için yardım talep edilmiş ve hatta gönüllü asker olarak Ermeni işgalcilere karşı savaşa hazır oldukları İran devlet adamlarına yazılan mektuplarla bildirilmiştir. 1993 yılında Dr. Cevat Heyet ve Varlık dergisi yazarlarının teşebbüsü ve onlarca bilim adamı, iş adamı, hekim ve yazarın imzasıyla İran İslâm Cumhuriyeti lideri Ayetullah Hameney’e gönderilen açık mektupta, İran devletinin Karabağ sorununa gösterdiği ilgi ve kaçkınlara yaptığı yardımdan dolayı teşekkür edildikten sonra, dünya Müslümanlarına karşı başlatılan yeni Haçlı seferleri hatırlatılarak bölgede ikinci bir İsrail devletinin kurulmasına izin verilmemesi ve Bosna Müslümanlarına olduğu gibi Karabağ müslümanlarına da yardım amacıyla “Azerbaycan Haftası” ilan edilmesi istenmiştir.  
Aynı yılda Dr. Cevat Heyet, talebelik zamanından tanıdığı Türkiye Cumhur başkanı Süleyman Demirel’e Karabağ sorununun bir an evvel çözülmesi ve Azerbaycan topraklarının işgalci Ermeniler’den kurtarılmasına yardım etmesi için mektupla müracaat etmiştir. Varlık dergisinde de yayınlanan bu mektubun bir kopyasının İran Dışişleri Bakanı Dr. A. Vilayeti’ye gönderildiği de belirtilmiştir (Heyet. 1994). Bu mektup, İran basınında sert tepkilerle karşılaşmıştır.
Dr. Cevat Heyet’in yürek ağrısıyla yazdığı mektup, İran’da bazılarını rahatsız etmiştir. Türkiyeli ve ana dilinin Türkiye Türkçesi olduğunu, İran’da mikrobiyoloji ve bakteriyoloji alanında  çalıştığını yazan M. Süphandağlı Keyhan-i Havayi gazetesinde (31.08.1994) yayınlattığı cevapta C. Heyet’I laik bir devletten yardım ummakla suçlamaktadır. Bu yazı Azerbaycan Türkçesine de çevrilmiştir (Yol Dergisi, Temmuz-Ağustos 1994). 
Mozaik bir etnik yapıya sahip olan İran, çağdaş tarihte sürekli etnik sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Etnik istekler ve hareketlilikler merkezî devletin zayıfladığı her zaman kendini göstermiştir. Güney Azerbaycan’da ve İran’ın birçok bölgesinde millî istekler dile getirilmiş ve Hâtemi’nin sivil toplum  çerçevesi içinde etnik grupların sorunlarını çözme isteği her gün artmıştır.
1997’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “İran bütün İranlıların” sloganıyla  büyük oranda oy kazanan Hâtemi, verdiği sözleri tutamayınca ikinci seçimde birçok oyu kaybetmiştir.   
8 Haziran 2001’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine Türkler arasındaki katılımın oranı düşüktür. %60 oranındaki katılımda Hatemi’ye %80 civarında oy çıkmıştır (Bayır 2001: 5-19). 8 Haziran 2001 cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Hatemi’ye bir dilekçe yazan bir grup Azerbaycan milletvekili, akademisyen ve entelektüel “İran’ın sadece belli bir gruba değil, tüm İranlılara ait olduğunu hepimiz kabul etmek zorundayız” diyerek eğitim ve yayında ana dillerine daha fazla hak verilmesini talep ettiler.
Güney Azerbaycan Türkleri kendilerini genellikle Türk diye adlandırırlar. Ana dilleri için önceleri Türkî kelimesi kullanılırken, Kuzey Azerbaycan’ın etkisiyle bazı şahısların “Azerbaycanca, Azerî, Azerbaycan dili” terimlerini kullandığını görmekteyiz. Varlık dergisinin sahibi Dr. Cevat Heyet dergide yayımladığı makalelerinde Azerbaycan dili, Azerbaycanca ve Azerî terimlerinin 1936’ya kadar kullanılmadığını ve o tarihten itibaren Stalin’in emriyle uydurulduğunu söylemektedir.  M. R Heyet “Şairlerimiz bizi ve dilimizi néce adlandırırlar” adlı yazısında 12. yy. şairi Genceli Nizami’den 20. yy. Şairi Şehriyar’a kadar onlarca şairin eserlerinden örnekler vererek ana dilinin hiçbir zaman Azerbaycan dili olarak adlandırılmadığı ve her zaman Türk dili veya Türkî teriminin kullanıldığını ispatlamaya çalışmıştır (M.R. Heyet:1997). Birinci Ortografi Seminerinde “dilimizin adı Türkçedir, fakat diğer Türk lehçeleriyle karşılaştırıldığında Azerbaycan Türkçesi de denilebilir” diye dilin adı ilmî heyet tarafından Türkçe olarak kabul edilmiştir.
1990’larda çok sayıda Türkçe dilbilgisi kitap ve sözlüğün yayınlandığına şahit olmaktayız. Kuzey Azerbaycan’da basılan bir kitabın Güney Azerbaycan’da yayınlanması bu dönemde artmıştır (Hasanov 1992, C. Heyet 1992). 1993’te Tahran’da yayınlanan Abdul Kerim Manzûri Hâmneyi’nin Mokâlimât-i Rûzmerreyi Turki-Farsi (Türkçe-Farsça Günlük Konuşma Kitabı) adlı eseri Türkçe-Farsça konuşmaya yönelik deyim rehberidir. Kitapta Arapça karakterleri Lâtin ve Kiril alfabelerine dönüştürmek için bir tablo yer almaktadır. Kiril alfabesinin de tabloya dahil edilmesi Azerbaycan Cumhuriyetinden gelecek metinlerin okunmasını kolaylaştırma isteğine işaret etmektedir. İran Türklerinin folklor ve halk edebiyatı mahsulleri üzerine de birçok kitap neşredilmiştir (Shaffer 2002). Sözlük alanında çıkan kitapların sayısı son yıllarda artmaktadır. Sözlüklerin tamamına yakını iki dilde özellikle de Türkçe-Farsça’dır. M. Pifun’un 1982’de yayınlattığı yaklaşık 30 bin kelimeyi içerdiği Ferheng-e Azerbaycani-Farsi (Azerbaycanca-Farsça Sözlük) adlı sözlüğünün ardından 1989’da Behzad Behzadi aynı adla yaklaşık 50 bin kelimelik yeni bir sözlük neşretti. Bundan iki yıl sonra İ. Olgun ve C.Direhşan’ın birlikte hazırladıkları Ferheng-e Torki-ye Estanbuli-Farsi  (İstanbul Türkçesi-Farsça Sözlük) kitabı yayımlandı. Kuzey Azerbaycan’da çıkan Azerbaycan Dilinin İzâhlı Lüğeti B. Behzadi tarafından Arap alfabesine aktarılarak 4 ciltte Tahran’da neşredildi. 1985’te Gazi Gonbed, Türkmen Türkçesinin Sözlikini (tek dilde) yayımlattı. Farsçadaki Türkçe kelimelerle ilgili çalışmalar da dikkat çekicidir. Cevat Heyet 1984’te yayımladığı Mükayeset’ül-Lugateyn  (İki Dilin Karşılaştırması) eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırdıktan sonra Farsçada olduğu gibi kullanılan veya o dilde karşılığı olmayan 1700 Türkçe kelime vermiştir. 2000 yılında da A.İrşadifer’in Ferheng-e Vâjegan-e Torki der Zeban ve Edebiyat-e Farsi (Fars dili ve edebiyatında Türkçe kelimeler sözlüğü) eseri ve onun devamında da İ. Hâdi’nin Ferheng-e Etimolojik-e Torki-ye Novin (Yeni Türkçenin Etimolojik Sözlüğü) kitabı yayınlanmıştır. Bu eser bütün kusurlu yönlerine rağmen  İran’da Türkçenin etimolojisi üzerine yapılmış ilk çalışma olduğu bakımından dikkate değerdir. M. S. Nâibi’nin Vâjegân-e Zeban-e Torki Der Farsi (Farsçada Türkçe Kelimeler) eseri de son zamanlarda bu konuda yazılmış eserlerdendir. Bu dönemde Dede Korkut Destanları 5 defa yayımlanmıştır. İlk defa 1979’da M.A. Ferzane tarafından yayımlanan bu eser daha sonar 1999’da H. M. Güneyli tarafından da araştırılarak neşredilmiştir. 3. Neşri çağdaş Azerbaycan Türkçesiyle olup M. R. İsmayılzade’ye aittir. Eserin bir kısmı 1976’da F. Azebdefteri ve M. H. Ekberi tarafından    İngilizceden Farsçaya çevrilmiştir. Kitabın tam çevirisi ise 2002’de Behzad Behzadi tarafından Tahran’da yayımlanmıştır.    İran Türkçesinin Sarfı, İnci Dilim-Edebî Azerbaycan Dilinin Kâideleri (M.T. Zehtabi), Mebani-ye Destûr-e Zebân-e Azerbaycani (M. A. Ferzane), Mukayeset’ül Lugateyn (C. Heyet), Torki Honer Est (Türkçe Hünerdir)(İ. Hadi), Ana Dil ve    Türk Dili  (İ. Refref), Hodâmuz-e Torkemeni (Kendi kendine Türkmence Öğrenme Kılavuzu) (M.Durdi Gazi), Zebân-e Torki-ye Gaşgâi ve Şive-ye Negâreş-e An (Kaşkayi  Türkçesi ve Onun İmla Kuralları)” (M. Merdâni) gibi eserler bu dönemde dilbilgisine ait yayınlar arasındadır. Edebiyatla ilgili çalışmalar arasında en önemlileri şunlardır: Cevat Heyet Azerbaycan Edebiyat Tarihine Bir Bakış I, II, Azerbaycan Şifâhi Halk Edebiyatı, Edebiyatşinaslık, Y. Şeyda Edebiyat Ocağı (Çağdaş Azerbaycan Şairlerinin Antolojisi), H. Rôşen Edebiyat-e Şifahi-ye Merdum-e Azerbaycan (Azerbaycan Halkının Şifahi Edebiyatı), S.Serdariniya Yaddaşti Ber Tarihçe-ye Teatr-e Azerbaycan (Azerbaycan Tiyatrosu Tarihi Üzerine Notlar), A. Tebrizli Dil ve Edebiyat.
A. Sarrafi’ye göre 1979’dan günümüze kadar halk edebiyatıyla ilgili 115 kitap yayımlanmıştır ki, onlardan 90’ı Azerbaycan Türkçesi, 9’u Farsça,10’u Türkmen Türkçesi ve 6’sı ad iki dilde (Türkçe-Farsça) olmuştur (A.Sarrafi 1999: 68). Tarihle ilgili çalışmalar oldukça kısıtlıdır. C. Heyet’in Türklerin Tarih ve Kültürüne Bir Bakış eseri ile M.T. Zehtabi’nin İran Türklerinin Eski Tarihi kitabı dışında yayınlanmış olan eserler daha çok Kuzey Azerbaycan ve Türkiye’de çıkan tarih kitaplarının çevrisidir. Faruk Sümer’in Oğuzlar ve    Safevi Devletinin kurulmasında Anadolu Türklerinin Rolü adlı kitapları Farsçaya tercüme edilerek yayınlanmıştır. Refik Özdek’in Türkün Altın Kitabı adlı eserinin ilk iki cildi Azerbaycan Türkçesiyle neşredilmiştir. Günümüze kadar    İran’da Türk dili tarihi üzerine yazılmış olan en önemli eser daha önce de bahsettiğimiz gibi Cevat Heyet’in    Tarihe Zeban ve Lehceha-ye Torki adlı eseridir. Bu eserin 3. baskısı 2001 yılında yayınlanmıştır. Hikâye ve roman kitapları olarak da Hayat Facıalarından (G.Sabahi), Gara Çuha, Son Nağıl Son Efsane (N. Menzûri), Göy Gurşağı (İ.Hadi), Şaman (Memizede) gibi eserlerden söz edilebilir. İran’da her yıl aşağı yukarı 4000 kitap yayınlanır. Oysa, 1989 yılında Türkçe sadece 150 eser yayımlanmıştır (Cevadi, Bahaduri 1999).
1997’de Hâtemi döneminin başlamasıyla Türkçe dergi ve gazeteler bir birinin ardınca yayımlanmaya başlamıştır. İran Türkleri Farsça eğitim aldıklarından ve bazı konuların Türk olmayan İranlılar tarafından okunmasını istediklerinden dolayı gazete ve dergileri iki dilli Türkçe ve Farsça olarak yayımlamışlardır. Bazı dergilerin tamamen Farsça (örneğin Yaprak dergisi), bazılarının da tamamen Türkçe çıktığı (örneğin Yurt dergisi) görülmektedir. Bu tip yayın organlarının sayısı azdır.    İran Türklerinin çıkardığı dergi ve gazeteler genellikle iki dillidir. Öyrenci adlı dergi Türkçe, Farsça ve İngilizce çıkarken Arap alfabesinin yanında bazen Lâtin alfabesini de kullanmaktadır. İran resmî dairelerinin denetimi altında Kuzey Azerbaycanlılar için yayımlanan Körpü adlı gazete Kuzey Azerbaycan yazı dilini ve Kiril (son zamanlarda Lâtin) alfabesini kullanır. Türkmen Türklerinin Yaprak adlı dergisi ve Türkmen Türkçesiyle çıkan Sahra gazetesi bulunmaktadır. Özellikle son beş yıldır İran’da üniversite öğrencilerinin çıkardığı dergiler dikkati çekmektedir. Tahran, Tebriz, Erdebil, Hoy, İsfahan, Zencan, Merend, Hemedan gibi şehirlerde bulunan üniversite öğrencileri millî şuuru yükseltmek, Türk kültürünü araştırmak ve yaşatmak amacıyla otuz civarında dergi çıkarmışlardır. Araz, Bakış, Baykuş, Birlik, Çağrı, Çiçek, Dan Ulduzu, Erdem, Heyder Baba, Kimlik, Kopuz, Koroğlu, Nesim, Öyrenci, Sav, Seher, Toprak, Ulduz,Yurt, Işık, Ildırım, Barış, Ulkam adlarını taşıyan dergilerin ad olarak seçtikleri kelimelerin Türkçe olması ve sembolik anlam taşımaları da dikkati çekmektedir. Öğrencilerin çıkardığı dergilerde kullanılan dilin Türkiye Türkçesinden bir hayli etkilendiği görülmektedir. Öğrenci, öğretmen, uçak, özel, olay gibi onlarca kelime Türkiye Türkçesinden geçmiştir. Bunda bölgede seyredilen Türkiye televizyonlarının ve Türkçe kitapların payı olduğu kadar, Türkiye üniversitelerinde okuyan İran Türklerine ait öğrencilerin de önemli katkısı olmuştur. Ayrıca Güney Azerbaycan öğrencilerinin yeni Türkçe kelime türetme eğilimlerinin güçlenmesi de dikkati çekmektedir.
Eskiden dârülfünun ve medrese-ye âli denilen kelimeye karşılık olarak     İran’da Farsça dâneşgah ve Kuzey Azerbaycan ve Türkiye’de üniversite kelimesi kullanılmaktayken Güney Azerbaycan’da Özbek Türkçesinde enstitü anlamına gelen bilim yurti kelimesinden türeyen biliyurt terimini kullanmaya başlamışlardır.   Azerbaycanlı “biliyurtlular” toplumunun teşebbüsü ile hazırlanan öğrenci dergilerinin ortak sayısında Dr. M. A. Çehregani öğrencilere hitaben yazdığı“Yolunuz Milletçilik yoludur, tepeden tırnağa kadar milletçi olmalıyız” diyerek onların yayın politikalarını şekillendirmektedir. Aslında öğrenci dergilerinin hepsi Türk milletçiliği, Türkçenin İran’da hakim kılınması, sözlü ve yazılı edebiyatın örneklerinin halka ulaştırılması, Azerbaycanlılık şuurunun uyandırılması gibi konulara yönelmişlerdir. Örneğin, Araz dergisi kendisine geçmişi tanıtmak ve anayasanın 15. ve 19. maddelerinin uygulanmasını sağlamayı en önemli hedef olarak seçmiştir. Barış dergisi “seninle barışmak, seninle sevişmek, seninle öpüşmek ebedî borcumdur menim, anayurdum: Azerbaycan” parolasıyla çıkmaktadır. Çağrı dergisinin ortak sayıda yer alan sayfalarında onun yayın politikası hakkında çok açık bir fikir edinmek mümkündür: “Çağrı’nın geniş kitleler tarafından alkışlanması tuttuğu siyasette, yani milletçilik ve milletleşme sürecimizi ele alan yazılara yer vermesindedir... Bugün hangi ideolojiye sahip olursak olalım siyasî çizgimizin esas istikameti Türkolog ağırlığı ile Azerbaycancılık olmalıdır”. Şehriyar dergisi çıkış gayesini “Biz yalnız öz dilimizi seviyoruz, onun yok olmaması için bir millî vazife olarak dilimizi hıfzetmek kararına vardık. Şehriyar dergisi bu yolda ilk adımdır” diyerek açıklamaktadırlar (Öğrencisel Dergilerin Özel sayısı, 7 Mart 1380).
Milli Kimliğin Şekillenmesinde Varlık Dergisinin Yeri
Varlık dergisinin ilk sayısı Nisan 1979’da Tahran’da yayımlanır. Derginin kurucusu ve başyazarı Dr. Cevat Heyet’tir. Yazı kurulunda ise Cevat Heyet, Hamit Nutki, M.A. Ferzane, G.H. Begdili, H. Memmedzade, T. Pirhâşimi, A. Menzûri Hâmneyi, H. M. Savalan, S. Serdâriniya, A. Muhsini, K.Meşrûteçi Sönmez, A.Kemâli, İ. Hâdi, M. T. Zehtâbi, M. Hesâri, B.Resulvend, M. Rıza Heyet, İ. Refref, A. Sarrafi, H. Râşidi, E. Azâd, H. M.Güneyli bulunmuşlardır. H. Nutki, 12 yıl derginin başyazarı olarak çalışmış, vefatından sonra bu görevi C. Heyet üstlenmiştir. Derginin yazı işleri müdürlüğünü 2001 yılına kadar  M. Rıza Heyet ve ondan sonra da İ. Refref  yapmıştır. M. H. Şehriyar ilk sayıdan itibaren derginin şeref üyesi seçilmiştir. D.İbrahimpur’un ve ondan sonraki yılda M. İskenderi’nin derginin hazırlanmasında büyük emeği geçmiştir. Yazıların yaklaşık %20’sinin Farsça yayınlandığı derginin ilk sayılarında “kültürel-sosyal dergi” ibaresi yer alır. İlk yıllarda ayda bir çıkan dergi, daha sonraları iki ayda bir ve üç ayda bir çıkmaya başlamıştır. Yazı kurulu ilk sayısında çıkış sebeplerini “Azerbaycan halkının millî ve kültürel varlığına, dil ve edebiyatına, folklor ve halk edebiyatına, iftihar edilecek geçmişine, tükenmez bedii ve hünerî kudretine yol açmak ve onu yeni tarîhî-sosyal şartlarda daha demokratik ve daha ileri ülküler etrafında birleştirmek arzusu ile ortaya çıkmıştır.” sözleriyle açıklamaktadır.Varlık dergisinin çıktığı yıllarda İran Türklerinin edebî dil üslûbu tam olarak inkişaf  etmemişti. İmlâ ve noktalama işaretleri konusunda bir birlik bulunmuyordu. Devrimden sonra matbuatta dil problemi ortaya çıkmıştı. Kuzey Azerbaycan’ın edebî diline dayanan yazı dilinde bir yenileşme süreci başladı. Dergi ilk zamanlarda dil-üslûp problemini tedricen ortadan kaldırmış, Arap alfabesi ile sözlerin kolay okunmasını sağlamıştır. Türklerin kullandığı ortak kelimelere de sayfalarında yer veren dergi Gaspıralı’nın Tercüman gazetesinin yüz sene önceki misyonunu üstlenmiştir. Varlık dergisi Güney Azerbaycan Türkçe basınının atası olması itibarıyla  Ekinçi’nin, yayım alanı genişliği, okuyucuda bıraktığı etki ve mektep hâline gelmesi itibarıyla Molla Nesreddin’in ve dil ve mefkûre itibarıyla da Tercüman’ın devamı olarak değerlendirilebilir. 
Varlık dergisi 1979-1982 yılları arasında millî meselelerde daha ateşli ve yol gösterici yazılara yer verirken 1983-1990 yıllarında (daha çok İran-Irak savaşının etkisi altında) bir durgunluk döneminin içine girmiştir. 1991’den günümüze ise yine İran Türkleri’nin kültürel ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi için ilk yıllarda olduğu gibi yayın faaliyetine devam etmektedir. 
Derginin ilk çıktığı dönemlerde daha çok folklor ve halk edebiyatı ile ilgili yazılara, malzemelere yer verilirken, okuyucuların durumu da göz önüne alınarak sade ve anlaşılır bir dil kullanıldı. Türkçenin dilbilgisi ve üslûbu hakkında bilgi verilirken meşhur şair ve yazarların eserlerinden ve halk edebiyatı mahsullerinden örnekler verilmiştir. Okuyuculara kolaylık olsun diye derginin sonunda açıklamalı bir sözlük yer almaktaydı. Derginin dille ilgili bu politikası netice vermeye başlamış, önceleri genellikle Farsça olan okuyucu mektupları daha sonraları Türkçeye dönüşmüştür. Son dönemlerde Varlık dergisinin öncülüğünde dil ve imlâ kurultayları yapılmakta, sonuçlar dergide yayımlanmaktadır. Bu çalışmaların ilerde oluşturulacak bir Türkçe dil enstitüsünün dönüşme, onun altyapısını hazırlama yönünde olduğu ifade edilmektedir.
Varlık dergisinde edebî dil problemi çok geniş olarak ele alınmıştır. Millî birlik ve millî şuurun oluşturulmasında millî dil ve onun şekillenmesi önemli bir yer tutmaktadır. Dergide Güney Azerbaycanlı aydınların bu konu ile ilgili makaleleri yayınlanırken millî dilin yaşatılması ve devlet dili olarak kullanılması hedeflenmiştir. Diğer taraftan İran’da kullanılan Türkçenin tarihi, Türk lehçe ve şiveleri arasındaki yeri hakkında bir çok kapsamlı yazılara yer verilmiştir. O dönemde Tebriz ağzının edebî dil olarak seçilmesi yönündeki bazı görüşler ileri sürülürken Varlık dergisi, bir halkın iki yazı dili olmaz diye Rusça kelimeleri değiştirerek Kuzey Azerbaycan’da kullanılmakta olan edebî dili uygulamaya çalışıyordu.  M. A.  Yaşar “Konuşma dili-Yazı dili” adlı makalesinde şair ve yazarları ortak bir yazı dilinin oluşturulması için göreve çağırmaktadır (Yaşar 1979). Derginin yazarları özelliklede C. Heyet ve H. Nutki Azerbaycan Türkçesi edebî diline Türkiye Türkçesinden de bazı kelime ve terimler ekleyerek hem Azerbaycan’da (Güney ve Kuzey) hem de Türkiye’de anlaşılabilen bir Türk dili yaratmaya çalışmışlardır.
Ana dili Azerbaycan Türkçesinin varlığının korunması, Varlık dergisinin sahibi ve baş yazarı Cevat Heyet’i düşündüren esas meselelerdendir. O, Paniranist politikalar sonucu İran’da konuşulan Türkçeye “Azerbaycan Dili” denmesini şiddetle tenkit eder. Cevat Heyet ana dilini “yabancı dil”, “mahallî dil” şeklinde isimlendirenlere cevap olarak yazdığı yazısında Azerbaycan Türklerinin bugünkü dili Türk dilidir. Her halkın dili, annesinin kucağında öğrendiği dildir. Ona göre Azerbaycan dili ifadesi dar anlamlıdır. Öyle ki Azerbaycan’da kullanılan Türk dili sadece burada değil, İran’ın Fars bölgelerinde de binlerce kişinin yüzyıllar boyu kullandığı dildir. Buna Azerbaycan dili dediğimizde onun işleklik sahası küçülür. Bu dil 1930’lu yıllara kadar Türk dili olarak adlandırılmıştır. Cevat Heyet söz konusu makalesinde “Bizim dilimize İran’da Türkî diyorlar. Eskiden beri dilimizi Türki adlandırıyorlar. Avrupa Türkologları da dilimize Azerbaycan Türkçesi veya Azerî Türkçesi diyorlar. Türkiye’nin Osmanlı veya Anadolu Türkçesinin Türkçe olarak adlandırılması bizim dilimizin de aynı adla adlandırılmasına engel olmamalıdır” (C. Heyet 1982 sy. 37-38: 13).
Cevat Heyet derginin 19. yıl dönümü münasebetiyle yazdığı makalede, geçen 19 yıldaki durumu şöyle açıklamaktadır:
“Uzun yıllar Pehlevi rejimi döneminde yasak olan ve kökten inkâr edilen bir dilde dergi çıkarmak ve o dili, edebiyatı ve kültürü yaymak kolay bir iş değildi, hatta bugün bile kolay değildir. İslam     İnkılabının ve onun iş başına getirdiği hükümetin bize verdiği hakkı hayata geçirmek bizi birçok ze verdiği hakkı hayata geçirmek bizi birçok zorluklarla karşı karşıya koymuştur. Pehleviler zamanında hükümet stratejisi gibi propaganda yapılan Türk düşmanlığı zaman zaman kültür şeklini almıştır. Kökü ta Firdevsi ve onun zamanına kadar uzanan Türk düşmanlığı Pehlevilerin iş başına gelmesinden sonar en şiddetli şeklini almıştı. Hele Avrupa’dan gelen milliyetçilik, Meşrutiyet İnkılabı’ndan sonra Pehleviler zamanında Fars milliyetçiliği ve hatta şovenizminin doğmasına ve halk arasında özellikle de okumuşlar ve aydınlar arasında milli kültür ve vatanseverlik! gibi yayılmasına sebep olmuştur. Bu durum, Pehlevilerin devrilmesiyle ortadan kalkmamış ve maalesef hâlâ devam etmektedir.” (C. Heyet 1998).
Cevat Heyet Varlık dergisinin 78. sayısında Farsça olarak yazdığı makalesinde İran yönetiminin ve İranlı şovenistlerin Türk diline yaklaşımını eleştirir. Güney Azerbaycan’ın İran’dan ayrılmasına karşı  çıkan C. Heyet, Farsça ile birlikte Türkçenin de eğitimde kullanılmasını istemekte ve buna karşı  çıkanlara ise, “İranlıyız, resmî ve millî hem de ırkçı vatandaşlarımızın ana dili olan Farsçayı seviyoruz. Biz onunla birlikte kendi ana dilimizi de okuyup yazmak istiyoruz. Irkçılar bize, siz bunu yaptığınızda Pantürkist olursunuz, Azerbaycan’I İran’dan ayırırsınız diyorlar. Aslında onlar bize İran Anayasası’nda korunmasına rağmen diyorlar ki, siz kendi ana dilinizi unutun, Farsça yazın ve varlığınızı inkar edin”, cevabını vermektedir (C. Heyet 1990: 25-38).
“Azerbaycan Türk Dili’nin Adı ve Mövgeyi Bârede” adlı makalede Cevat Heyet Türk dilinin tarihi, Türk kavimleri, Azerbaycan Türkçesinin yeri,Azerbaycan Türklerinin etnik dağılımı ve halk edebiyatından yola çıkarak şu neticeye varmaktadır ki, şu anda İran’da Türkçe konuşan ahali Türk dilli değil, her bakımdan Türktür (C. Heyet 1993: 87).
Varlık dergisinde daha çok halk edebiyatıyla ilgili yazılar yazan M. A. Ferzane “Ana Dilimiz ve Millî Varlığımız Uğrunda Mübarize Defterinden” başlıklı yazılarında (sayı 91-93, 1994) “Türklerin dil ve kültürünün yasak edildiği yıllarda onun korunup yaşatılmasında halkın, özellikle annelerin önemli rolü olmuştur. Baskı ne kadar şiddetli olursa olsun, halk her yerde bayatı, koşma, yetim segahı, terâne ve tiringe okuyarak, anneler evde çocuklarına ninniler söyleyerek bu millî varlığı koruyup yaşatmışlardır” demektedir (Ferzane 1994: 78-79).
H. Nutki derginin ilk sayısında yazdığı Ağaran Fecri selamlarken başlıklı yazısında Türkçenin Pehlevi dönemindeki durumunu şöyle anlatıyordu: 
“... Uydurma tarihler ve masalları bize mutlak gerçekler gibi damla damla içirttiler. Bizi kendimize yabancı ve hatta düşman yaptılar. Bizde, bizden olan, doğma olan her şeyi bizden ayırmak istediler. Çocuklarımızın adlarından tutun tâ mitolojimize kadar kimliğimizi hatırlatan en küçük belirtiye bile gözlerini kapatmadılar. Bize hakaret ettiler! Tiyatromuz son nefeslerini verdi. Biz ikinci derece vatandaşlığı kabul ettik. Geçmişimizi silmek, uydurma tarihleri âyetler gibi ezberden tekrarlamak ve ancak kendimizi inkar etmek pahasına, elimizden aldıkları haklarımızın kırıntılarını yerden toplamak için izin alabildik. Kul ve köle olma karşılığında açık ve serili yağma sofrasının en aşağısında oturmaya izin alabildik. Ama sofranın başına geçmek için kat kat hıyanetlere gönüllü olarak katılmak ve hatta dirseklere kadar kardeş kanına bulaşmak şarttı.” (H. Nutki 1979: 17).
M. H. Hesâri Folklor Yığmakta Gabagcıllar adlı makalesinde son dönemlerde İran’da Türk folkloruna ait malzemelerin Fars folkloruna mal edilmesine karşı çıkmaktadır. Hesâri özellikle A. E. Dehhuda’nın 4 ciltlik Emsal ve Hikem ve E.Emiri’nin Ferheng-i Avam kitaplarında Nizâmi, Katran Tebrizi, Hâkâni gibi Farsça yazan Türk şairlerinin ve Türk halk edebiyatı ve folklor numunelerinin Farsa mal edilmesini şiddetle tenkit etmektedir (Hesâri 1996: 49-56).
İran Türklerinin ana dili problemi Varlık dergisinde yer alan şiirlerde de en çok işlenen konuların başında gelmektedir. Habip Sâhir’in “Terehhata Çok İnanma” adlı şiirinde:
Gel ateşe kızım, yanma
Terehhata çok inanma!
Zenci danmaz öz dilini,
Hindi sever öz elini
Kimse yolun şaşıp azmaz,
Türkî deyip, Farsî yazmaz!
Şeklinde duygularını  mısralara dökerek halkını ana dilini korumaya çağırmaktaydı (1979:50).
Ünlü şair Sehend’in Varlık dergisinde yayınlanan şiirleri Fars şovenistlerinin Türkçeye karşı amansızca yürüttüğü siyaseti tenkide ayrılmıştır. Derginin ilk sayısında yazdığı şiir yayımlanma tarihi itibarıyla da (1979) dikkati çekmektedir.
Tâleyime sen bak,
Düşüncelerim yasak,
Duygularım yasak,
Geçmişimden söz açmağım yasak,
Geleceğimden danışmağım yasak, 
Anamdan ad aparmağım yasak...
...Bilirsen?
Anadan doğulanda bile
Özüm bilmeye bilmeye
Dil açıp danışdığım dilde
Danışmağım da yasak imiş, yasak!
Hamit Nutki Ovsun başlıklı şiirinde İran’da Fars şovenistlerini cadıya benzetmiştir:
Meni ovsunlayan cadı
Meni ovladı
Dilimden bağladı...
O cadıya kandım batlağa yuvarlandım
...Açılmazsa dilim
Kim bilecek men kimem?
Men artık men değilem (1986: 5-6).
A.Ağçaylı’nın “Söhbet” (sayı 86) ve “Başı Belâlı Dilimiz” adlı hikâyelerinde ana dili konusu işlenmektedir.
Varlık dergisi, okuyucularından gelen mektuplar için ayrı bir bölüm oluşturmuştur. Okuyucu mektuplarının bir çoğu Türkçenin kullanımı ve geleceği hakkındadır. Dergide yayınlanan bir okuyucu mektubu İran Türklerinin nasıl bir kültürel soykırıma uğradığını çok açık aksettirmektedir. Tebriz’den Hüseyin Cemşidî tanık olduğu bir olayı mektubunda açıklar: “Evine gelen bir yakını kendi çocuğuna ana dilinde konuşmaya izin vermez. Başka bir çocukla oynarken çocuk yasağı unutup Türkçe konuşmaya başlar. Bunu duyan baba çocuğu şiddetli bir şekilde döver. Bu duruma üzüntüyle şahit olan ev sahibi, babaya davranışının sebebini sorar. Baba çocuğun Türkçe konuştuğunda terbiyesiz, şahsiyetsiz olacağını söyler. Mektubun yazarı bu babanın nankör ve şerefsizliğinden yandım, külüm çıktı diyerek üzüntüsünü dile getirir” (1994: 102-104).
Varlık dergisi İran Türklerinin millî şuurunun uyanışında büyük rol oynamış, kimliğini tanıyan, Türklüğü ile övünen yeni bir kuşağın yetişmesine sebep olmuş ve Güney Azerbaycan tarihinde eşi görülmemiş bir dönem başlatmıştır. Varlık dergisi, Türklüğü ön plana çıkararak Türkçenin siyasî ideolojilerin etkisinden kurtarılıp halkın bütün kesimleri arasında yayılmasını sağlamayı başarmıştır. Derginin yazarları Hüseyin Cavid’in
“Tûran’da kılıçtan daha keskin ulu kuvvet,
yalnız medeniyet, medeniyet, medeniyet”
şiirinden ilham alarak halka kültür hizmetleri vermeyi amaçlamışlardır. Varlık dergisi bugüne dek birçok lisans, yüksek lisans ve doktora tezinin ve bilimsel makalenin konusu olmuştur: Pervane Memmedova    Varlık Jurnalında Edebiyat Meseleleri (doktora tezi, Bakü 2000), Nezaket İsmayılova Varlık Jurnalında Şimali Azerbaycan Edebiyatının Neşri (doktora tezi, Nahçıvan 1997), Sonel Bosnalı İran’da Türk Olgusu ve Varlık Dergisi (yüksek lisans tezi, Paris), M. Rıza Heyet Varlık Dergisinde Dilcilikle İlgili Çalışmalar (lisans tezi Bakü 1998) vs.
İsveç’te Güney Azerbaycanlılar tarafından yayımlanan Tribun dergisinde, Alirıza Erdebili’nin Varlık dergisinin 20 yaşı münasebetiyle yazdığı 20 Yaşında Bir Mektep-Varlık başlıklı yazıda Varlık dergisini bir mucize olarak değerlendirmiş ve onun milli düşüncenin oluşumunda, edebî dilin yayılmasında, iki Azerbaycan ve aynı zamanda iki kuşak arasında bir köprü rolü oynamasındaki önemini belirtmiştir. A. Erdebili diyor ki: “Rus yazarları arasında Nikolay Gogol’un “Şinel” adlı romanının kendisinden sonraki edebiyatçılar üzerindeki etkisine dair şöyle bir ifade varmış: “Hepimiz Gogol’un şinelinin altından çıkmışız.” Azerbaycan yazarları da M. Celil Mehmetguluzade’nin “Posta Kutusu” hikayesinin bıraktığı etkiye göre “Hepimiz Mirze Celil’in posta kutusundan çıkmışız” diyorlar. Bence İran’ın Azerbaycanlı ve gayriazerbaycanlı Türk aydınlarının son kuşağı da böyle bir ifade kullanmalıdır: “Hepimiz Varlık mektebinden çıkmışız” (A. Erdebili 2002).
Varlık dergisi bir taraftan Aras’ın iki yanını birleştirirken bir taraftan da bütün Türk dünyasının geçmişi, hâli ve geleceği hakkında da yazılara yer vererek Türklerin kültürel birliğinin oluşturulmasında çok önemli bir görev üstlenmiştir. Varlık dergisi başta olmak üzere 1979’dan günümüze İran matbuatı çeşitli açılardan ele alınıp incelenmelidir. Özellikle Türkiye açısından bakıldığında bu konuda ciddi bir bilgi eksikliğinin olduğu görülmektedir. İran Türklüğünün gelecekteki yöneliminin nereye doğru olduğunu anlayabilmek için son 24 yıllık matbuat iyi tahlil edilmelidir.
Geçen 25 yılda İran ve özellikle de Güney Azerbaycan Türkleri arasında millî şuurun hızlı şekilde gelişmesinde etkin rol oynayan hususları  kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1.İran’da Türklerin yaklaşık bin yıllık hâkimiyetinden kaynaklanan ve 1945-1946 yılları arasında kurulan Azerbaycan Demokrat Hükümeti’yle yeni boyutlar kazanan geleneksel millî şuur;
2.Pehlevî rejiminin devrilmesi ve İran İslam Cumhuriyetinin kurulmasından sonra elde edilen nisbî özgürlük ortamı;
3. Türkçe kitap, gazete ve dergilerin yayımlanması ve özellikle de Varlık dergisinin  24 yıl boyunca aralıksız neşredilmesi;
4. Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığa kavuşması; Türkiye televizyonlarının uydu yoluyla İran’da seyredilmesi;
5. 1997 seçimlerinde Hâtemi’nin cumhurbaşkanlığına seçilmesi, dolayısıyla  da Türkçe yayınların artması ve öğrenci hareketlerinin başlaması;
6. Çehregâni’nin Meclis adaylığının reddedilmesi ve Azerbaycan öğrenci hareketinin daha da aktifleşmesi;
Ek: I
1979-2003 Yılları Arasında Çıkan Dergi ve Gazeteler
İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan (1979) günümüze kadar İran Türklerinin çıkardığı dergi ve gazetelerin listesi aşağıda yer almaktadır (Uzun 2002; Memmedova 2000). Bu dergi ve gazetelerin bir kısmı bugün de çıkmaktadır. Birçoğu ise kapatılmıştır. İran Türklerinin yurtdışında çıkardıkları onlarca dergi ve gazete bulunmaktadır. Onların en geniş yayılanı İsveç’te çıkan Tribun dergisidir.
Dergiler:
Araz I, II, Ayna, Azerbaycan’ın Sesi, Bakış, Barış, Baykuş, Birlik I, Birlik II, Bülten, Çağrı, Çiçek, Çuvalduz, Dan Ulduzu I, Dan Ulduzu II, Dede Korkud, Erdem, Galem Ucu, Görüş, Güneş, Heyder Baba, Ildırım, Işık, İnkilab Yolunda, İslam Çağrısı, İslamî Birlik, Kimlik, Kopuz, Koroğlu, Mişov, Nesim, Öyrenci, Peyk-i Azer, Sav, Sehend I,II, Seher, Ses, Şehriyar, Toprak, Ulduz I, II, Ülker, Varlık, Yaprak, Yeni yol, Yol I, II, Yoldaş, Yurd.
Gazete:
Araz, Asr-ı Azâdi, Ava-yı Erdebil, Azadlık, Azerbaycan, Azerbaycan Güneşi, Azerbaycan-I Ayende, Bang-ı Serâb, Çenlibel, Erk, Ettelaat, Ettelaat-ı Azerbaycan, Fecr-i Azerbaycan, Ferda-yı Ma, Ferda-yı Rôşen, Furûg-i Azâdi, Gençlik, Halk Sözü, Kardaşlık, Kepenek, Körpü, Kûşa, Maarif, Mîsâk, Mubin, Neda-yı Azerbaycan, Nevid-i Azerbaycan, Odlar Yurdu, Peyam-ı Erdebil, Peyam-ı Nô, Peyam-ı Urumiye, Resed, Sâhib, Sahra, Seda-yı Urmiye, Settarhan Bayrağı, Şems-i Tebriz, Ulduz, Ümid-i Zencan, Vatan Uğrunda.
Ek: II
1979-1984 Yıllarında İran’da Türklükle İlgili Çıkan Kitapların Bibliyografyası Bu bilgi Dr. Cevat Heyet’in Târîh-e Zeban ve Lehcehâ-ye Torkî kitabının 404-411. Sayfalarında yer almaktadır. Bu tarihler arasında yayınlanan eserlerin bir kısmının künyesinde (Matbaa adı, yayın yeri ve tarihi, yazar adı vb.) eksiklikler bulunmaktadır. Bu gibi eserlerin ne zaman, nerede ve hangi yayınevi tarafından yayımlandığının ve yazarının kim olduğunun tam olarak belirlenmemesi Türkçenin Pehleviler döneminde yasaklanmış olmasından ve ondan kaynaklanan korku psikolojisinin sonraki yıllarda da devam etmesinden ileri gelmektedir. Sonraki yılların yayınlarında eserlerin künyesinde hiçbir eksiklik gözlenmemektedir. Bibliyografya’daki eserlerin büyük bir kısmı Türkçe, bir kısmı ise Farsçadır. Farsça eser adlarının karşısında Türkçe tercümeleri de tarafımızdan eklenmiştir. 
Azadlık Kahramanları I, II, 3. Baskı, Tebriz; Koroğlu, Atropat Yay., Tahran; Kolliyat-e Kitab-e Aslî ve Kerem Be Torki / Türkçe Aslı ve Kerem’in Tüm Metni, Firdevsi Yay., Tebriz; Kolliyat-e Muhtâr- nâme Be Torki / Türkçe Muhtâr nâme’nin Tüm Metni, Firdevsi Yay., Tebriz; Kolliyat-e Rüstem nâme Be Torki / Türkçe Rüstem-nâme’nin Tüm Metni, Firdevsi Yay., Tebriz; Kolliyat-e Emir Arslan Be Torki / Türkçe Emir Arslan’ın Tüm Metni, Firdevsi Yay., Tebriz; Möcüz’ün Taza Tapılan Şiirleri, Yay.Tebriz;  Şehriver’in 12’si (1324-1325), 2. Baskı, Güneş Yay., Tebriz; Yûsuf ve Züleyha Çev. Sirus Gameri, Gameri Yay., Tebriz; (1357), Külliyet-i  Möcüz Şebüsteri / Möcüz Şebüsteri’nin Tüm Şiirleri, Yay.Tebriz; (1357), Veten Eşgi (Şiirler, hikâyeler ve...), Rafat Yay., Tebriz; (1358) Ana Dili I-VI, Ferzane Yay., Tahran; (1358), Aşıklar ( Azerbaycan Edebiyatı Mecmuası III), Ana Yay., Teb- riz; (1358), Dîvân-i Vâkif / Vâkif’in Dîvanı, Firdevsi Yay., Tebriz; (1358), Gecedir bak, gecedir / Hest şeb âri, hest şeb, Nîma, F. Farruhzad, Şamlu ve E. Salis’in şiirlerinden seçmeler, Türkçe’ye çeviren: Samed Behrengi, Şems Yay., Tebriz; (1358). Koroğlu (Seyidzade’nin Şiirinde, Saz Şiirinde), Ferzane Yay., Tahran; (1358), Koroğlu, Haz.: M. M. Seyidzade, A. M. Hamneyi, Yay. Tahran; (1358), Numûneha-yi Ez Şe’r-e Moaser-e Azerbaycan /Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Örnekler, çev. Aziz Muhsini, Nevid Yay., Tahran; (1358), Şehriyar ve Heyder Baba’ya Mektublar ve Nazireler, Ferzane Yay., Tahran; (1358),  Uşak Nağmeleri / Çocuk Türküleri  (Şiir), Ana Yay., Tebriz;  (1359), Goşmacalar-Tampacalar (Meselha-Çistanha), Elburz Yay., Tahran; (1360), Çiçekler (Azerbaycan Şiir ve Edeb Hâdimlerinin Eserlerinden Numuneler), Behmen Mat.; (1360), Güneş Gardaş Sene Selam  (Şiir), Möcüz Yay.; (1360), Şehriyar Azerbaycan Dilinde  (Şiir), Haz.Yahya Şeyda, Yay. Tebriz; AFİYET M.R. Serdâr-i Milli Settarhan, Yay. Tebriz; AĞÇAYLI A. (1361), Gaşgâyi El Edebiyatı, Gülşen Mat., Tebriz; AHUNDOV  E., TAPDIK  İ. Aşık Şemşir, Sarı Aşık Hakkında Bir Neçe Söz, Akt. Sefi, Behruz Yay., Tebriz; ALAV A. (1358), Aysız Geceler (Şiir), Evrin Yay., Tebriz; ALAV A. (1358), Dumanlı Günler (Şiir), Evrin Yay., Tebriz; ALAV A. (1359), Heyder Baba’dan Şehriyar’a Mektub ve Babek Manzumesi (Şiir), Evrin Yay., Tebriz; ALAV A. (1360), Güneşli Seher (Şiir), Rafat Yay., Tebriz; ATAİYYE Ali Neccar oğlu (1360), Fokâhi, İçtimaî, Ahlâki Şiirler, Haz.: Yahya  Şeyda, Yay.Tebriz; AZERBAYCAN ELMLER AKADİMİYASI (1360), Tarih-i Azerbaycan II / Azerbaycan Tarihi II, çev: N. Felsefi, Erk Yay., Tebriz; AZERİ Gulam Ali (1363), Yoksullar Nağmesi I-II (Şiir), Yaran Yay., Tebriz; AZEROĞLU Balaş (1364), Savalan Nağmeleri (Şiir), Telaş Yay., Tebriz; BAĞÇEBAN Semine (1360), Gelin Türkçe Danışak, Tahran; BAHTİYAR  M. H. H. (1358), İnkılab Yolunda (Şiir), Yay.Tebriz; BARIŞMAZ H.A. (1363), Nağme Dağı ve İstîmâr, Telaş Yay., Tebriz; BARİZ Abbas, HATİBİ G.H., HAŞİMİ Feramerz (1359), Kızıl Kuş, Yay.Tebriz; BASİRİ İbrahım (1360), Bere Sözü, Manzume Be Şekl-e Heyder Baba / Heyder Baba Uslubunda Manzuma), Dar’ut-Tebliğ Yay., Gum; BEGDİLİ G. (1358), Şehriyarla Görüş, Yay.Tahran; BEGDİLİ G. (1359), Kehliye Selam (Şiir), Vahid Mat., Tebriz; BEGDİLİ G. (1361), Sahah’ul Aceme Hendûşah Nahçıvani / Hindûşah Nahçıvani’nin Sıhâh’ul-Acem Eseri, Neşr-i Danişgahi Yay., Tahran; BEHRENGİ Samed, DEHGANİ Behruz (1353), Efsâneha-yi Azerbaycani (Azerbaycan Hikayeleri), Yay.; BEHRENGİ Samet, Goşmacalar, Tapmacalar- Folklor-i Azerbaycan, Elborz Yay., Tahran; BEHRENGİ Samet (1359), Çuğundur satan oğlan ve bir neçe ayrı nağıl / Pancar satan oğlan ve birkaç masal daha, Çev. M. R. Afiyet, H. Mehmetzade,    Şems Yay., Tebriz; BERELYANİ Ali, Nağmeha-ye Azerbaycani Ba Notha-ye Mûsigi / Azerbaycan Türküleri ve Müzik Notaları, Yay.; BİRİYA Mehmet (1360), Ürek Sözleri  (Şiir), Haz. Yahya Şeyda, Yay. Tebriz; CABBARLI Cafer, Hikayeler, Azerbaycan Edebiyatı Macmuası IV, Ana Yay., Tebriz; CAVİD Selamullah, Tarih-i Hizb-i Adalet / Adalet Partisi’ni Tarihi, Yay.Tahran; CAVİD Selamullah (1358), Nehzet-i Milli-yi Azerbaycan Hakkında Amerika Hârice Vizaretinin Mektubları / ABD Dış İşleri Bakanlığı’nın Azerbaycan Millî Harekei’ne İlişkin Mektupları, Yay.Tahran; CAVİD Selamullah (1358), Tâgûti Devresinden Hatıralarım, Yay.Tahran; CAVİD Selamullah (1359), Azerbaycan Folklorundan Numuneler I, II, Ferzane Yay., Tahran; CAVİD Selamullah (1359), Dostlar Görüşü, Edebiyat Ocağı, Yay.Tahran; CAVİD Selamullah, HAMNEY  A. M. (1358), Tapmacalar / Bilmeceler, Yay.Tahran; CEMALİ Esedullah (1359), Dan Ulduzu (Zencan Şaiirleri), Yay. Zencan; COŞGUN H.K. (1358), Azerbaycan Tablosu (Şiir), Aban Yay., Tahran; DÜZGÜN Hüseyin (1358), Mecmue-ye Şe’r / Şiir Toplusu, Yay.; DÜZGÜN Hüseyin (1359), Kiçik Şiirler, Yay. Tahran; DÜZGÜN Hüseyin (1360), Bakı Levhaları  (Şiir), Yay. Tahran; DÜZGÜN Hüseyin (1361), Uçgun Dahma (Şiir Macmuası), İnkılab Yay., Tahran; ENCUMEN-İ AZERBAYCANİHA-Yİ TEHRAN (1358), Edebî Yarpaklar I, II, Yay. Tahran; ERĞEVANİYAN Kerim (1358). Ahengsâzân-e Azerbaycan / Azerbaycan Bestecileri, Huruş Yay.; FERECULLAHİ İsmayıl (1361), Ahger (Şiir), Yay.  Tekab; FERİD  M., Ana Dilimizi Bele Yazak, Yay., Tebriz; FERŞBAF Habib (1359), Dan Yeri (Şiir), Behruz Yay., Tebriz; FERŞBAF Habib (1359), Karadağ Kentlerinde  (Şiir), Behruz Yay., Tebriz; FERZANE  M.A. (1358), Mebâni-ye Destûr-e Zebân-e Azerbaycani / Azerbaycan Dil  Gramerinin Temel Kuralları , 3. Baskı, Ferzane Yay.,Tahran; FERZANE M.A. (1358), Kitab-ı Dede Korkud, Ferzane Yay., Tahran; FERZANE Mehmet Ali (1361), Bayatılar, 4. Baskı, Ferzane Yay., Tahran; FEYZULLAHİ Hüseyin (1363), Bayatılar, 2. Bask , Telaş Yay., Tebriz; FİKRİ K.E, Divân- i Fikrî (Golgun Kefenân-i Kerbela) / Fikri’nin Dîvanı (Kerbela Şehitleri), 3. Baskı, Yay., Tahran; GAFLANTI (1359), Seçilmiş Eserleri, Yay. ; GARANGUŞ S. [Samed Behrengi] (1359), Pâre Pâre, 2. Baskı, Şems Yay., Tebriz; GARİG ZENCANİ, Türkî Nôhalar (Türkçe Matem Şiirleri), Yay.; GASIMZADE F. (1358), Kaçak Nebi (Şiir), Elnaz Yay., Tebriz; GAŞEM Aşık (1358), El Meni Atmaz  (Şiir), Yay.Tebriz; GUREYŞİ B. Türkoğlu (1358), Tepeyin Dağı, Şiirler, Gazeller,Yay.Tahran; GÜLMUHAMMEDİ Settar, Seçilmiş Şiirler, Yay.; HACIBEYOV Üzeyir (1357), Operâ-ye Koroğlu /Köroğlu Operası, çev. Ş. Ferehmen Raz, Armağan Yay., Tahran; HADİ İsmayıl (1360), Hubab / Kabarcık, Türkçe Eserler I, Firdevsi Yay., Tebriz; HAGBEYGİ H. (1360), Heris’den Bir Ses (Şiir), Yay.; HAMENEYİ  A.M. (1360), Türkce-Farsca Mâmuli Danışıklar / Türkçe-Farsça Günlük Konuşmalar, Yay.Tahran; HAZRİ Nabi (1358). Montahab-e Eş’ar-e Halk-e Azerbaycan (Azerbaycan Halkının Şiirlerinden Seçmeler, çev. M.A. Mehmid, Yay.; HEDDAD  A.E. (1358), Odlu Sözler (Şiir), Yay., Tebriz; HEYET Cevat (1358), Azerbaycan Edebiyat Tarihine Bir Bakış I, Tahran; HEYET Cevat (1358), Târihçe-ye Torki-ye Azeri / Azeri Türkçesinin Kısa Tarihi, Varlık Yay., Tahran; HEYET Cevat (1363), Mukayiset’ol Lugateyn / İki Dili Mukayesesi, Varlık Yay., Kaviyan Mat., Tahran; HORREM A. (1359), Edeb Hazinesi, Yay.,Tahran; HOSROŞAHİ H., Yâdi Ez Mocahidin / Mucâhitleri-Savaşan Askerleri- Anarken (Şiir), Yay.; HOSROŞAHİ H. (1359), Engelâb-e Hûnin I-II / Kanlı Devrim I-II (Şiir), Hurşid Mat., Tebriz; HÜSEYİN M., HAKVERDİY- EV A. (1357), Şemşir-e Ateşin / Ateşli Kılıç, çev. Kazım Hoşhaber, Yay., Tebriz; HÜSEYNİ M.S,  Ömer Hayyam’ın Rübaîleri,    İŞRAKİ Abbas (1358), Hodâmuz-e Torki-ye Estanbuli / İstanbul Türkçesinin Kendi Kendine Öğrenme Kılavuzu, Şems Yay., Tebriz; İŞRAKİ Abbas (1358), Mihâ-hem Torki-ye Azerbaycani Yâd  begirem / Azerbaycan Türkçesini Öğrenmek İstiyorum, Şems Yay., Tebriz; KENDOĞLU F. (1358), Veten Oğlu (Türki Şiirler Macmuası), Yay., Tebriz; KERİMİ H. (1358). Rengâreng I-VI (Şiir), Yay., Marağa; KERİMİ M. (1358), Edebiyat-e Bâstân-e Azerbaycan /Eski Azerbaycan Edebiyatı, Işık Yay., Tebriz; KUDS Yakub (1359), Atalar Sözü (Goftâr-i Niyâkan) I, Nevid Yay., Tahran; MAHZUN  M.A. (1358), Hicran Hastası (Şiir), Yay., Tahran; MARAGEYİ Ohadiddin (1364), Mesnevi-ye Câm-i Cem / Câm-ı Cem Mesnevisi, çev: G. Begdili, H. Yûsifi, Tabiş Mat., Tebriz; MECİDZADE H, Türki Terâneler / Türkçe Türküler, Yay.; MEHDİ Hüseyin, Odlu Kılınç (Hikayeler), Sabir Yay., Tebriz; MEHMET BEGOV Davud, Terânehâ-ye Halk-e Azerbaycan / Azerbaycan Türküleri,  Akt. Menije Alipur; MEHMET GULİZADE Celil (1357), Çend Dâstan /Birkaç Hikaye, çev. M. A. Ferzane, Ferzane Yay., Tahran; MENZURİ  HAMNEYİ A. (1358), Mûş o Gorbe (Siçan ve Pişik) / Siçan ve Kedi, Yay., Tahran; MENZURİ HAMNEYİ A. (1362), Bohlûl-e Dânende Letîfeleri / Bilici Bohlul’un Fıkraları, Yay., Tahran; MENZURİ HAMNEYİ A. (1363), Aslî ve Kerem Destanı, Mocûdi Yay., Tahran; MENZURİ HAMNEYİ A. (1364), Muhabbet Destanları, Yârân Yay., Tebriz; MİŞOVLU M. (1356), Çerik Himâsesi I / Partizan Destanı (Şiir), Mutereggi İranlı Türk Rövşenfikrler Cemiyeti Neşriyesi; MUCAVİR SERABİ H. (1359), Kızıl Bulak  (Şiir), Yay., Serab; MUHLİS Gulamrıza, Sâib Tebrîzî, Gazeller, Yay., Tebriz; MUHSİNİ Hasan (1364). Edeb Damcıları (Şiir), Sâhil Yay., Tebriz; NABDİL Ali Rıza (1358), Tülkü Kitabı (Bâznevisi-ye Mesnevi-ye Sâlebiyye-ye Bâgır Halhâli) / Tilki Kitabı (Bağır Halhâli’nin Sâlebiye Mesnevisinin Yeniden Yazılışı, Yay., Tebriz; NASİH ERDEBİLİ (1364), Ürek Aynası (Şiir), Sâhil Yay., Tebriz; NATİGİ [M.Mehdi İTİMAD] (1360), Gelinler Bezeği (Şiir), Haz.: Yahya Şeyda, Yay., Tebriz; NECDİ Samet (1358), Bahr-e Tavil, SAVAK Dilincen, Mehrgan Mat., Marağa; NİGABİ(1358), Bayatılar, Merkez-i Pehş-i Kitab-i Tebriz, Tebriz; NİGABİ (1358), Uşaglar Bağçasında, Gunçeler / Çocuklar Bahçesinde, Goncalar, Mehmet Yay., Tebriz; NÜSRET Bahtiyar, Kızıl Kan (Şiir), Yay.; OKTAY NABDİL A. (1357), Işık (Şiir), Rafat Yay., Tebriz; PENAHİ Abbas (1359), Hanım Nene (Şiir), Yay., Maku; PİFUN Mehmed (1361), Ferheng-e Azerbaycani-Farsî / Azerbaycanca-Farsça Sözlük, Neşri Daniş Yay., Tahran; PİŞEVERİ C. (1358), 21 Azer Nutuklar ve Makaleler, Ferzane Yay., Tahran; PUREKBER R., Berresi-ye Edebiyat-e Şefâhi-ye Azerbaycan / Azerbaycan Sözlü Edebiyatı Üzerine Araştıma  , Behruz Yay., Tebriz; RAHİM Mehmet (1342), Kudret Nağmeleri (Şiir), Azerneşr Yay., Bakü; RENCDUZAN M. İbrahım (1363), Akan Bulaklar (Şiir), Elmehdi Yay., Tebriz; REZZAGİ Ekber (1363), Gülzâr-i Hüseyni  (Şiir), 3. Baskı, Telim Yay.; RIZAYİ    M,  Hodâmuz-e Torki / Türkçe Kendi Kendine Öğrenme Kılavuzu, Lâle Yay., Tebriz; ROŞEN H (1358), Edebiyat-e Şefâhi-ye Merdom-e Azerbaycan / Azerbaycan Halkının Ssözlü Edebiyatı, Yay.; S.C.F., Mokaleme-ye Mahfi-ye Şâh Bâ Hâharaş Eşref Pehlevi / Şah’ın Kız Kardeşi Eşref Pehlevi ile Gizli Sohbeti (Şiir), Yay.; SABAHİ Genceli (1357), Kartal, 2. Baskı, Ferzane Yay., Tahran; SABAHİ Genceli (1359), Hayat Facıalarından, Dünya Yay., Tahran; SABAHİ Genceli (1360), Şiirimiz Zamanla Adımlayır, Dünya Yay., Tahran; SABİR Ali Ekber, Mekteb Uşaklarına (Şiir), Yay.; SABİR Ali Ekber, Mekteb Uşaklarına Töhfe (Şiir), Deniz Yay., Tebriz; SABİR Ali Ekber (1360), Hop Hop Nâme, 2. Baskı, Ferzane Yay., Tahran; SABRİ Gulamhüseyin (1361), Yanıklı Nağmeler (Şiir), İnkılab Yay., Tahran; SADİK H., Govsi Tebrizi, Yay. Tahran; SADİK H.  (1357), Sayalar, Tahran; SADİK H. (1360), Güneşli Veten Yaddaştları(Sefernâme), Yay., Tahran; SAFİ (1359), Külliyat-e Gencine-ye Hüseyni (Şiir), Firdevsi Yay., Tebriz; SAHİR Habib, Lirik  Şiirler, Eyvaz Yay., Tahran; SAHİR Habib (1358), Seher Işıklanır (Şiir), Yay., Tahran; SAVALAN H.M. (1357), Apardı Seller Saranı (Şiir), Yay, Tahran; SEHEND B.G. (1358), Sazımın Sözü I-II(Şiir), Şems Yay., Tebriz; SELAHİ Umran (1361), Pencerden Daş Gelir (Şiir), Yay., Tahran; SELAMİ A. (1359), Eller Cırtdan Olacak (Şiir), Azer Yay., Tebriz; SERDARİNİYA Samed (1357),Yaddaşti Ber Tarihçe-ye Teatr-e Azerbaycan /Azerbaycan Tiyatrosunun Tarihine Dair Notlar , Ana Mat., Tebriz; SERDARİNİYA Samed (1360), Tarih-e Rûznâmeha ve Mecelleha-ye Azerbaycan I /Azerbaycan Gazete ve Dergilerinin Tarihi I, Dünya Yay., Tehran; SEYİD NEGEVİ Hamid (1361), Könül Derdi (Şiir), Behcet Yay., Tahran; SEYİDZADE Mirmehdi (1358), Koroğlu, Ferzane Yay., Tahran; SIHHAT Abbas (1358), Köç / Göç (Şiir), Şems Yay., Tebriz; SÖNMEZ K.M. (1358), Ağır İller (Şiir), Yay., Tebriz; SÖNMEZ K.M. (1358), İsa’nın Son Şamı (Şiir), Yay., Tebriz; ŞAHVERDİ Mehmet, Ganlı Torpak (Şiir), Risâlet Yay., Hoy; ŞEBÜSTERLİ M. (1358), Bağban El oğlu, Tûfan Yay., Tebriz; ŞEBÜSTERLİ M. (1974), Bahtı Yatmış (Manzume-ye Folklorik / Folklorik Manzuma), Yay.,ŞEHRİYAR M.H. (1358). Heyder Baba’ya Selam    I-II, 2. Baskı, Hagigat Yay., Tebriz; ŞEMİDE Ahmet (1358). Azadlık Kahramanı Heyder Amoğlu, Yay., ŞEYDA Yahya ; Sejim Gulu, Dede Korkud Yay., Tebriz; ŞEYDA Yahya (1364), Edebiyat Ocağı (Antoloji-ye Şuarâ-ye Moaser-e Azerbaycan / Çağdaş Azerbaycan Şairlerinin Antolojisi), Yay., Tebriz; TABİ DİNİ TEBRİZİ  M. H. (1360), Engelâb-e Ehl-e Yagin yâ Divan-e Tabi Din / Ehl-i Yakinin İnkılabı veya Tabi Din’in Divanı (Şiir), Yay.; TEBRİZİ Molla M. C. (1357), Tefrih-nâme-ye Lazemiyye-ye Hoca Molla Nesreddin / Nasrettin Hoca’nın Fıkraları, Firdevsi Yay., Tebriz; TEBRİZLİ Ali (1360), Dil ve Edebiyat, Atropat Yay., Tahran; TELİMHANLI (1357),    Seçilmiş Türki Şiirler, Yukarı Kahramanlı Yay., Tebriz; TERLAN Haşım (1358), Alovlu Şiirler, Pûya Yay.; ULDUZ H. (1358), İmadeddin Nesîmî, Seçilmiş Eserleri, Yay., Tebriz; ULDUZ H., AĞÇAYLI H. (1361), Azerbaycan Gülüşü (Tanz-i Azerbaycan), Yay., Tebriz; VAHABZADE Bahtiyar (1363), Atılmışlar (Şiir), Erk Yay., Tebriz; VALEH (1364), Dadlı Sözler (Şiir), Sâhil Yay., Tebriz; VURĞUN Samed, Yada Sal Meni (Şiir), Yay.; YURDOĞLU M.H. (1358), Kurtuluş (Seçilmiş Eserler) I, Yay., Zencan; ZAMANİ Behmen (1358), Araz (Şiir), Azerbaycan Yay., Tebriz; ZAMANOV Abbas (1358), Sâbir ve Moaserîn-e U / Sâbir ve Onun Çağdaşları, çev. Esed Behrengi, Şems Yay., Tebriz; ZEHTABİ  M.T. (1358),  İran Türkçesinin Sarfi / Morfolojisi, Aramağan Yay., Tahran;  ZEHTABİ  M.T. (1359), Vayganlı Adem (Hayatı-Eserleri), Şebüster Yay., Tebriz; ZEHTABİ  M.T. (1360). Ana Dilimizi Nece Yazak?, Yay., Tahran; ZEHTABİ M. Şebüsteri, Pervânenein Sergüzeşti / Kelebeğin Hayat Hikayesi (Şiir), İran Mütereggi Türk Rövşenfikrler Cemiyeti; ZUHURİ Samed (1362), Şiir Sanatı İran Türkçe Edebiyatında, SafaMat., Tebriz ; 
Kaynakça
 AFŞAR, İrec (1989), Zeban-e Farsi Der Azerbaycan I, II, Tahran: Mahmut Afşar 
Vakfı Yay.
AĞÇAYLI, A (1992), “Söhbet”, Varlık, Sayı 86: 34-36.
AĞÇAYLI, A (1993), “Başı belâlı dilimiz”, Varlık, Sayı 87: 60-64.
ASLANOV, Vagif (1994), “Özüme Yer Edim, Gör Sene Neyleyeceyem”, Azerbaycan, 6 Yanvar, Bakü.
BARUTÇU ÖZÖNDER, F. Sema (2002), İran ve Türkler, Kök Araştırmalar, 4:101-122
BAYIR, Emre (2001), “Tahran’da İkinci Raund: Reformculara Rağmen Reforma 
Devam”, Stratejik Analiz, Sayı 15: 5-19.
BLAGA, Rafael (1997), İran Halkları El Kitabı.
CELİLOV, Feridun (2000), Azer Halkı, Bakü.
CEMŞİDİ, Hüseyin (1994), “Mektup”,  Varlık, Sayı 92: 102.
CEVADİ, H., BAHADURİ, A. (1999), “Cenubi Azerbaycan’da Ana Dilinde 
Eserlerin Çap ve Neşr Tarixi 3, Meşrûteden Sonra, Pehlevi Hakimiyeti ve De-
mokrat Firgesi Dövrü”, Azerbaijan International, (7.1), Spring, USA.
ÇEHREGANİ, Mahmut Ali (2003), “Hedefimiz Milli Kültürümüze Sahip 
Çıkmak”, 2023, Sayı 14, Ankara.
DOERFER, G. (1969), “İran’daki Türk Dilleri”, TDAY-Belleten, Ankara: 1-2.
ERDEBİLİ, Alirıza (2002), “20 Yaşında Bir Mekteb”, Varlık, 
http://www.tribun.com (15.05.2002) Web (ağ) Sitesi.
EROL, M. Seyfettin (2002), “İran’ın Orta Asya Politikası. Deneyimli Aktörün
Güvenlik Sorunu Ya Da Ava Giden Avlanır”, Stratejik Analiz, Sayı 28: 66-75.
FERZANE, M.A. (1985), “Çeşmendâz-e Şe’r-e Mobârez-e Azerbaycan Der 
Dôran-e Ehtenag”, Varlık, Sayı 1-2, Tahran.
FERZANE, M.A. (1994), “Ana Dilimiz ve Milli Varlığımız Uğrunda 
Mübarizeler Defterinden”, Varlık, Sayı 93: 78-79.
GÜLDİKEN, Kadir (1998), “İran’da Yaşayan 33 Milyon Türkü Düşününüz”, 
Azerbaycan, Sayı 322: 47-48.
HESARİ, M. H (1996), “Folklor Yığmakda Gabagcıllar”, Varlık, Sayı 100: 49-56.
HEYET, Cevad (1985), “20. Asırda Güney Azerbaycan Edebiyatı”, Varlık, Sayı
7-8, Tahran.
HEYET, Cevad (1989), “Şehriyar”, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları
Dergisi, İzmir.
HEYET, Cevad (1990), “İran ve Zebân-e Govmi”, Varlık, Sayı 78: 25-38.
HEYET, Cevad (1993), “Azerbaycan’ın Türkleşmesi ve Azeri Türkçesinin 
Teşekkülü”, Varlık, Sayı 87: 5-20.
HEYET, Cevad (1998), “Varlık Yirmi Yaşında”, Varlık, Sayı 107, Tahran.
HEYET, Cevad (2002), “Nasiyonalism ve Bastangerayi Der İran”, Varlık, Sayı
126-3: 20.
HEYET, M. Rıza (1997), “Şairlerimiz Bizi ve Dilimizi Nece Adlandırırlar?”, 
 Varlık, Sayı 105-2, Tahran.
HEYET, M. Rıza (2000), “Alınma Kelimeler ve Tekliflerimiz”, Varlık, Sayı 115-
4: 54-60.
HEYET, M. Rıza (2000), “Dr. Cevad Heyet’in Eserlerinin Bibliyografyası”, 
Bıçak ve Galem, Bakü: Tahsil Yay.  
HEYET, M. Rıza (2000), “Varlık Dergisi ve Onun Görkemli Yaradıcısı”, Bıçak 
ve Galem, , Bakü: Tahsil Yay. 
İran İsam Cumhuriyeti Anayasası, (1996), (çev. Abdullah Ünlü), İstanbul:
Evrensel Yay.
İSMAYILOVA, Nezaket (1997), Varlıq Jurnalında Şimali Azerbaycan 
Edebiyatının Neşri, Doktora Tezi, Nahçıvan Devlet Üniversitesi, Filoloji
Fakültesi, Nahçıvan.
KAFKASYALI, Ali (2002), İran Türk Edebiyatı Antolojisi I-VI, Erzurum:
Atatürk Üniversitesi Yay.
Kanun-e Esasi-ye Cumhuri-ye Eslâmi-ye İran, (1991), Tahran: İran Kültür Ba-
kanlığı Yay.
MEMMEDOVA, Pervane (2000), Varlık Jurnalında Edebiyat Meseleleri, Bakü:
Elm Yay.
MUSTAFAYEV, V.K. (1991), “Cenubi Azerbaycanlıların Milli Şuuru, Bazı
Geydler”, Cenubi Azerbaycan Tarihi Meseleleri, Bakü: 176-195.
NESİBZADE, Nesib (1997), İran’da Azerbaycan Meselesi, Bakü: Ay-Ulduz Yay.
NUTKİ, Hamit (1979),  “Ağaran Fecri Selamlarken...”, Varlık, Sayı 1: 17.
NUTKİ, Hamit (1979), “Mesele-ye Ferheng-e Akvam-e Mohtelef-e İran ve Kanun-e
Esasi Cumhuri-ye İslami”, Varlık, Sayı 2: 7-14.
NUTKİ, Hamit (1986), “Ovsun”, Varlık, Sayı 85: 5.
PURCEVADİ, Nesrullah 1366 (1987), Bâz Hem Derbâre-ye “İran-e Mazlum”,
Neşr-e Dâneş, sayı 6, s. 46-57, Tahran
PURCEVADİ, Nesrullah 1366 (1987), “İran-e Mazlum”, Neşr-e Dâneş, Sayı 5 
Murdad-Şehriver: 2-10. 
RESULZADE, M.E. (1993), İran Türkleri, (Hazırlayanlar: Yavuz Akpınar, İrfan M.
Yıldırım, Selahattin Çağın), İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.
SAHİR, Habib (1979), “Terehhata Çok İnanma”, Varlık, Sayı 3: 50.
SARAY, Mehmet (1999), Türk-İran İlişkileri, Ankara: Atatürk Araştırma 
Merkezi Yay.
SARIKAYA, Yalçın (2002), “Hatemi Döneminde İran’ın Dış Politikası, 
Geleneksel Dış Politika İçin Atılım İmkanı mı?” 2023, Sayı 14, Ankara.
SARRAFİ, A. (1999), “İran Türklerinin Dili ve Folkloru”, Varlık, Sayı 114-3: 60-71.
SEHEND, Bulud Karaçurlu (1979), “Yasak”, Varlık, Sayı 1: 15.
SHAFFER, Brenda (2001), “İran’da Azerbaycanlı Ortak Kimliğinin Oluşumu”, 
(çev. Yalçın Sarıkaya), Azerbaycan, Sayı 339: 19-38.
SHAFFER, Brenda (2002), “Azerbaycan Cumhuriyetinin Kuruluşu: İran’daki  81
Azeriler Üzerindeki Etkisi”, Bağımsızlıklarının 10. Yılında Türk , (Editörler:
Prof. Emine Gürsoy Naskalı, Erdal Şahin) Haarlem-Hollanda: SOTA Yay., s.
261-284.
SÜPHANDAĞLI, M. (1994), “Dert Menşeyinden Derman Ummayın”, Yol,
Temmuz-Ağustos, Tahran.
SÜPHANDAĞLI, M., (1994), “Nâme-ye Sergoşâde-ye Yek Moselmân-e Ehl-e 
Torkiye Be Modir Mesûl-e Feslnâme-ye Varlık”, Keyhan Havayi, 31 Ağustos,
Tahran. 
TAGIYEVA, Ş., RAHİMOĞLU E. (1994), “Cevat Heyet Nede İttiham
Olunur?”, Yeni Müsavat, 9 Dekabr, Bakü.
TAGIYEVA, Ş.A. (1991), “1978-79. İller İran İngilabından Sonra Cenubi
Azerbaycan’da Milli Hüguglar Uğrunda Mübarize”, Cenubi Azerbaycan Tarihi
Meseleleri, Elm Yay., Bakü, s. 143-175.
TAHİRZADE, Adalet (1992), Varlık Toplusu ve Ana Dili, (Akt. M. Rıza Heyet), 
Varlık, Sayı 84-1, Tahran.
Tebriz Danişgahında Azerbaycan Türkçesi ve Edebi Dil Üzere Araşdırmalar
Seminarı, (1987), Varlık, Sayı 63-2: 3-6
Türk Dili Yazı Kuralları- I. ve II. Ortografi Seminarının Aldığı Kararlar,
(2001), (Haz. İbrahim Refref), Varlık, Sayı 120-1: 56-80.
UZUN, Enver, (2002), Güney Azerbaycan Basın Tarihi, Trabzon: Türk Ocağı
Trabzon Şubesi Yay.
ÜTÜK, Kazım (2002), “Araftaki Ülke: İran”, 2023, Sayı 14: 8-15.
YAŞAR, M.A. (1979), “Danışık Dili-Yazı Dili”,    Varlık, Sayı 2: 3-7.