۵/۰۴/۱۳۹۰

İran Türklerinde Kimlik Meselesi

İran Türklerinde Kimlik  Meselesi
Dr. Bilgehan A. GÖKDAĞ∗
M. Rıza HEYET∗
Özet: Bu makalede İran ve Güney Azerbaycan Türklerinin özellikle 20. yy’da, yani Türkçenin İran’da yasak olduğu bir dönemde kimlik-lerini tanıma ve koruma yolundaki faaliyetleri; İran’da Türkçe basın-yayın hayatı ve Türk aydınlarının karşılaştıkları sorunlar ele alın-maktadır. Bu çalışmada ayrıca İranlı Türklerin son yıllarda Azerbaycan Türkçesiyle neşrettikleri 30’dan fazla dergi hakkında bilgi verilirken Türk dili, edebiyatı ve tarihi konusunda onlarca eserin yayımlanması ile ilgili geniş değerlendirmeler yapılmıştır.
Iranian Turks’ Identity Problem
Dr. Bilgehan A. GÖKDAĞ∗
M. Rıza HEYET∗∗
Abstract: This article includes Iran and Southern Azerbaijan's  Turks' activities about knowing and protecting of their identities, specially in 20th century that is the period in which Turkish  language is forbidden in Iran, Turkish press-publication life and the problems that Turkish intelecuals facing with them in Iran. This article, also prepares informations about Iranian Turks' publication of more than 30 magazines in late period and it evaluates more than 10 works' publication, whose subjects are about Turkish language, literature and history.

Giriş
10 Şubat 1828’de 16 yıl süren bir savaş sonrasında Rusya ve İran arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması ile Azerbaycan ikiye bölünmüş, Aras nehrinin kuzeyi Çarlık Rusyasına, güneyi ise Kacar sülalesi yönetimindeki İran’a bırakılmıştır. 
Tarih boyunca Türklerin yönetimi altında olan İran coğrafyası M.Ö.4200’lerde Türkler tarafından kurulan “Kuti” Devletinin de üzerinde yer aldığı bir toprak parçasıdır. Türklerin ana yurdunun bu bölge olduğuna dair araştırmalar günden güne artmaktadır (Celilov 2000). Fars-Med-Sasanî egemenliği ise yaklaşık 500 yıl sürmüştür. Bu tarihî gerçeklerden yola çıkıldığında İran’ın çok eski bir Türk yurdu olduğunu apaçık görmek mümkündür. Başta Azerbaycan Türkleri olmak üzere Türkmenler, Kaşkaylar, Horasan Türkleri, Halaçlar, Sungurlar, Ebiverdiler, Kazaklar ve Özbekler gibi Türk grupları İran’ın belirli bölgelerinde yaşamaktadırlar (Blega 1997: 272).
İran’da yaşayan Türklerin nüfusu ile ilgili kesin bir rakam verilmemektedir. Verilen rakamlarda Türk nüfusu en az 20 milyon, en çok 35 milyon olarak gösterilmektedir. İran’daki Türklerin nüfusu 25 milyon (Heyet Sarrafi 1999:61), 33 milyon (Güldiken 1998:44), 20 milyon (Blega 1997), 25 milyon(Saray 1999: 261), 34 milyon (Çehregani 2002) olarak birbirinden farklı şekilde verilmektedir. Dünya Bankası Ülke Profilleri veri  tabanına göre 66,1milyonluk İran nüfusunun %42’sini Türkler oluşturmakta olup, bu oran da yaklaşık 25 milyonluk bir Türk nüfusunu göstermektedir (Ütük 2002: 10). Bin yıla yakın İran yönetimini elinde bulunduran ve ülke nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan İran Türklerinin siyasi durumu oldukça ilginçtir. Kacarlar döneminde Türklerin İran’daki konumunu anlatan Mehmet Emin Resulzade; İran Türklerinin ne Rusya’da olduğu gibi mahkum, ne de Türkiye’de olduğu gibi hakim bir millet olmadıklarını ve Farslarla hukukta eşit vatandaş hâlinde olup aynı haklara, aynı imtiyazlara sahip olduklarını belirtiyor. Resulzade’ye göre İran hükümdarlarının Türk olması Türklere özel bir ayrıcalık bahşetmediği gibi, Fars milletinin tazyikine de sebep olmamıştır (Resulzade 1993: 17). Fakat ne yazık ki, Kacarların hakimiyetinin sona ermesi ve Pehlevilerin iş başına gelmesiyle İran Türkleri, ikinci dereceli vatandaş düzeyine düşerek  üvey evlat muamelesi gördüler. 
İran Türkleri arasında bazı millî hareketlerin vuku bulduğunu görmekteyiz. Rusya’da 1905 ihtilalinden sonra Azerbaycan’da özgürlük ve millî hükümet kurma fikirleri kuvvetlenmiş ve bu gibi fikirlerin yarattığı hareketler İran’da Meşrutiyet inkılabına sebep olmuştur. Meşrutiyet tarihinin de gösterdiği gibi, İran’da Meşrutiyet inkılabı hem düşünce hem de hayata geçirilmesi bakımından en çok Azerbaycanlı yazar, şair ve hürriyetçilerine borçludur (Heyet 1985; 20). O dönemde, Settarhan önderliğinde Tebriz merkez olmak üzere başlayan özgürlük hareketi başarıyla ilerlemiş, 1907’den itibaren Rus-İngiliz anlaşmaları karşısında sıkıntıyla karşılaşmıştır. Rıza Han döneminde etnik gruplara uygulanan asimilasyon politikası İran’da millî hareketlerin biçimlenmesine yol açtı. 1920’de Muhammed Hıyabanî önderliğinde kurulan Azadistan devleti bu biçimlenmenin en açık örneğidir. Bu akım isyanın bir yıl sonra bastırılmasıyla sona erdi. 1945’te Seyid Cafer Pişeveri önderliğinde kurulan Azerbaycan Özerk Hükümeti Tahran yönetiminin kanlı müdahelesi sonucu bir yıl sonunda yıkılmasına rağmen onun taraftarları düşüncelerini devam ettirdiler. 1945-1946 yılları arasında Pişeveri önderliğindeki Azerbaycan Özerk Hükümeti özellikle kültür ve eğitim alanında önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Bu kısa sürede Azerbaycan Türkçesi Azerbaycan’ın resmî dili ilan edilmiş, okullarda ve devlet kurumlarında kullanılmaya başlamış ve  ilk okul öğrencileri için Ana Dili adlı altı ciltlik ders kitabı yayınlanmıştır. Tebriz Üniversitesi kurularak Türkçe eğitim ve öğretim ve Tebriz radyosu tesis edilerek Türkçe yayın yapılmaya başlatıldı. Azerbaycan gazetesi Azerbaycan Demokrat Partisi’nin (Fırkasının) resmî organı olarak siyasî, edebî ve sosyal konularda makaleler neşretti. Onlarca Türkçe kitap, dergi ve gazette yayınlanmaya başladı. Tebriz’de Güney ve Kuzey Azerbaycan şairlerinden ibaret bir şairler meclisi oluşturuldu. Sahir, Sehend, Balaş Azeroğlu, Medine Gülgün, H. Biluri, Y. Şeyda ve birçok ünlü şair ilk Türkçe şiirlerini orada okudular. Şairler meclisinde okunan şiirler toplanarak 1945 yılında Şairler Meclisi adlı 80’den fazla şairin şiirlerini içeren bir antoloji şeklinde hazırlanmıştır. 1941-1946 yılları arasında ülkenin yabancı güçler tarafından işgali sırasında ve merkezî hükümetin zayıfladığı bir dönemde Azerbaycan sosyal ve siyasal mücadelelerin odak noktası hâline geldiği gibi Azerbaycan Türk edebiyatı da çiçeklenmeye başlamıştır. O zamana kadar daha çok gazel ve hiciv şiirler yazan Ali Fitret, M. Biriya, H. Sahaf ve Mahzun gibi şairler artık millî ve içtimaî konularda şiir yazmaya başladılar. Uzun yıllar yasaklı ve boğuntulu ortamda yaşadığından dolayı Farsça    şiir yazan Habip Sahir’in Türkçe şiir yazması için güzel bir ortam sağlandı. Azerbaycan Özerk Hükümetinin 1946 yılında kanlı şekilde ortadan kaldırılmasından sonra Tahran devletinin fermanıyla Türkçe yayınlanmış olan bütün kitaplar toplatılıp imha edildi ve Türkçe yeniden yasaklandı. Azerbaycan’ın ünlü şairi Samed Vurgun Yandırılan Kitaplar adlıyla Paris’te Uluslararası Barış Kurultayında (1952) okuduğu itiraz şiirinde bu olayı güzel bir şekilde yansıtmıştır:
...Cellat, menim dilimdedir bayatılar, goşmalar,
De, onları hiç duydu mu senin o daş üreğin?
Her geraylı perdesinde min Ananın kalbi var,
Her şikestem evladıdır bir mukaddes dileğin,
De, onları hiç duydu mu senin o daş üreğin?....

...Cellat, yanıp od olsa da küle dönmez arzular,
Tabiatın Ana kalbi kul doğmamış insanı,
Her üreğin öz Dünyası bir saadet arzular,
Kanlar ile yazılmıştır her azadlık destanı,
Tabiatın Ana kalbi kul doğmamış insanı... .
1960’lı  yıllarda rejim millî azınlıkların tarihine, diline, edebiyatına, folklore ve etnografyasına ait bazı eserlerin neşrine imkan tanıyordu. Azerbaycan’ın ayrı ayrı şehirlerinin etnografyası hakkında monografi ve makaleler de yayımlandı. Azerbaycan Türk folkloruna ait kitapçıklar neşredildi. Bu yıllarda Tebriz, Erdebil ve Urmiye şehirlerinde Farsça, aralıklarla 7 adet haftalık dergi, bir adet de günlük (Azerbaycan) gazete vardı. 1970'lerde ise bu sayı beşe düştü. Tarih ilmi tamamen siyasî polisin nezareti altındaydı. Şah rejimi millî şuurun artmasında edebiyatın büyük rolünü dikkate alarak, Türkçe edebî eserlerin neşrine izin vermiyordu. Azerbaycan edebiyatının büyük zorluklarla yayımlanmış (bazıları gizli) eserlerinin sayısı çok azdır (Nesibzade 1997: 93-94).
1979’da İran İslam Cumhuriyeti kurulana kadar çok az sayıda Türkçe eserin basılmasına izin verilmiştir. Prof. G. Doerfer, 2. Dünya savaşından 1969’a kadar İran’da Azerbaycan Türkçesi üstüne ancak 20 kadar dilbilimle ilgili çalışmanın yayınlandığını bildirip onların en iyisi olarak da M. A. Ferzane’nin Mebani-yi Destur-i Zeban-i Azerbaycan (Azerbaycan Dili Gramerinin Temel Kuralları) adlı eserini göstermektedir. Doerfer, ayrıca bu eserin Muharrem Ergin’in, Osmanlıca Dersleri I, Türk Dil Bilgisi, İstanbul 1958, 2. Baskı 1962, adlı kitabı örnek alınarak yazılmış olduğunu da kaydetmektedir (G. Doerfer 1969: 2).  Pehlevi rejiminin Farslaştırma siyaseti sonucunda, ruhsuz ve sönük bir hâle gelip resmî kullanılışı yasaklanmış olan Türk dili ve edebiyatının yeniden canlanmasında Héyder Baba’ya Selam eserinin büyük rolü olmuştur. Bu eserin yayınlanması Pehlevi döneminin en büyük edebî olayı olarak değerlendirilmektedir. M. H. Şehriyar, ilk iki dizesini ana dili olan Azerbaycan Türkçesiyle söylediği hâlde, uzun zaman yalnız Farsça şiir yazmış ve yaratıcılığında İran klâsik üslûbunu seçerek zamanla gazel üstadı olmuştur. O, 1953’te Annesinin tavsiye ve isteği üzere ana dilinde şiir yazmaya başlamış; ilk yazdığı Héyder Baba’ya Selam manzumesi, kendisinin de beklemediği bir şekilde bir şaheser olmuş ve şaire yalnız İran’da değil, bütün Türk ülkelerinde ün kazandırmıştır. Héyder Baba’ya Selam manzumesi yayınlandıktan sonra kısa bir zamanda halk tarafından sevilerek okunup ezberlenmiş ve İran’daki Türk edebiyatında bir dönüm noktası yaratarak Azerbaycan şiirinde de yeni bir dönem başlatmıştır. Bu manzume, aynı zamanda iki Azerbaycan arasında edebî bir köprü hâline gelerek Hasret Edebiyatının güçlenmesine neden olmuştur (Heyet, 1989: 29-30). Hasret Edebiyatı, 1828’de Kuzey Azerbaycan’ın Çar Rusyası tarafından işgal edilmesinden sonra her iki Azerbaycan halkının birbirlerine duydukları özlemi dile getirdikleri şiirlerden oluşmaktadır. Sovyetlerin kurulmasının ardından sınırların tamamen kapatılması sonucunda Hasret Edebiyatı halk şiirinden yazılı şiire geçmiştir. Hasret Edebiyatında Aras nehri ana motif olarak ele alınmış ve Kuzey Azerbaycan’da Süleyman Rüstem Güney Azerbaycan’da ise Şehriyar onun en büyük temsilcileri olmuştur.  İran’da Türkçe yazma temayülünün güçlenmesiyle Türkçe bazı kitaplar yayımlanmıştır. Pehleviler döneminde yayımlanmış olan Türkçe kitapların büyük kısmını şiir ve halk edebiyatına ait eserler oluşturmaktadır. 1943 yılında A. Müçtehidi’nin 2500 Türkçe deyim ve atasözünü içeren eseri yayımlandı. 1953’te Ali Tebrizli, Dâstân-i Aslî ve Kerem kitabını,  ardından da Şah İsmayıl adlı tarîhî romanını yayımlattı. 1960 ve ondan sonraki yıllarda Tebriz’in Firdevsi yayınevi tarafından  Şehname’nin Türkmen Türkçesine tercümesi ve Muhtar Nâme, İskender Nâme ve Rüstem Nâme gibi Türkçe eserler yayımlandı. H.M. Savalan, 1962 ve 1964 yıllarında Terânehaye Torki (Türkçe Şarkılar)adlı iki ciltlik halk türküleri kitabını yayımlattı. M. A. Ferzane, 1963’te Bayatılar kitabını, 1964’te  ise yukarıda anılan Mebâni-ye Destûr-e Zebân-e Azerbaycanî eserini neşretti. M. M. İtimad’ın 1957’de Gelinler Bezeği, 1965’te ise 400 beyit ve 4000 sözcükten oluşan Nisab-I İtimad veyahut Kitab-i Lügât-i Manzum (Manzum Sözlük) adlı Farsça-Türkçe manzum  sözlüğü Tahran’da yayımlanmıştır. Ayrıca onun Çarşamba Bazarı, Gül Gonçası, Munazireyi Edebî (Edebî  Tartışma / Şiirleşme),  Ayine-yi Ahlâk(Ahlak Aynası), Bedregetü’l-Sebyan, Mizanu’l-İnşa, Elifba-yi Cedid (Yeni Alfabe),Tuhfet’ül Sebyan gibi eserleri bu dönemde yayımlanmıştır. 1965 yılında Selamullah Cavid’in Nemuneha-yi Ez Folklor-i Azerbaycan (Azerbaycan Folklorundan Örnekler) eserinin birinci cildi ve 1979’da Devrimden hemen sonra da onun ikinci cildi, 1966’da Samed Behrengi ve Behruz Dehgan’ın birlikte topladıkları Folklor-e Azerbaycan (Azerbaycan Folkloru), Kısseha-ye Azerbaycan (Azerbaycan Masalları),    Pâre Pâre eserleri,1967’de Peymayi ve Firuz Heyet’in Farsça-Türkçe (Türkiye Türkçesi) ve Türkçe-Farsça sözlükleri ve 1968-1978 yılları arasında ise H. Sadik’in Mecmue-ye Vâkif (Vakif Mecmuası), Aşıklar, Asâri Ez Şoara-ye Azerbaycan(Azerbaycan Şairlerinin Eserlerinden Örnekler), Sayalar, Makalat-e Felsefi-ye M. F. Ahundov (M. F. Ahundov’un Felsefî Makaleleri) adlı eserleri yayımlanmıştır. Dilbilgisine ait yazılmış olan eserler arasında S. Cavid’in 1964’te yayımladığı Hodamuz-i Zeban-i Azerbaycanî ve Farsî (Azerbaycan ve Fars Dillerinin Kendi Kendine Öğrenme Kılavuzu) eseri daha çok günlük konuşma konularını içermektedir. Ayrıca Heyran Hanım’ın eserleri, Fuzuli’nin Leyli ve Mecnun eseri, H. Kerimi Meragei’nin Rengareng adlı 5 ciltlik şiir kitabı ve onlarca Türkçe manzum eser bu döneme ait yayınlar içerisinde yer almaktadır (Heyet 2001: 270, V. Mustafayev 1991).
İran’da Fars milliyetçiliği 19. yüzyıldan günümüze kadar ideolojik biçim ile gelmiştir. Fikrî temellerini daha çok Fars olmayan grupların attığı Modern Fars Milliyetçiliği, 1924’te Kaçar Hanedanının devrilmesiyle iktidara gelmiş ve Pehlevîler döneminde hakim ideoloji olmuştur. Fetheli Şah’ın oğlu Celaleddin Mirza-ye Kacar, S. Hasan Takîzade, H. Kazımzade İranşehr-e Tebrizî, Mahmut Afşar, S. Ahmet Kesrevî, E. Azad Merageî, Taki Arânî, Timurtaş, D. Rızazade Şafak gibi Türkler ve Mirza Melkum Han (Ermenî),Melikü’l-Şuarâ-e Bahar (Gürcü asıllı), M. Ali Furûgi (Yahûdi asıllı) gibi diğer etnik gruplara mensup kişiler İran’da Fars milliyetçiliğinin öncülerinden olmuşlardır (Heyet, 2002: 20). Pehlevî rejiminin uygulamalarına dayanak yaptığı Azerî Yâ Zebân-e Bâstân-e Azerbaycan (Azeri veyahut Azerbaycan’ın Eski Dili) 1921 yılında Ahmet Kesrevî tarafından yazılmıştır. Kesrevî bu eserinde Türklerin Arî ırkından olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Azerbaycanlıların Türk olmadıkları Azerî adlı ayrı bir ulus oluşturduklarını ifade eden Kesrevi’ye göre Azeriler Selçukluların İran’a gelmesiyle özellikle de Safevîler zamanında Türkleşmişlerdir.
Modern Fars milliyetçilerinin esas amacı diğer etnik grupların Farslaşmasına yöneliktir. Fars milliyetçilerine göre Azerbaycan Türkleri sonradan Türkleşmiş olan Türkçe konuşan bir halktır. Sovyetler Birliğinin “Türk Dilli Halklar” görüşü ile İran Pehlevî idaresinin bakışının benzerliği dikkat çekmektedir.
Taki Arâni, Azerbaycan yâ Yek Mesele-ye Heyâti ve Memâti-ye İran (Azerbaycan yahut da İran’ın Ölüm ve Kalım Meselesi) adlı yazısında Azerbaycan halkının “doğu vahşileri” ve “kan içen Moğollar” tarafından Türkleştirildiklerini yazdıktan sonra Azerbaycan’da Türkçenin yok edilmesi ve Farsçanın yaygınlaşması için İran devletine şöyle bir teklifte bulunmaktadır:
“...Özellikle Maarif Bakanlığı’nın o bölgeye çok sayıda Fars dili öğretmeni göndermesi ve ucuz fiyata hatta bedava olarak Farsça kitap, gazete ve makale yayması gerekmektedir. Azerbaycan gençlerinin de fedakarcasına Türkçe konuşmaktan vazgeçmeleri gerekiyor.” (Afşar 1989: 126-133).
Mahmut Afşar, Yegânegi-ye İraniyan ve Zebân-e Farsî (İranlıların Birliği ve Fars Dili) yazısında Türkçenin İran’da yabancı bir dil olduğunu  söyleyerek onu çağrılmamış misafir ve rahatsız edici bir unsura benzetmekte ve Azerbaycan’ın herhangi bir okul veya üniversitesinde Türkçenin 5 dakika olsun bile okutulmasına karşı olduğunun altını çizmektedir (Afşar 1989: 288-289). Cevat Şeyhulislami ise Zebân-e Farsî Neşân-e Vâlâ-ye Melliyet-e İranî (Fars Dili İranlılığın Üstün Simgesi) adlı makalesinde şöyle yazıyor:
“...Yerel diller içerisinde, Türkçenin Azerbaycan’da (Türkiye ile sınırı olan eyalette) haddinden fazla yayılması ve Arapçanın Hûzistan’da (Irak ile sınırı olan eyalette) çok fazla yaygınlaşması gözardı edilmeyecek iki büyük tehlikedir. Çünkü bu iki yerel dil, Kürtçenin aksine olarak, eskiden İran’I, parçalamak isteyen Panturanist ve Panarabistler tarafından suiistimal edilmiştir.” Müellif sonra Türkçe ve Arapçanın konuşulduğu bölgelerde Farsçanın yayılması için çok ilginç bir teklif ileri sürüyor: “Azerbaycan, Zencan ve Hûzistan’ın küçük yaşlı çocuklarını Avrupa’daki gençlerin mübadelesi sisteminde olduğu gibi, Farsça konuşan saygılı Fars ailelerinde bir iki yıl misafir olarak kabullenmekle, Farsçanın bu yaş grubu (12-16) içerisinde yayılmasına yardım edilmelidir (Afşar 1989: 441-467). Rıza Şah’ın başbakanı, öğretmeni ve İran’da modern Panfarsismin kurucularından olan M. Ali Furûgi, Ankara’da Büyükelçi olduğu dönemde Şah’a ve İran Dışişleri Bakanlığına gönderdiği mektupta İran’da alfabenin değişmemesi gerektiğini şu nedenlerle açıklamaya çalışıyordu: “Son zamanlarda Türkler alfabelerini değiştirip Latin alfabesine geçtiler. Dolayısıyla da onların İran Türkleriyle olan kültürel ilişkileri kesilmiş oldu. Eğer İran’da da Latin alfabesine geçersek onların ilişkileri yeniden kurulur ve bu da İran için büyük bir tehlike oluşturur.” Mektubunun diğer kısmında ise İran’daki azınlıkları tehlikeli  unsurlar olarak değerlendirmektedir: “İran’da Yahûdi, Ermeni ve Asuri gibi az nüfuslu ve tehlikesiz azınlıklar vardır. Ancak Türkler, Kürtler ve Araplar büyük nüfusa sahip tehlikeli azınlıklardırlar. En tehlikelisi ise Türklerdir ve devletin bunu her zaman göz önünde bulundurması gerekir.”(Heyet 2002: 16).
12 Şubat 1979’da kurulan İran İslam Cumhuriyeti geçmişte Şah yönetiminin etnik ve kültürel asimilasyonuna uğrayan başta Türkler olmak üzere, Fars olmayan halkların talepleriyle karşılaştı.    İlk dönemlerde bu halklara bazı idarî ve kültürel hakların verileceği yönetim tarafından ifade edilmiştir.1979’da Tahran Üniversitesi’nde İran Hukukçular Cemiyeti’nin davetiyle “İran kavimlerinin kültürel sorunları ve İran İslam Cumhuriyeti Anayasası” konusunda İran’ın çeşitli etnik ve siyasî gruplarının da katılımıyla gerçekleşen toplantıda, hazırlanmakta olan İran Anayasası’nın değişik ilkeleri ele alınmıştır. Bu toplantıda Azerbaycan Cemiyeti tarafından Prof. Dr. Cevat Heyet, Prof. Dr. Hamit Nutki ve Dr. H. Katibi Anayasa’ya “okul eğitimi 4. sınıfa kadar ana dilinde ve ondan sonra ana dili ve Fars dillerinde olacaktır” ve “Radyo-televizyon ve bütün kitle iletişim araçları kavmî, yerel ve millî kültürün geliştirilmesine hizmet edecektir” maddelerinin eklenmesini istemişlerdir (Nutki 1979: 12-13). Buna benzer talepler İran’daki Arap, Kürt, Beluç, Türkmen ve Gilekler tarafından da ileri sürülmüş, özellikle Kürtlerin çıkışları bu dönemde bastırılmıştır. Muhtariyet talepleri rejime ve ülkeye yönelik bölücü bir hareket olarak nitelendirilmiştir. İran Anayasasının 19. maddesinde bütün kavimlerin eşit haklara sahip oldukları belirtilse de 15. maddede Farsça resmî ve zorunlu dil statüsüne sahip, Türkçe ve diğer dillerin okullarda öğretilmesi ise sanki devletin görevi değilmiş gibi serbest bırakılmıştır. İran Anayasasına göre, “İran’ın resmî ve ortak dili Farsçadır. Bütün resmî belgeler, yazışmalar, metinler ve ders kitapları bu dil ve bu alfabeyle olmalıdır. Fakat, yerel ve kavmî dillerin basında ve kitle iletişim araçlarında kullanılması ve onların edebiyatlarının Farsçanın yanında okullarda öğretilmesi serbesttir” (Kânûn-e Esâsî 1991: 26-27).
İran İslam Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında Türkler etkin rol oynamışlardır. 1978    Şubatının 18-19’unda Tebriz’de meydana gelen ayaklanma Şah rejiminin yıkılmasına önemli darbe indirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda Türklere nisbî özgürlük gözlenmektedir. Bu yıllarda Türklerin kurduğu bazı siyasî ve kültürel cemiyetler ortaya çıktı. Azerbaycan Demokrat Partisi ilk olarak faaliyete başlamış, Azerbaycan gazetesi ve dergisi yayın organı olarak hizmet vermiştir. Ancak bu kısa ömürlü olmuş, 1980 yazından itibaren faaliyetine son verilmiştir.
1979 Şubatında Ayetullah Şeriatmedâri taraftarlarının kurduğu Halk-I Müselman (Hezb-i Cumhuri-ye Helg-i Moselman-i İran) Partisi birçok şehirde teşkilatlanmıştır. Yayın organı Farsça yayın yapan Halk-i Müselman gazetesidir. 1979 Aralık ayında Tebriz isyanı bahane edilerek parti kapatılmış, Şeriatmedâri ev hapsinde gözetim altında kaldıktan bir süre sonra vefat etmiştir.
İran İslam Cumhuriyeti’nin belli bir dönemlerinde liderlik, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve ordu başkanlığı gibi önemli makamlar hep Türklerin elinde olmuştur (S. A. Hâmeneyi; Lider ve eski Cumhurbaşkanı, E. Benisadr; ilk Cumhurbaşkanı, M. H. Mûsevi; eski Başbakan, Mûsevi Erdebilî; Adliye Bakanı, Safevi Devlet Muhafızları Ordusu Başkanı vs.).     
1979’da Şah rejiminin devrilmesi ve İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Türklerin sahip olduğu nisbî bir hürriyet ortamında birden bire Türkçe matbuat ve kitapta bir patlama yaşanır. Onlarca gazete ve dergi ana dili ile yayın yapmanın heyecanı ile ilk yıllarda millî şuuru kuvvetlendirici yazılara ağırlık vermiştir. Devrimden hemen sonra kurulan Tebriz Şairler ve Yazarlar Cemiyeti 1980’li yılların başında yayın organı  Ülker dergisinde devrimi öven yazılara Türk dilinde yer veriyordu. Yine bu yıllarda Tebriz’de Genç Şair ve Yazarlar Cemiyeti Genclik adlı yayın organı ile aynı doğrultuda yayın yapmaktaydı. 1979 Nisanında Tahran’da kurulan Azerbaycan Şairler ve Yazarlar Cemiyeti 1981 Şubatında     Güneş mecmuasını çıkarmıştır. 1979 Martında Tahran’da faaliyete başlayan Azerbaycan Medeniyeti Cemiyeti ünlü şair  Habib Sahir’in öncülüğünde kurulmuştur. Yoldaş, İnkılap Yolunda, Yeni Yol ve birçok dergi, İran Türklerinin sorunlarını ve taleplerini ele alan yazıların yanı sıra, Marksist görüşlere yer verdiğinden zaman zaman rejim tarafından kapatılmıştır. Adı geçen dergilerin çıkarılmasında Hüseyin Düzgün’ün hizmetleri büyüktür.
Tahran’da Azerbaycan meselelerini araştıran bir grup Çenlibel gazetesini çıkarmıştır. Hiçbir grup ve partiyle ilgisi olmayan bazı dergiler de bu dönemde yayımlanmaya başlamıştır. Cevat Heyet’in öncülüğünde çıkan Varlık, Tebriz’de yayınlanan Dede Korkut dergileri ve Furûg-i Azadi gazetesinin ünlü şair Yahya Şeyda’nın denetimindeki Türkçe bölümü Türk  kültürü yolunda önemli görevler görmüşlerdir. 50 yıllık Pehlevî idaresi yayın yapmanın açlığı içinde onlarca dergi, yüzlerce kitap neşrini devrimin ilk yıllarında gerçekleştirdiler. Yukarıda ismini saydığımız dergi ve gazetelerin dışında bir kısım Türkçe ve Farsça çıkan bazı dergi ve gazeteler ise Tebriz’de Odlar Yurdu, Ulduz, Araz gazetesi, Molla Nesreddin, Dede Korkut dergileri, Sarab’da Veten Uğrunda gazetesi, Tahran’da Azadlık, Koroğlu, Azerbaycan’ın Sesi dergileridir. Bu dergilerin tamamına yakını 1979-1980 yılları arasında neşredilmiş bir çoğu birkaç sayı çıkabilmiş, bazıları maddî sıkıntılardan dolayı, bir kısmı ise İran yönetimi tarafından çeşitli bahanelerle kapatma yoluna gitmiştir. Varlık dergisi zamanımıza kadar yayınını sürdürmüştür.  Devrime kadar İran Türkleri arasında ana dillerinin kullanımının yasak edilmesi neticesinde okuma yazma bilenlerin az olmasını dikkate alan bazı parti ve cemiyetler gazete ve dergi neşretmenin yanında Türkçenin öğretilmesine ve yazılmasına yönelik kurslar açtılar. Tebriz evlerinde Türkçe dilbilgisi kurslarının açılmasında  M. T. Zehtabi’nin büyük rolü olmuştur. Tahran ve Kum üniversitelerinde ise C. Heyet Türk dili ve edebiyatı tarihi alanında, H. Nutki dilbilgisi, M.A. Ferzane Azerbaycan halk edebiyatı ve H. Sadik dilbilgisi sahasında, Azerbaycanlı öğrencilerin açtıkları özel kurslarda Türkçe ders veriyorlardı. Son yıllarda da İran’ın birçok üniversitesinde (Tahran üniversiteleri, Tebriz, Urmiye, Erdebil,Reşt, İsfahan, Şiraz, Zencan, Kerec vs.) öğrencilerin kişisel girişimiyle Türkçe kurslar açılarak A.Sarrafi halk edebiyatı ve folklor ağırlıklı dersler verirken, İ.Refref, İ. Hadi, Daşkın, İmami, T. Hudâyi, H. Gamberpur, H. Râşidi, M.R. Heyet vd. tarafından Türkçe öğretimi gerçekleştirilmiştir. İran İslam Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında İran Türkleri Tebriz Tiyatro Cemiyetini kurmuş, Arşın Mal Alan, Meşedi İbad gibi meşhur eserler sahnelenmiştir. Tebriz’de her hafta sonu âşıkların saz çalıp şiir söylemeleri uzun sürmemiş 1980 yılının sonlarına doğru bu faaliyetler İslâma aykırı görülmüş ve yasaklanmıştır (Tagıyeva 1991).
1980 yılından itibaren Türk aydınları arasında kullanılan Arap alfabesi ıslah edilerek Türkçeye uygunluğunun sağlanması yolunda bazı adımlar atılmıştır. Bu konuda Hamit Nutki alfabe üzerinde çalışan diğer âlimlerin (K. Meşruteçi, H. M. Savalan, M. T. Zehtabi, B. Behzadi vs.) de görüşlerini dikkate alarak Arap alfabesini Türkçeye uygunlaştırmaya çalışmış, Farsça ve Arapçada olmayan ö, ı, ü gibi sesler için bazı harfler ve işaretler ekleyerek, tespit ettiği yazı kurallarını Varlık dergisinde uygulamıştır. Hamit Nutki’nin bu çalışmaları İmla Kılavuzu veya Yazı Kâideleri adıyla hem Varlık’ta hem  de ayrıca kitap şeklinde yayımlanmıştır. 2000-2001 yıllarında Arap alfabesinin yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı duyulunca Tahran’da iki ayrı Ortografi Semineri gerçekleşmiştir. Dr. Cevat Heyet’in başkanlığında ve Varlık, Nevid-i Azerbaycan, Şems-i Tebriz, Erk, Çiçek, Mehd-i Azâdi, Avâyi Eredebil gibi birçok gazete ve dergi temsilcileri ile birlikte Çiçekler Kuruluşu, Mişov Kültür Derneği, Güney Medeniyet Ocağı, Endişe-yi No Yayınevi, Sâbir Derneği ve Azerbaycan Biliyurtlular Toplumu temsilcilerinin ve onlarca yazar ve şairin katılımıyla gerçekleşen bu toplantıda alfabenin adı, ünlü ve ünsüzlerin yazılışı, diftonglar, hemze, birleşik kelimeler ve bu gibi konular ele alınmış, ilmî heyet tarafından hazırlanan tasarı katılımcılara dağıtılmış ve alınan neticeler gizli oylama yoluyla seçilmiş olan 3 kişilik bir komisyon (Behzad Behzadi, A. Sarrafi, M. R. Heyet) tarafından değerlendirilmiştir(Türk Dili Yazı kuralları 2001). Seminerin sekreteri (kâtibi)    İbrahım Refref’in her iki seminerin geçirilmesinde büyük hizmeti olmuştur.
1979’dan günümüze kadar İran devleti tarafından gerçekleşmiş olan tek Türkoloji semineri 1987’de Tebriz Üniversitesinde Azerbaycan Türkçesi ve Edebî Dil Üzerine Araştırmalar adı altında düzenlenmiştir. İran Kültür Bakanlığı’nın Doğu Azerbaycan Eyaletindeki Genel İdaresince düzenlenen bir günlük bu seminerde Tebriz Üniversitesi rektörü Dr. Seyflu, Türkçe Araştırma Merkezinin açılacağına karar verildiğini ve üniversitelerde Türkçe bölümlerin açılması gerektiği konusunda Radyo ve Televizyon Dairesi tarafından Yüksek Kültürel Devrim Konseyi’ne mektup gönderildiğini belirtmiştir. Seminer’de Dr. Yesrebi İslam’da ırk, soy ve dil ve Dr. C. Heyet  Azerbaycan Türkçesinin Tarihi, Dr. Hamit Nutki Genel Azerbaycan Türkçesi,Yazı Dili-Bedii Türkçe konularında tebliğ sunmuş Şehriyar ise Türkçe şiir okumuştur (Varlık 1987: 3-5). 
Onlarca Türkçe kitap ve derginin yayımlanması ve devlet tarafından bir Türkoloji seminerinin yapılması İran’da Panfarsistlerin sert tepkisine neden olmuştur. Dr. Cevat Heyet’in 1985 ve 1986 yıllarında yayınlattığı Tarih-e Zeban ve Lehcehâ-ye Torki (Türk Dili ve Lehçelerinin Tarihi) kitabı resmî teşekkür mektuplarıyla Cumhurbaşkanı S. A. Hâmeney ve Başbakan M. H. Mûsevi’nin beğenisini kazanıp Türk dili ve kültürüne büyük bir hizmet gibi değerlendirilse de Panfarsistler tarafından İran’ın parçalanması yolunda atılan tehlikeli bir adım olarak nitelendirilmiştir. İran Panfarsistlerinin önde gelen simalarından olan Nasrullah Purcevadi, 1987’de yayınlattığı    İran-e Mazlum adlı makalesinde “...Konya’ya ilk yolculuğum olmasına rağmen her şey benim için tanıdıktı. Yalnız mezar sahibi değil, hatta oranın binası, oradaki bütün eşyalar özellikle de çiniler, tabelalar ve duvarları süslemiş olan kumaşlar benimle benim dilimde konuşuyorlardı. Fakat mezarlığın dışında her şey benim için yabancı gözüküyordu. Konya halkının dili ve yazısı 750 yıl önce yaşamış Mevlana’ya ne kadar yabancı idiyse benim için de bir o kadar yabancıydı. Türkler de benim gibi Mevlana’yı kendilerinden biliyorlardı, ama benim aksime onlar Mevlana’dan değillerdi...” diyerek Konya yolculuğunu bu şekilde anlattıktan sonra Cevat Heyet’in adı geçen kitabını sert bir dille eleştirmiştir. Ona göre C. Heyet’in amacı Azerbaycan okullarında Farsçanın yerine Türkçenin okutulması ve ders kitaplarının Türkçe yayınlanması gerektiğini İran İslam Devletine kabullendirmektir (N.Purcevadi 1987). N. Purcevadi,  Cevat Heyet’in kitapta yazdıklarını istediği gibi tahrif ederek onu ve onun gibi düşünenleri Pantürkist, bölücü ve Kuzey Azerbaycan ve Türkiye yanlısı olarak göstermeye çalışmıştır: 
Büyük tepki ve teşviklere neden olan bu makale, İran’da Panfarsistlerle Türkçenin resmileşmesini isteyenler arasındaki çatışmaları şiddetlendirdi. N. Purcevadi, dergisinin bir sonraki sayısında Bâz Hem Derbâre-ye İran-e Mazlûm (Yine de Mazlum İran Hakkında) adlı bir makalede Cevat Heyet’i İran’ın bütünlüğüne karşı  çıkmakta ve Anayasa’yı bozmakta suçlamış ve daha sonra hem C. Heyet’in cevabını hem de onun lehinde ve aleyhinde yazılmış mektupları nakletmiştir. Purcevadi ikinci yazısında, Heyet-i Türkçe’nin İran’da resmi bir dil olmasını suçlar (N. 1987).
Dr. Cevat Heyet İran-e Mazlum makalesine yazdığı sert cevapta, Purcevadi’nin cümleleri istediği gibi değiştirdiğini anlatıp onları düzelttikten sonra suçlamaları yanıtlamıştır; 
“Batı hayranlığının moda olduğu Şah döneminde Tahran mağazalarının %50’den fazlasının adı yabancı kökenli olduğu hâlde Türkçe bir isim yasak olup bir kitapta Türkçe bir kelime görülseydi Şah memurları tarafından basılışı durdurulurdu ve o kelime çıkarılmayıncaya kadar yayınlanmasına izin verilmezdi. Pehlevi rejimi komünizm ve Sovyetlerden daha çok Türk ve Türkçe düşmanı idi. O yüzden de İran’a karşı içinde bir kelime bile bulunmayan Türkçe kitapların yakıldığı dönemde Tûde Partisi’nin komünizmle ilgili kitapları serbest bırakılmıştı... Yazar (Purcevadi), Türkçeyi komünizm ve pantürkizmin yayılma aracı gibi göstermeye çalışıyor ve çelişkili bir şekilde beni bir yerde Pantürkist, diğer yerde ise komünist adlandırıyor ve makalesinin 10. sayfasında da bana müslüman İranlı diye hitap ediyor. O ve onun fikirdaşları pantürkizmin anlamını bilmediklerinden dolayı Türkçeyi seven veya onun edebiyatını bilen herkese pantürkist diyorlar. Onlara göre pantürkistle Türkolog aynı anlamı taşımaktadır.”  
Cevat Heyet’in cevabının hemen ardından M. S. İmzalı bir Türk de, “Farslar Moğol Neslindendir” adlı bir yazıda Purcevadi’yi sert bir şekilde eleştirir. 
İkinci mektup yine M. S. imzalı bir Türk tarafından yazılmıştır. Purcevadi’yi savunan yazısında müellif, kendisinin Türk olduğunu ve gençliğinde Azerbaycan Demokrat Hükümeti’nin taraftarlığını yaptığını fakat, bugün pişmanlık duyduğunu yazmaktadır. Ona göre Azerbaycan halkı bir kez bu sürece sokulmuştur ve bugün çok daha dikkatli olması gerekir. Kasım Türkan Çin ve güneş yurdundan Avrupa’nın kalbine dek başlıklı yazısında “Biz Türkler tarihler yaratan muhteşem bir milletiz. Güneş yurdu ve Çin’den Avrupa’nın merkezine kadar bir kemer gibi yer küresini çevrelemişiz. Bizim çok eski bir dilimiz ve zengin bir kültürümüz vardır” diye Cevat Heyet’in kitapta yazdıklarının tamamen gerçeklere dayandığını ve ona karşı düşüncelerin şovenizm ürünü olduğunu belirtmiştir. A. S. Avrin adlı başka bir yazar Azerbaycanlıların aslen Türk olmadıkları fikrini savunduğu mektubunda Cevat Heyet’I Türk-Fars savaşı başlatmakla suçlamaktadır. O şöyle yazıyor:  “...İnkâr edilmez bir gerçek şu ki, kaç yüzyıl bundan önceden Azerbaycan’ın yerel dili Farsça ve Azerîceyle karışık bir Türkçeye çevrilmiştir. Fakat bu Türkçe, müellifin Varlık dergisinde yazdığı ve resmî yerlerde konuştuğu galiz Türkçe değildir”. Avrin, mektubunun devamında Panfarsismin hizmetinde olan A.Kesrevî, A. Kâreng, M. Edip Tûsi, N. Nâtik, M. Murtezevî, M. Nevvabî, Sadık Kiya, İ. Rıza, Y. Zuka ve Rahimzade Melek gibi Türk düşmanlarının eserlerinden faydalanmadığından dolayı Tarih-e Zeban ve Lehceha-ye Torki kitabını bilim dışı ve siyasi amaçlarla yazılmış bir eser olarak değerlendirmeye çalışıyor. O C. Heyet’in “Türk dilinin adının Azerbaycan kelimesiyle değiştirilip onun Azerbaycan’la sınırlandırılması hükümetin hilesi ve yaygın bir hatadır. Geçen 50 yılda hükümet adamları ve gerici alimler Azerbaycan’ı  tamamıyla farklı bir millet ve onun dilini de Türkçeyle hiçbir ilişkisi olmayan ayrı bir dil olarak göstermeye çalışmışlar” sözünü şiddetle eleştirerek böyle sözlerin bilimsel bir kitapta değil, siyasî partilerin beyanatında söylenmesi gerektiğini yazmıştır. Ona göre, Varlık dergisini okumayan hiçbir Azerbaycanlı “göçebe Oğuz kabilelerinin masalları arasındaki tanınmamış Dede Korkut adını tanımaz. Bu gibi yabancı adları Rüstem, Gûderz, Giv, Bijen vs. gibi tanınmış adlarla değiştirmek ayrılıkçılıktan başka bir şeydeğildir” (N. Purcevadi 1987). Dergide yer alan son mektup Azerbaycanlı olduğunu yazan Tahran’dan Z. Rahim tarafından gönderilmiştir. Azerbaycan Demokrat Hükümeti döneminde Pişeveri ve onun kurduğu devlete karşı mücadele ettiğini yazan Z. Rahim, kitabı okuduktan sonra Türkçeyi savunma adı altında siyasî amaçlar gütmekten ve dolayısıyla da tehlikeli oyunların bir daha tekrarlanmasından korktuğunu da gizlememektedir (N. Purcevadi1987).
Güney Azerbaycan’da Türkçe yayın yapan radyo ve televizyon bulunmasına rağmen tüm okullarda eğitim Farsça yapılmaktadır ve tüm resmî işler resmî dilde gerçekleştirilmektedir. İran’ın içinde bulunan etnik grupların komşu devletlerdeki soydaşlarıyla yakın kan ve dil bağları bulunmaktadır. 1991’de bağımsızlığını kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti ile İran arasında ilişkiler sorunludur. Güney ve Kuzey Azerbaycan arasındaki ilişkilerin genişlenmesi ve dolayısıyla da İran’da Türklük ve Azerbaycanlılık şuurunun artması iki devlet arasındaki münasebetleri etkileyen en önemli faktördür. 
İran’ın bünyesinde yer alan ve özellikle Azerbaycan ve Türkmen Türklerinden oluşan Türk unsurları, bu ülkenin Türk Cumhuriyetlerine yönelik tutumunda sorunlar meydana getirmektedir (Erol 2002: 66-75). Kafkaslarda İran’ın politikasını belirleyen hususlar Türkiye ve Rusya’nın bölge politikalarıyla Azerbaycan’ın yönelimleri olagelmiştir. Kafkaslarda İran’ın Türkiye’nin lehine olacak gelişmelerden kaygılandığı, bunun aynı kaygıyı taşıyan Rusya ile konjonktürel bir uzlaşmaya yol açtığı ifade edilebilir. İran’da nüfusun büyük bir bölümünü (neredeyse yarısını) oluşturan Güney Azerbaycan’ı Kafkaslar konusunda belirleyici kılan, Güney Azerbaycan meselesinin gelecekte alacağı boyuttur (Sarıkaya 2002: 31). Bu gelişmeler başta Azerbaycan Cumhuriyeti olmak üzere İran, Türkiye ABD ve Rusya’nın bölgesel politikalarını şekillendirmektedir. 
İran Türk aydınlarını ilgilendiren siyasî olayların başında, Karabağ Meselesi gelir. Karabağ’daki kanlı olaylar ve Kuzey Azerbaycan topraklarının %20’sinin Ermeni güçleri tarafından işgali, İran Türklerini birleştiren, onlarda millî birlik hissi uyandıran en önemli faktörlerden biri olmuştur. Karabağ sorunu tamamıyla siyasî bir mesele olmasına rağmen,  İran Türk aydınlarının her zaman açık şekilde  itirazıyla karşılaşmıştır. Karabağ şehitlerine yas törenleri düzenlenmiş, İran İslam Cumhuriyeti devletinden Karabağ müslümanları için yardım talep edilmiş ve hatta gönüllü asker olarak Ermeni işgalcilere karşı savaşa hazır oldukları İran devlet adamlarına yazılan mektuplarla bildirilmiştir. 1993 yılında Dr. Cevat Heyet ve Varlık dergisi yazarlarının teşebbüsü ve onlarca bilim adamı, iş adamı, hekim ve yazarın imzasıyla İran İslâm Cumhuriyeti lideri Ayetullah Hameney’e gönderilen açık mektupta, İran devletinin Karabağ sorununa gösterdiği ilgi ve kaçkınlara yaptığı yardımdan dolayı teşekkür edildikten sonra, dünya Müslümanlarına karşı başlatılan yeni Haçlı seferleri hatırlatılarak bölgede ikinci bir İsrail devletinin kurulmasına izin verilmemesi ve Bosna Müslümanlarına olduğu gibi Karabağ müslümanlarına da yardım amacıyla “Azerbaycan Haftası” ilan edilmesi istenmiştir.  
Aynı yılda Dr. Cevat Heyet, talebelik zamanından tanıdığı Türkiye Cumhur başkanı Süleyman Demirel’e Karabağ sorununun bir an evvel çözülmesi ve Azerbaycan topraklarının işgalci Ermeniler’den kurtarılmasına yardım etmesi için mektupla müracaat etmiştir. Varlık dergisinde de yayınlanan bu mektubun bir kopyasının İran Dışişleri Bakanı Dr. A. Vilayeti’ye gönderildiği de belirtilmiştir (Heyet. 1994). Bu mektup, İran basınında sert tepkilerle karşılaşmıştır.
Dr. Cevat Heyet’in yürek ağrısıyla yazdığı mektup, İran’da bazılarını rahatsız etmiştir. Türkiyeli ve ana dilinin Türkiye Türkçesi olduğunu, İran’da mikrobiyoloji ve bakteriyoloji alanında  çalıştığını yazan M. Süphandağlı Keyhan-i Havayi gazetesinde (31.08.1994) yayınlattığı cevapta C. Heyet’I laik bir devletten yardım ummakla suçlamaktadır. Bu yazı Azerbaycan Türkçesine de çevrilmiştir (Yol Dergisi, Temmuz-Ağustos 1994). 
Mozaik bir etnik yapıya sahip olan İran, çağdaş tarihte sürekli etnik sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Etnik istekler ve hareketlilikler merkezî devletin zayıfladığı her zaman kendini göstermiştir. Güney Azerbaycan’da ve İran’ın birçok bölgesinde millî istekler dile getirilmiş ve Hâtemi’nin sivil toplum  çerçevesi içinde etnik grupların sorunlarını çözme isteği her gün artmıştır.
1997’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “İran bütün İranlıların” sloganıyla  büyük oranda oy kazanan Hâtemi, verdiği sözleri tutamayınca ikinci seçimde birçok oyu kaybetmiştir.   
8 Haziran 2001’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine Türkler arasındaki katılımın oranı düşüktür. %60 oranındaki katılımda Hatemi’ye %80 civarında oy çıkmıştır (Bayır 2001: 5-19). 8 Haziran 2001 cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Hatemi’ye bir dilekçe yazan bir grup Azerbaycan milletvekili, akademisyen ve entelektüel “İran’ın sadece belli bir gruba değil, tüm İranlılara ait olduğunu hepimiz kabul etmek zorundayız” diyerek eğitim ve yayında ana dillerine daha fazla hak verilmesini talep ettiler.
Güney Azerbaycan Türkleri kendilerini genellikle Türk diye adlandırırlar. Ana dilleri için önceleri Türkî kelimesi kullanılırken, Kuzey Azerbaycan’ın etkisiyle bazı şahısların “Azerbaycanca, Azerî, Azerbaycan dili” terimlerini kullandığını görmekteyiz. Varlık dergisinin sahibi Dr. Cevat Heyet dergide yayımladığı makalelerinde Azerbaycan dili, Azerbaycanca ve Azerî terimlerinin 1936’ya kadar kullanılmadığını ve o tarihten itibaren Stalin’in emriyle uydurulduğunu söylemektedir.  M. R Heyet “Şairlerimiz bizi ve dilimizi néce adlandırırlar” adlı yazısında 12. yy. şairi Genceli Nizami’den 20. yy. Şairi Şehriyar’a kadar onlarca şairin eserlerinden örnekler vererek ana dilinin hiçbir zaman Azerbaycan dili olarak adlandırılmadığı ve her zaman Türk dili veya Türkî teriminin kullanıldığını ispatlamaya çalışmıştır (M.R. Heyet:1997). Birinci Ortografi Seminerinde “dilimizin adı Türkçedir, fakat diğer Türk lehçeleriyle karşılaştırıldığında Azerbaycan Türkçesi de denilebilir” diye dilin adı ilmî heyet tarafından Türkçe olarak kabul edilmiştir.
1990’larda çok sayıda Türkçe dilbilgisi kitap ve sözlüğün yayınlandığına şahit olmaktayız. Kuzey Azerbaycan’da basılan bir kitabın Güney Azerbaycan’da yayınlanması bu dönemde artmıştır (Hasanov 1992, C. Heyet 1992). 1993’te Tahran’da yayınlanan Abdul Kerim Manzûri Hâmneyi’nin Mokâlimât-i Rûzmerreyi Turki-Farsi (Türkçe-Farsça Günlük Konuşma Kitabı) adlı eseri Türkçe-Farsça konuşmaya yönelik deyim rehberidir. Kitapta Arapça karakterleri Lâtin ve Kiril alfabelerine dönüştürmek için bir tablo yer almaktadır. Kiril alfabesinin de tabloya dahil edilmesi Azerbaycan Cumhuriyetinden gelecek metinlerin okunmasını kolaylaştırma isteğine işaret etmektedir. İran Türklerinin folklor ve halk edebiyatı mahsulleri üzerine de birçok kitap neşredilmiştir (Shaffer 2002). Sözlük alanında çıkan kitapların sayısı son yıllarda artmaktadır. Sözlüklerin tamamına yakını iki dilde özellikle de Türkçe-Farsça’dır. M. Pifun’un 1982’de yayınlattığı yaklaşık 30 bin kelimeyi içerdiği Ferheng-e Azerbaycani-Farsi (Azerbaycanca-Farsça Sözlük) adlı sözlüğünün ardından 1989’da Behzad Behzadi aynı adla yaklaşık 50 bin kelimelik yeni bir sözlük neşretti. Bundan iki yıl sonra İ. Olgun ve C.Direhşan’ın birlikte hazırladıkları Ferheng-e Torki-ye Estanbuli-Farsi  (İstanbul Türkçesi-Farsça Sözlük) kitabı yayımlandı. Kuzey Azerbaycan’da çıkan Azerbaycan Dilinin İzâhlı Lüğeti B. Behzadi tarafından Arap alfabesine aktarılarak 4 ciltte Tahran’da neşredildi. 1985’te Gazi Gonbed, Türkmen Türkçesinin Sözlikini (tek dilde) yayımlattı. Farsçadaki Türkçe kelimelerle ilgili çalışmalar da dikkat çekicidir. Cevat Heyet 1984’te yayımladığı Mükayeset’ül-Lugateyn  (İki Dilin Karşılaştırması) eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırdıktan sonra Farsçada olduğu gibi kullanılan veya o dilde karşılığı olmayan 1700 Türkçe kelime vermiştir. 2000 yılında da A.İrşadifer’in Ferheng-e Vâjegan-e Torki der Zeban ve Edebiyat-e Farsi (Fars dili ve edebiyatında Türkçe kelimeler sözlüğü) eseri ve onun devamında da İ. Hâdi’nin Ferheng-e Etimolojik-e Torki-ye Novin (Yeni Türkçenin Etimolojik Sözlüğü) kitabı yayınlanmıştır. Bu eser bütün kusurlu yönlerine rağmen  İran’da Türkçenin etimolojisi üzerine yapılmış ilk çalışma olduğu bakımından dikkate değerdir. M. S. Nâibi’nin Vâjegân-e Zeban-e Torki Der Farsi (Farsçada Türkçe Kelimeler) eseri de son zamanlarda bu konuda yazılmış eserlerdendir. Bu dönemde Dede Korkut Destanları 5 defa yayımlanmıştır. İlk defa 1979’da M.A. Ferzane tarafından yayımlanan bu eser daha sonar 1999’da H. M. Güneyli tarafından da araştırılarak neşredilmiştir. 3. Neşri çağdaş Azerbaycan Türkçesiyle olup M. R. İsmayılzade’ye aittir. Eserin bir kısmı 1976’da F. Azebdefteri ve M. H. Ekberi tarafından    İngilizceden Farsçaya çevrilmiştir. Kitabın tam çevirisi ise 2002’de Behzad Behzadi tarafından Tahran’da yayımlanmıştır.    İran Türkçesinin Sarfı, İnci Dilim-Edebî Azerbaycan Dilinin Kâideleri (M.T. Zehtabi), Mebani-ye Destûr-e Zebân-e Azerbaycani (M. A. Ferzane), Mukayeset’ül Lugateyn (C. Heyet), Torki Honer Est (Türkçe Hünerdir)(İ. Hadi), Ana Dil ve    Türk Dili  (İ. Refref), Hodâmuz-e Torkemeni (Kendi kendine Türkmence Öğrenme Kılavuzu) (M.Durdi Gazi), Zebân-e Torki-ye Gaşgâi ve Şive-ye Negâreş-e An (Kaşkayi  Türkçesi ve Onun İmla Kuralları)” (M. Merdâni) gibi eserler bu dönemde dilbilgisine ait yayınlar arasındadır. Edebiyatla ilgili çalışmalar arasında en önemlileri şunlardır: Cevat Heyet Azerbaycan Edebiyat Tarihine Bir Bakış I, II, Azerbaycan Şifâhi Halk Edebiyatı, Edebiyatşinaslık, Y. Şeyda Edebiyat Ocağı (Çağdaş Azerbaycan Şairlerinin Antolojisi), H. Rôşen Edebiyat-e Şifahi-ye Merdum-e Azerbaycan (Azerbaycan Halkının Şifahi Edebiyatı), S.Serdariniya Yaddaşti Ber Tarihçe-ye Teatr-e Azerbaycan (Azerbaycan Tiyatrosu Tarihi Üzerine Notlar), A. Tebrizli Dil ve Edebiyat.
A. Sarrafi’ye göre 1979’dan günümüze kadar halk edebiyatıyla ilgili 115 kitap yayımlanmıştır ki, onlardan 90’ı Azerbaycan Türkçesi, 9’u Farsça,10’u Türkmen Türkçesi ve 6’sı ad iki dilde (Türkçe-Farsça) olmuştur (A.Sarrafi 1999: 68). Tarihle ilgili çalışmalar oldukça kısıtlıdır. C. Heyet’in Türklerin Tarih ve Kültürüne Bir Bakış eseri ile M.T. Zehtabi’nin İran Türklerinin Eski Tarihi kitabı dışında yayınlanmış olan eserler daha çok Kuzey Azerbaycan ve Türkiye’de çıkan tarih kitaplarının çevrisidir. Faruk Sümer’in Oğuzlar ve    Safevi Devletinin kurulmasında Anadolu Türklerinin Rolü adlı kitapları Farsçaya tercüme edilerek yayınlanmıştır. Refik Özdek’in Türkün Altın Kitabı adlı eserinin ilk iki cildi Azerbaycan Türkçesiyle neşredilmiştir. Günümüze kadar    İran’da Türk dili tarihi üzerine yazılmış olan en önemli eser daha önce de bahsettiğimiz gibi Cevat Heyet’in    Tarihe Zeban ve Lehceha-ye Torki adlı eseridir. Bu eserin 3. baskısı 2001 yılında yayınlanmıştır. Hikâye ve roman kitapları olarak da Hayat Facıalarından (G.Sabahi), Gara Çuha, Son Nağıl Son Efsane (N. Menzûri), Göy Gurşağı (İ.Hadi), Şaman (Memizede) gibi eserlerden söz edilebilir. İran’da her yıl aşağı yukarı 4000 kitap yayınlanır. Oysa, 1989 yılında Türkçe sadece 150 eser yayımlanmıştır (Cevadi, Bahaduri 1999).
1997’de Hâtemi döneminin başlamasıyla Türkçe dergi ve gazeteler bir birinin ardınca yayımlanmaya başlamıştır. İran Türkleri Farsça eğitim aldıklarından ve bazı konuların Türk olmayan İranlılar tarafından okunmasını istediklerinden dolayı gazete ve dergileri iki dilli Türkçe ve Farsça olarak yayımlamışlardır. Bazı dergilerin tamamen Farsça (örneğin Yaprak dergisi), bazılarının da tamamen Türkçe çıktığı (örneğin Yurt dergisi) görülmektedir. Bu tip yayın organlarının sayısı azdır.    İran Türklerinin çıkardığı dergi ve gazeteler genellikle iki dillidir. Öyrenci adlı dergi Türkçe, Farsça ve İngilizce çıkarken Arap alfabesinin yanında bazen Lâtin alfabesini de kullanmaktadır. İran resmî dairelerinin denetimi altında Kuzey Azerbaycanlılar için yayımlanan Körpü adlı gazete Kuzey Azerbaycan yazı dilini ve Kiril (son zamanlarda Lâtin) alfabesini kullanır. Türkmen Türklerinin Yaprak adlı dergisi ve Türkmen Türkçesiyle çıkan Sahra gazetesi bulunmaktadır. Özellikle son beş yıldır İran’da üniversite öğrencilerinin çıkardığı dergiler dikkati çekmektedir. Tahran, Tebriz, Erdebil, Hoy, İsfahan, Zencan, Merend, Hemedan gibi şehirlerde bulunan üniversite öğrencileri millî şuuru yükseltmek, Türk kültürünü araştırmak ve yaşatmak amacıyla otuz civarında dergi çıkarmışlardır. Araz, Bakış, Baykuş, Birlik, Çağrı, Çiçek, Dan Ulduzu, Erdem, Heyder Baba, Kimlik, Kopuz, Koroğlu, Nesim, Öyrenci, Sav, Seher, Toprak, Ulduz,Yurt, Işık, Ildırım, Barış, Ulkam adlarını taşıyan dergilerin ad olarak seçtikleri kelimelerin Türkçe olması ve sembolik anlam taşımaları da dikkati çekmektedir. Öğrencilerin çıkardığı dergilerde kullanılan dilin Türkiye Türkçesinden bir hayli etkilendiği görülmektedir. Öğrenci, öğretmen, uçak, özel, olay gibi onlarca kelime Türkiye Türkçesinden geçmiştir. Bunda bölgede seyredilen Türkiye televizyonlarının ve Türkçe kitapların payı olduğu kadar, Türkiye üniversitelerinde okuyan İran Türklerine ait öğrencilerin de önemli katkısı olmuştur. Ayrıca Güney Azerbaycan öğrencilerinin yeni Türkçe kelime türetme eğilimlerinin güçlenmesi de dikkati çekmektedir.
Eskiden dârülfünun ve medrese-ye âli denilen kelimeye karşılık olarak     İran’da Farsça dâneşgah ve Kuzey Azerbaycan ve Türkiye’de üniversite kelimesi kullanılmaktayken Güney Azerbaycan’da Özbek Türkçesinde enstitü anlamına gelen bilim yurti kelimesinden türeyen biliyurt terimini kullanmaya başlamışlardır.   Azerbaycanlı “biliyurtlular” toplumunun teşebbüsü ile hazırlanan öğrenci dergilerinin ortak sayısında Dr. M. A. Çehregani öğrencilere hitaben yazdığı“Yolunuz Milletçilik yoludur, tepeden tırnağa kadar milletçi olmalıyız” diyerek onların yayın politikalarını şekillendirmektedir. Aslında öğrenci dergilerinin hepsi Türk milletçiliği, Türkçenin İran’da hakim kılınması, sözlü ve yazılı edebiyatın örneklerinin halka ulaştırılması, Azerbaycanlılık şuurunun uyandırılması gibi konulara yönelmişlerdir. Örneğin, Araz dergisi kendisine geçmişi tanıtmak ve anayasanın 15. ve 19. maddelerinin uygulanmasını sağlamayı en önemli hedef olarak seçmiştir. Barış dergisi “seninle barışmak, seninle sevişmek, seninle öpüşmek ebedî borcumdur menim, anayurdum: Azerbaycan” parolasıyla çıkmaktadır. Çağrı dergisinin ortak sayıda yer alan sayfalarında onun yayın politikası hakkında çok açık bir fikir edinmek mümkündür: “Çağrı’nın geniş kitleler tarafından alkışlanması tuttuğu siyasette, yani milletçilik ve milletleşme sürecimizi ele alan yazılara yer vermesindedir... Bugün hangi ideolojiye sahip olursak olalım siyasî çizgimizin esas istikameti Türkolog ağırlığı ile Azerbaycancılık olmalıdır”. Şehriyar dergisi çıkış gayesini “Biz yalnız öz dilimizi seviyoruz, onun yok olmaması için bir millî vazife olarak dilimizi hıfzetmek kararına vardık. Şehriyar dergisi bu yolda ilk adımdır” diyerek açıklamaktadırlar (Öğrencisel Dergilerin Özel sayısı, 7 Mart 1380).
Milli Kimliğin Şekillenmesinde Varlık Dergisinin Yeri
Varlık dergisinin ilk sayısı Nisan 1979’da Tahran’da yayımlanır. Derginin kurucusu ve başyazarı Dr. Cevat Heyet’tir. Yazı kurulunda ise Cevat Heyet, Hamit Nutki, M.A. Ferzane, G.H. Begdili, H. Memmedzade, T. Pirhâşimi, A. Menzûri Hâmneyi, H. M. Savalan, S. Serdâriniya, A. Muhsini, K.Meşrûteçi Sönmez, A.Kemâli, İ. Hâdi, M. T. Zehtâbi, M. Hesâri, B.Resulvend, M. Rıza Heyet, İ. Refref, A. Sarrafi, H. Râşidi, E. Azâd, H. M.Güneyli bulunmuşlardır. H. Nutki, 12 yıl derginin başyazarı olarak çalışmış, vefatından sonra bu görevi C. Heyet üstlenmiştir. Derginin yazı işleri müdürlüğünü 2001 yılına kadar  M. Rıza Heyet ve ondan sonra da İ. Refref  yapmıştır. M. H. Şehriyar ilk sayıdan itibaren derginin şeref üyesi seçilmiştir. D.İbrahimpur’un ve ondan sonraki yılda M. İskenderi’nin derginin hazırlanmasında büyük emeği geçmiştir. Yazıların yaklaşık %20’sinin Farsça yayınlandığı derginin ilk sayılarında “kültürel-sosyal dergi” ibaresi yer alır. İlk yıllarda ayda bir çıkan dergi, daha sonraları iki ayda bir ve üç ayda bir çıkmaya başlamıştır. Yazı kurulu ilk sayısında çıkış sebeplerini “Azerbaycan halkının millî ve kültürel varlığına, dil ve edebiyatına, folklor ve halk edebiyatına, iftihar edilecek geçmişine, tükenmez bedii ve hünerî kudretine yol açmak ve onu yeni tarîhî-sosyal şartlarda daha demokratik ve daha ileri ülküler etrafında birleştirmek arzusu ile ortaya çıkmıştır.” sözleriyle açıklamaktadır.Varlık dergisinin çıktığı yıllarda İran Türklerinin edebî dil üslûbu tam olarak inkişaf  etmemişti. İmlâ ve noktalama işaretleri konusunda bir birlik bulunmuyordu. Devrimden sonra matbuatta dil problemi ortaya çıkmıştı. Kuzey Azerbaycan’ın edebî diline dayanan yazı dilinde bir yenileşme süreci başladı. Dergi ilk zamanlarda dil-üslûp problemini tedricen ortadan kaldırmış, Arap alfabesi ile sözlerin kolay okunmasını sağlamıştır. Türklerin kullandığı ortak kelimelere de sayfalarında yer veren dergi Gaspıralı’nın Tercüman gazetesinin yüz sene önceki misyonunu üstlenmiştir. Varlık dergisi Güney Azerbaycan Türkçe basınının atası olması itibarıyla  Ekinçi’nin, yayım alanı genişliği, okuyucuda bıraktığı etki ve mektep hâline gelmesi itibarıyla Molla Nesreddin’in ve dil ve mefkûre itibarıyla da Tercüman’ın devamı olarak değerlendirilebilir. 
Varlık dergisi 1979-1982 yılları arasında millî meselelerde daha ateşli ve yol gösterici yazılara yer verirken 1983-1990 yıllarında (daha çok İran-Irak savaşının etkisi altında) bir durgunluk döneminin içine girmiştir. 1991’den günümüze ise yine İran Türkleri’nin kültürel ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi için ilk yıllarda olduğu gibi yayın faaliyetine devam etmektedir. 
Derginin ilk çıktığı dönemlerde daha çok folklor ve halk edebiyatı ile ilgili yazılara, malzemelere yer verilirken, okuyucuların durumu da göz önüne alınarak sade ve anlaşılır bir dil kullanıldı. Türkçenin dilbilgisi ve üslûbu hakkında bilgi verilirken meşhur şair ve yazarların eserlerinden ve halk edebiyatı mahsullerinden örnekler verilmiştir. Okuyuculara kolaylık olsun diye derginin sonunda açıklamalı bir sözlük yer almaktaydı. Derginin dille ilgili bu politikası netice vermeye başlamış, önceleri genellikle Farsça olan okuyucu mektupları daha sonraları Türkçeye dönüşmüştür. Son dönemlerde Varlık dergisinin öncülüğünde dil ve imlâ kurultayları yapılmakta, sonuçlar dergide yayımlanmaktadır. Bu çalışmaların ilerde oluşturulacak bir Türkçe dil enstitüsünün dönüşme, onun altyapısını hazırlama yönünde olduğu ifade edilmektedir.
Varlık dergisinde edebî dil problemi çok geniş olarak ele alınmıştır. Millî birlik ve millî şuurun oluşturulmasında millî dil ve onun şekillenmesi önemli bir yer tutmaktadır. Dergide Güney Azerbaycanlı aydınların bu konu ile ilgili makaleleri yayınlanırken millî dilin yaşatılması ve devlet dili olarak kullanılması hedeflenmiştir. Diğer taraftan İran’da kullanılan Türkçenin tarihi, Türk lehçe ve şiveleri arasındaki yeri hakkında bir çok kapsamlı yazılara yer verilmiştir. O dönemde Tebriz ağzının edebî dil olarak seçilmesi yönündeki bazı görüşler ileri sürülürken Varlık dergisi, bir halkın iki yazı dili olmaz diye Rusça kelimeleri değiştirerek Kuzey Azerbaycan’da kullanılmakta olan edebî dili uygulamaya çalışıyordu.  M. A.  Yaşar “Konuşma dili-Yazı dili” adlı makalesinde şair ve yazarları ortak bir yazı dilinin oluşturulması için göreve çağırmaktadır (Yaşar 1979). Derginin yazarları özelliklede C. Heyet ve H. Nutki Azerbaycan Türkçesi edebî diline Türkiye Türkçesinden de bazı kelime ve terimler ekleyerek hem Azerbaycan’da (Güney ve Kuzey) hem de Türkiye’de anlaşılabilen bir Türk dili yaratmaya çalışmışlardır.
Ana dili Azerbaycan Türkçesinin varlığının korunması, Varlık dergisinin sahibi ve baş yazarı Cevat Heyet’i düşündüren esas meselelerdendir. O, Paniranist politikalar sonucu İran’da konuşulan Türkçeye “Azerbaycan Dili” denmesini şiddetle tenkit eder. Cevat Heyet ana dilini “yabancı dil”, “mahallî dil” şeklinde isimlendirenlere cevap olarak yazdığı yazısında Azerbaycan Türklerinin bugünkü dili Türk dilidir. Her halkın dili, annesinin kucağında öğrendiği dildir. Ona göre Azerbaycan dili ifadesi dar anlamlıdır. Öyle ki Azerbaycan’da kullanılan Türk dili sadece burada değil, İran’ın Fars bölgelerinde de binlerce kişinin yüzyıllar boyu kullandığı dildir. Buna Azerbaycan dili dediğimizde onun işleklik sahası küçülür. Bu dil 1930’lu yıllara kadar Türk dili olarak adlandırılmıştır. Cevat Heyet söz konusu makalesinde “Bizim dilimize İran’da Türkî diyorlar. Eskiden beri dilimizi Türki adlandırıyorlar. Avrupa Türkologları da dilimize Azerbaycan Türkçesi veya Azerî Türkçesi diyorlar. Türkiye’nin Osmanlı veya Anadolu Türkçesinin Türkçe olarak adlandırılması bizim dilimizin de aynı adla adlandırılmasına engel olmamalıdır” (C. Heyet 1982 sy. 37-38: 13).
Cevat Heyet derginin 19. yıl dönümü münasebetiyle yazdığı makalede, geçen 19 yıldaki durumu şöyle açıklamaktadır:
“Uzun yıllar Pehlevi rejimi döneminde yasak olan ve kökten inkâr edilen bir dilde dergi çıkarmak ve o dili, edebiyatı ve kültürü yaymak kolay bir iş değildi, hatta bugün bile kolay değildir. İslam     İnkılabının ve onun iş başına getirdiği hükümetin bize verdiği hakkı hayata geçirmek bizi birçok ze verdiği hakkı hayata geçirmek bizi birçok zorluklarla karşı karşıya koymuştur. Pehleviler zamanında hükümet stratejisi gibi propaganda yapılan Türk düşmanlığı zaman zaman kültür şeklini almıştır. Kökü ta Firdevsi ve onun zamanına kadar uzanan Türk düşmanlığı Pehlevilerin iş başına gelmesinden sonar en şiddetli şeklini almıştı. Hele Avrupa’dan gelen milliyetçilik, Meşrutiyet İnkılabı’ndan sonra Pehleviler zamanında Fars milliyetçiliği ve hatta şovenizminin doğmasına ve halk arasında özellikle de okumuşlar ve aydınlar arasında milli kültür ve vatanseverlik! gibi yayılmasına sebep olmuştur. Bu durum, Pehlevilerin devrilmesiyle ortadan kalkmamış ve maalesef hâlâ devam etmektedir.” (C. Heyet 1998).
Cevat Heyet Varlık dergisinin 78. sayısında Farsça olarak yazdığı makalesinde İran yönetiminin ve İranlı şovenistlerin Türk diline yaklaşımını eleştirir. Güney Azerbaycan’ın İran’dan ayrılmasına karşı  çıkan C. Heyet, Farsça ile birlikte Türkçenin de eğitimde kullanılmasını istemekte ve buna karşı  çıkanlara ise, “İranlıyız, resmî ve millî hem de ırkçı vatandaşlarımızın ana dili olan Farsçayı seviyoruz. Biz onunla birlikte kendi ana dilimizi de okuyup yazmak istiyoruz. Irkçılar bize, siz bunu yaptığınızda Pantürkist olursunuz, Azerbaycan’I İran’dan ayırırsınız diyorlar. Aslında onlar bize İran Anayasası’nda korunmasına rağmen diyorlar ki, siz kendi ana dilinizi unutun, Farsça yazın ve varlığınızı inkar edin”, cevabını vermektedir (C. Heyet 1990: 25-38).
“Azerbaycan Türk Dili’nin Adı ve Mövgeyi Bârede” adlı makalede Cevat Heyet Türk dilinin tarihi, Türk kavimleri, Azerbaycan Türkçesinin yeri,Azerbaycan Türklerinin etnik dağılımı ve halk edebiyatından yola çıkarak şu neticeye varmaktadır ki, şu anda İran’da Türkçe konuşan ahali Türk dilli değil, her bakımdan Türktür (C. Heyet 1993: 87).
Varlık dergisinde daha çok halk edebiyatıyla ilgili yazılar yazan M. A. Ferzane “Ana Dilimiz ve Millî Varlığımız Uğrunda Mübarize Defterinden” başlıklı yazılarında (sayı 91-93, 1994) “Türklerin dil ve kültürünün yasak edildiği yıllarda onun korunup yaşatılmasında halkın, özellikle annelerin önemli rolü olmuştur. Baskı ne kadar şiddetli olursa olsun, halk her yerde bayatı, koşma, yetim segahı, terâne ve tiringe okuyarak, anneler evde çocuklarına ninniler söyleyerek bu millî varlığı koruyup yaşatmışlardır” demektedir (Ferzane 1994: 78-79).
H. Nutki derginin ilk sayısında yazdığı Ağaran Fecri selamlarken başlıklı yazısında Türkçenin Pehlevi dönemindeki durumunu şöyle anlatıyordu: 
“... Uydurma tarihler ve masalları bize mutlak gerçekler gibi damla damla içirttiler. Bizi kendimize yabancı ve hatta düşman yaptılar. Bizde, bizden olan, doğma olan her şeyi bizden ayırmak istediler. Çocuklarımızın adlarından tutun tâ mitolojimize kadar kimliğimizi hatırlatan en küçük belirtiye bile gözlerini kapatmadılar. Bize hakaret ettiler! Tiyatromuz son nefeslerini verdi. Biz ikinci derece vatandaşlığı kabul ettik. Geçmişimizi silmek, uydurma tarihleri âyetler gibi ezberden tekrarlamak ve ancak kendimizi inkar etmek pahasına, elimizden aldıkları haklarımızın kırıntılarını yerden toplamak için izin alabildik. Kul ve köle olma karşılığında açık ve serili yağma sofrasının en aşağısında oturmaya izin alabildik. Ama sofranın başına geçmek için kat kat hıyanetlere gönüllü olarak katılmak ve hatta dirseklere kadar kardeş kanına bulaşmak şarttı.” (H. Nutki 1979: 17).
M. H. Hesâri Folklor Yığmakta Gabagcıllar adlı makalesinde son dönemlerde İran’da Türk folkloruna ait malzemelerin Fars folkloruna mal edilmesine karşı çıkmaktadır. Hesâri özellikle A. E. Dehhuda’nın 4 ciltlik Emsal ve Hikem ve E.Emiri’nin Ferheng-i Avam kitaplarında Nizâmi, Katran Tebrizi, Hâkâni gibi Farsça yazan Türk şairlerinin ve Türk halk edebiyatı ve folklor numunelerinin Farsa mal edilmesini şiddetle tenkit etmektedir (Hesâri 1996: 49-56).
İran Türklerinin ana dili problemi Varlık dergisinde yer alan şiirlerde de en çok işlenen konuların başında gelmektedir. Habip Sâhir’in “Terehhata Çok İnanma” adlı şiirinde:
Gel ateşe kızım, yanma
Terehhata çok inanma!
Zenci danmaz öz dilini,
Hindi sever öz elini
Kimse yolun şaşıp azmaz,
Türkî deyip, Farsî yazmaz!
Şeklinde duygularını  mısralara dökerek halkını ana dilini korumaya çağırmaktaydı (1979:50).
Ünlü şair Sehend’in Varlık dergisinde yayınlanan şiirleri Fars şovenistlerinin Türkçeye karşı amansızca yürüttüğü siyaseti tenkide ayrılmıştır. Derginin ilk sayısında yazdığı şiir yayımlanma tarihi itibarıyla da (1979) dikkati çekmektedir.
Tâleyime sen bak,
Düşüncelerim yasak,
Duygularım yasak,
Geçmişimden söz açmağım yasak,
Geleceğimden danışmağım yasak, 
Anamdan ad aparmağım yasak...
...Bilirsen?
Anadan doğulanda bile
Özüm bilmeye bilmeye
Dil açıp danışdığım dilde
Danışmağım da yasak imiş, yasak!
Hamit Nutki Ovsun başlıklı şiirinde İran’da Fars şovenistlerini cadıya benzetmiştir:
Meni ovsunlayan cadı
Meni ovladı
Dilimden bağladı...
O cadıya kandım batlağa yuvarlandım
...Açılmazsa dilim
Kim bilecek men kimem?
Men artık men değilem (1986: 5-6).
A.Ağçaylı’nın “Söhbet” (sayı 86) ve “Başı Belâlı Dilimiz” adlı hikâyelerinde ana dili konusu işlenmektedir.
Varlık dergisi, okuyucularından gelen mektuplar için ayrı bir bölüm oluşturmuştur. Okuyucu mektuplarının bir çoğu Türkçenin kullanımı ve geleceği hakkındadır. Dergide yayınlanan bir okuyucu mektubu İran Türklerinin nasıl bir kültürel soykırıma uğradığını çok açık aksettirmektedir. Tebriz’den Hüseyin Cemşidî tanık olduğu bir olayı mektubunda açıklar: “Evine gelen bir yakını kendi çocuğuna ana dilinde konuşmaya izin vermez. Başka bir çocukla oynarken çocuk yasağı unutup Türkçe konuşmaya başlar. Bunu duyan baba çocuğu şiddetli bir şekilde döver. Bu duruma üzüntüyle şahit olan ev sahibi, babaya davranışının sebebini sorar. Baba çocuğun Türkçe konuştuğunda terbiyesiz, şahsiyetsiz olacağını söyler. Mektubun yazarı bu babanın nankör ve şerefsizliğinden yandım, külüm çıktı diyerek üzüntüsünü dile getirir” (1994: 102-104).
Varlık dergisi İran Türklerinin millî şuurunun uyanışında büyük rol oynamış, kimliğini tanıyan, Türklüğü ile övünen yeni bir kuşağın yetişmesine sebep olmuş ve Güney Azerbaycan tarihinde eşi görülmemiş bir dönem başlatmıştır. Varlık dergisi, Türklüğü ön plana çıkararak Türkçenin siyasî ideolojilerin etkisinden kurtarılıp halkın bütün kesimleri arasında yayılmasını sağlamayı başarmıştır. Derginin yazarları Hüseyin Cavid’in
“Tûran’da kılıçtan daha keskin ulu kuvvet,
yalnız medeniyet, medeniyet, medeniyet”
şiirinden ilham alarak halka kültür hizmetleri vermeyi amaçlamışlardır. Varlık dergisi bugüne dek birçok lisans, yüksek lisans ve doktora tezinin ve bilimsel makalenin konusu olmuştur: Pervane Memmedova    Varlık Jurnalında Edebiyat Meseleleri (doktora tezi, Bakü 2000), Nezaket İsmayılova Varlık Jurnalında Şimali Azerbaycan Edebiyatının Neşri (doktora tezi, Nahçıvan 1997), Sonel Bosnalı İran’da Türk Olgusu ve Varlık Dergisi (yüksek lisans tezi, Paris), M. Rıza Heyet Varlık Dergisinde Dilcilikle İlgili Çalışmalar (lisans tezi Bakü 1998) vs.
İsveç’te Güney Azerbaycanlılar tarafından yayımlanan Tribun dergisinde, Alirıza Erdebili’nin Varlık dergisinin 20 yaşı münasebetiyle yazdığı 20 Yaşında Bir Mektep-Varlık başlıklı yazıda Varlık dergisini bir mucize olarak değerlendirmiş ve onun milli düşüncenin oluşumunda, edebî dilin yayılmasında, iki Azerbaycan ve aynı zamanda iki kuşak arasında bir köprü rolü oynamasındaki önemini belirtmiştir. A. Erdebili diyor ki: “Rus yazarları arasında Nikolay Gogol’un “Şinel” adlı romanının kendisinden sonraki edebiyatçılar üzerindeki etkisine dair şöyle bir ifade varmış: “Hepimiz Gogol’un şinelinin altından çıkmışız.” Azerbaycan yazarları da M. Celil Mehmetguluzade’nin “Posta Kutusu” hikayesinin bıraktığı etkiye göre “Hepimiz Mirze Celil’in posta kutusundan çıkmışız” diyorlar. Bence İran’ın Azerbaycanlı ve gayriazerbaycanlı Türk aydınlarının son kuşağı da böyle bir ifade kullanmalıdır: “Hepimiz Varlık mektebinden çıkmışız” (A. Erdebili 2002).
Varlık dergisi bir taraftan Aras’ın iki yanını birleştirirken bir taraftan da bütün Türk dünyasının geçmişi, hâli ve geleceği hakkında da yazılara yer vererek Türklerin kültürel birliğinin oluşturulmasında çok önemli bir görev üstlenmiştir. Varlık dergisi başta olmak üzere 1979’dan günümüze İran matbuatı çeşitli açılardan ele alınıp incelenmelidir. Özellikle Türkiye açısından bakıldığında bu konuda ciddi bir bilgi eksikliğinin olduğu görülmektedir. İran Türklüğünün gelecekteki yöneliminin nereye doğru olduğunu anlayabilmek için son 24 yıllık matbuat iyi tahlil edilmelidir.
Geçen 25 yılda İran ve özellikle de Güney Azerbaycan Türkleri arasında millî şuurun hızlı şekilde gelişmesinde etkin rol oynayan hususları  kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1.İran’da Türklerin yaklaşık bin yıllık hâkimiyetinden kaynaklanan ve 1945-1946 yılları arasında kurulan Azerbaycan Demokrat Hükümeti’yle yeni boyutlar kazanan geleneksel millî şuur;
2.Pehlevî rejiminin devrilmesi ve İran İslam Cumhuriyetinin kurulmasından sonra elde edilen nisbî özgürlük ortamı;
3. Türkçe kitap, gazete ve dergilerin yayımlanması ve özellikle de Varlık dergisinin  24 yıl boyunca aralıksız neşredilmesi;
4. Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığa kavuşması; Türkiye televizyonlarının uydu yoluyla İran’da seyredilmesi;
5. 1997 seçimlerinde Hâtemi’nin cumhurbaşkanlığına seçilmesi, dolayısıyla  da Türkçe yayınların artması ve öğrenci hareketlerinin başlaması;
6. Çehregâni’nin Meclis adaylığının reddedilmesi ve Azerbaycan öğrenci hareketinin daha da aktifleşmesi;
Ek: I
1979-2003 Yılları Arasında Çıkan Dergi ve Gazeteler
İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan (1979) günümüze kadar İran Türklerinin çıkardığı dergi ve gazetelerin listesi aşağıda yer almaktadır (Uzun 2002; Memmedova 2000). Bu dergi ve gazetelerin bir kısmı bugün de çıkmaktadır. Birçoğu ise kapatılmıştır. İran Türklerinin yurtdışında çıkardıkları onlarca dergi ve gazete bulunmaktadır. Onların en geniş yayılanı İsveç’te çıkan Tribun dergisidir.
Dergiler:
Araz I, II, Ayna, Azerbaycan’ın Sesi, Bakış, Barış, Baykuş, Birlik I, Birlik II, Bülten, Çağrı, Çiçek, Çuvalduz, Dan Ulduzu I, Dan Ulduzu II, Dede Korkud, Erdem, Galem Ucu, Görüş, Güneş, Heyder Baba, Ildırım, Işık, İnkilab Yolunda, İslam Çağrısı, İslamî Birlik, Kimlik, Kopuz, Koroğlu, Mişov, Nesim, Öyrenci, Peyk-i Azer, Sav, Sehend I,II, Seher, Ses, Şehriyar, Toprak, Ulduz I, II, Ülker, Varlık, Yaprak, Yeni yol, Yol I, II, Yoldaş, Yurd.
Gazete:
Araz, Asr-ı Azâdi, Ava-yı Erdebil, Azadlık, Azerbaycan, Azerbaycan Güneşi, Azerbaycan-I Ayende, Bang-ı Serâb, Çenlibel, Erk, Ettelaat, Ettelaat-ı Azerbaycan, Fecr-i Azerbaycan, Ferda-yı Ma, Ferda-yı Rôşen, Furûg-i Azâdi, Gençlik, Halk Sözü, Kardaşlık, Kepenek, Körpü, Kûşa, Maarif, Mîsâk, Mubin, Neda-yı Azerbaycan, Nevid-i Azerbaycan, Odlar Yurdu, Peyam-ı Erdebil, Peyam-ı Nô, Peyam-ı Urumiye, Resed, Sâhib, Sahra, Seda-yı Urmiye, Settarhan Bayrağı, Şems-i Tebriz, Ulduz, Ümid-i Zencan, Vatan Uğrunda.
Ek: II
1979-1984 Yıllarında İran’da Türklükle İlgili Çıkan Kitapların Bibliyografyası Bu bilgi Dr. Cevat Heyet’in Târîh-e Zeban ve Lehcehâ-ye Torkî kitabının 404-411. Sayfalarında yer almaktadır. Bu tarihler arasında yayınlanan eserlerin bir kısmının künyesinde (Matbaa adı, yayın yeri ve tarihi, yazar adı vb.) eksiklikler bulunmaktadır. Bu gibi eserlerin ne zaman, nerede ve hangi yayınevi tarafından yayımlandığının ve yazarının kim olduğunun tam olarak belirlenmemesi Türkçenin Pehleviler döneminde yasaklanmış olmasından ve ondan kaynaklanan korku psikolojisinin sonraki yıllarda da devam etmesinden ileri gelmektedir. Sonraki yılların yayınlarında eserlerin künyesinde hiçbir eksiklik gözlenmemektedir. Bibliyografya’daki eserlerin büyük bir kısmı Türkçe, bir kısmı ise Farsçadır. Farsça eser adlarının karşısında Türkçe tercümeleri de tarafımızdan eklenmiştir. 
Azadlık Kahramanları I, II, 3. Baskı, Tebriz; Koroğlu, Atropat Yay., Tahran; Kolliyat-e Kitab-e Aslî ve Kerem Be Torki / Türkçe Aslı ve Kerem’in Tüm Metni, Firdevsi Yay., Tebriz; Kolliyat-e Muhtâr- nâme Be Torki / Türkçe Muhtâr nâme’nin Tüm Metni, Firdevsi Yay., Tebriz; Kolliyat-e Rüstem nâme Be Torki / Türkçe Rüstem-nâme’nin Tüm Metni, Firdevsi Yay., Tebriz; Kolliyat-e Emir Arslan Be Torki / Türkçe Emir Arslan’ın Tüm Metni, Firdevsi Yay., Tebriz; Möcüz’ün Taza Tapılan Şiirleri, Yay.Tebriz;  Şehriver’in 12’si (1324-1325), 2. Baskı, Güneş Yay., Tebriz; Yûsuf ve Züleyha Çev. Sirus Gameri, Gameri Yay., Tebriz; (1357), Külliyet-i  Möcüz Şebüsteri / Möcüz Şebüsteri’nin Tüm Şiirleri, Yay.Tebriz; (1357), Veten Eşgi (Şiirler, hikâyeler ve...), Rafat Yay., Tebriz; (1358) Ana Dili I-VI, Ferzane Yay., Tahran; (1358), Aşıklar ( Azerbaycan Edebiyatı Mecmuası III), Ana Yay., Teb- riz; (1358), Dîvân-i Vâkif / Vâkif’in Dîvanı, Firdevsi Yay., Tebriz; (1358), Gecedir bak, gecedir / Hest şeb âri, hest şeb, Nîma, F. Farruhzad, Şamlu ve E. Salis’in şiirlerinden seçmeler, Türkçe’ye çeviren: Samed Behrengi, Şems Yay., Tebriz; (1358). Koroğlu (Seyidzade’nin Şiirinde, Saz Şiirinde), Ferzane Yay., Tahran; (1358), Koroğlu, Haz.: M. M. Seyidzade, A. M. Hamneyi, Yay. Tahran; (1358), Numûneha-yi Ez Şe’r-e Moaser-e Azerbaycan /Çağdaş Azerbaycan Şiirinden Örnekler, çev. Aziz Muhsini, Nevid Yay., Tahran; (1358), Şehriyar ve Heyder Baba’ya Mektublar ve Nazireler, Ferzane Yay., Tahran; (1358),  Uşak Nağmeleri / Çocuk Türküleri  (Şiir), Ana Yay., Tebriz;  (1359), Goşmacalar-Tampacalar (Meselha-Çistanha), Elburz Yay., Tahran; (1360), Çiçekler (Azerbaycan Şiir ve Edeb Hâdimlerinin Eserlerinden Numuneler), Behmen Mat.; (1360), Güneş Gardaş Sene Selam  (Şiir), Möcüz Yay.; (1360), Şehriyar Azerbaycan Dilinde  (Şiir), Haz.Yahya Şeyda, Yay. Tebriz; AFİYET M.R. Serdâr-i Milli Settarhan, Yay. Tebriz; AĞÇAYLI A. (1361), Gaşgâyi El Edebiyatı, Gülşen Mat., Tebriz; AHUNDOV  E., TAPDIK  İ. Aşık Şemşir, Sarı Aşık Hakkında Bir Neçe Söz, Akt. Sefi, Behruz Yay., Tebriz; ALAV A. (1358), Aysız Geceler (Şiir), Evrin Yay., Tebriz; ALAV A. (1358), Dumanlı Günler (Şiir), Evrin Yay., Tebriz; ALAV A. (1359), Heyder Baba’dan Şehriyar’a Mektub ve Babek Manzumesi (Şiir), Evrin Yay., Tebriz; ALAV A. (1360), Güneşli Seher (Şiir), Rafat Yay., Tebriz; ATAİYYE Ali Neccar oğlu (1360), Fokâhi, İçtimaî, Ahlâki Şiirler, Haz.: Yahya  Şeyda, Yay.Tebriz; AZERBAYCAN ELMLER AKADİMİYASI (1360), Tarih-i Azerbaycan II / Azerbaycan Tarihi II, çev: N. Felsefi, Erk Yay., Tebriz; AZERİ Gulam Ali (1363), Yoksullar Nağmesi I-II (Şiir), Yaran Yay., Tebriz; AZEROĞLU Balaş (1364), Savalan Nağmeleri (Şiir), Telaş Yay., Tebriz; BAĞÇEBAN Semine (1360), Gelin Türkçe Danışak, Tahran; BAHTİYAR  M. H. H. (1358), İnkılab Yolunda (Şiir), Yay.Tebriz; BARIŞMAZ H.A. (1363), Nağme Dağı ve İstîmâr, Telaş Yay., Tebriz; BARİZ Abbas, HATİBİ G.H., HAŞİMİ Feramerz (1359), Kızıl Kuş, Yay.Tebriz; BASİRİ İbrahım (1360), Bere Sözü, Manzume Be Şekl-e Heyder Baba / Heyder Baba Uslubunda Manzuma), Dar’ut-Tebliğ Yay., Gum; BEGDİLİ G. (1358), Şehriyarla Görüş, Yay.Tahran; BEGDİLİ G. (1359), Kehliye Selam (Şiir), Vahid Mat., Tebriz; BEGDİLİ G. (1361), Sahah’ul Aceme Hendûşah Nahçıvani / Hindûşah Nahçıvani’nin Sıhâh’ul-Acem Eseri, Neşr-i Danişgahi Yay., Tahran; BEHRENGİ Samed, DEHGANİ Behruz (1353), Efsâneha-yi Azerbaycani (Azerbaycan Hikayeleri), Yay.; BEHRENGİ Samet, Goşmacalar, Tapmacalar- Folklor-i Azerbaycan, Elborz Yay., Tahran; BEHRENGİ Samet (1359), Çuğundur satan oğlan ve bir neçe ayrı nağıl / Pancar satan oğlan ve birkaç masal daha, Çev. M. R. Afiyet, H. Mehmetzade,    Şems Yay., Tebriz; BERELYANİ Ali, Nağmeha-ye Azerbaycani Ba Notha-ye Mûsigi / Azerbaycan Türküleri ve Müzik Notaları, Yay.; BİRİYA Mehmet (1360), Ürek Sözleri  (Şiir), Haz. Yahya Şeyda, Yay. Tebriz; CABBARLI Cafer, Hikayeler, Azerbaycan Edebiyatı Macmuası IV, Ana Yay., Tebriz; CAVİD Selamullah, Tarih-i Hizb-i Adalet / Adalet Partisi’ni Tarihi, Yay.Tahran; CAVİD Selamullah (1358), Nehzet-i Milli-yi Azerbaycan Hakkında Amerika Hârice Vizaretinin Mektubları / ABD Dış İşleri Bakanlığı’nın Azerbaycan Millî Harekei’ne İlişkin Mektupları, Yay.Tahran; CAVİD Selamullah (1358), Tâgûti Devresinden Hatıralarım, Yay.Tahran; CAVİD Selamullah (1359), Azerbaycan Folklorundan Numuneler I, II, Ferzane Yay., Tahran; CAVİD Selamullah (1359), Dostlar Görüşü, Edebiyat Ocağı, Yay.Tahran; CAVİD Selamullah, HAMNEY  A. M. (1358), Tapmacalar / Bilmeceler, Yay.Tahran; CEMALİ Esedullah (1359), Dan Ulduzu (Zencan Şaiirleri), Yay. Zencan; COŞGUN H.K. (1358), Azerbaycan Tablosu (Şiir), Aban Yay., Tahran; DÜZGÜN Hüseyin (1358), Mecmue-ye Şe’r / Şiir Toplusu, Yay.; DÜZGÜN Hüseyin (1359), Kiçik Şiirler, Yay. Tahran; DÜZGÜN Hüseyin (1360), Bakı Levhaları  (Şiir), Yay. Tahran; DÜZGÜN Hüseyin (1361), Uçgun Dahma (Şiir Macmuası), İnkılab Yay., Tahran; ENCUMEN-İ AZERBAYCANİHA-Yİ TEHRAN (1358), Edebî Yarpaklar I, II, Yay. Tahran; ERĞEVANİYAN Kerim (1358). Ahengsâzân-e Azerbaycan / Azerbaycan Bestecileri, Huruş Yay.; FERECULLAHİ İsmayıl (1361), Ahger (Şiir), Yay.  Tekab; FERİD  M., Ana Dilimizi Bele Yazak, Yay., Tebriz; FERŞBAF Habib (1359), Dan Yeri (Şiir), Behruz Yay., Tebriz; FERŞBAF Habib (1359), Karadağ Kentlerinde  (Şiir), Behruz Yay., Tebriz; FERZANE  M.A. (1358), Mebâni-ye Destûr-e Zebân-e Azerbaycani / Azerbaycan Dil  Gramerinin Temel Kuralları , 3. Baskı, Ferzane Yay.,Tahran; FERZANE M.A. (1358), Kitab-ı Dede Korkud, Ferzane Yay., Tahran; FERZANE Mehmet Ali (1361), Bayatılar, 4. Baskı, Ferzane Yay., Tahran; FEYZULLAHİ Hüseyin (1363), Bayatılar, 2. Bask , Telaş Yay., Tebriz; FİKRİ K.E, Divân- i Fikrî (Golgun Kefenân-i Kerbela) / Fikri’nin Dîvanı (Kerbela Şehitleri), 3. Baskı, Yay., Tahran; GAFLANTI (1359), Seçilmiş Eserleri, Yay. ; GARANGUŞ S. [Samed Behrengi] (1359), Pâre Pâre, 2. Baskı, Şems Yay., Tebriz; GARİG ZENCANİ, Türkî Nôhalar (Türkçe Matem Şiirleri), Yay.; GASIMZADE F. (1358), Kaçak Nebi (Şiir), Elnaz Yay., Tebriz; GAŞEM Aşık (1358), El Meni Atmaz  (Şiir), Yay.Tebriz; GUREYŞİ B. Türkoğlu (1358), Tepeyin Dağı, Şiirler, Gazeller,Yay.Tahran; GÜLMUHAMMEDİ Settar, Seçilmiş Şiirler, Yay.; HACIBEYOV Üzeyir (1357), Operâ-ye Koroğlu /Köroğlu Operası, çev. Ş. Ferehmen Raz, Armağan Yay., Tahran; HADİ İsmayıl (1360), Hubab / Kabarcık, Türkçe Eserler I, Firdevsi Yay., Tebriz; HAGBEYGİ H. (1360), Heris’den Bir Ses (Şiir), Yay.; HAMENEYİ  A.M. (1360), Türkce-Farsca Mâmuli Danışıklar / Türkçe-Farsça Günlük Konuşmalar, Yay.Tahran; HAZRİ Nabi (1358). Montahab-e Eş’ar-e Halk-e Azerbaycan (Azerbaycan Halkının Şiirlerinden Seçmeler, çev. M.A. Mehmid, Yay.; HEDDAD  A.E. (1358), Odlu Sözler (Şiir), Yay., Tebriz; HEYET Cevat (1358), Azerbaycan Edebiyat Tarihine Bir Bakış I, Tahran; HEYET Cevat (1358), Târihçe-ye Torki-ye Azeri / Azeri Türkçesinin Kısa Tarihi, Varlık Yay., Tahran; HEYET Cevat (1363), Mukayiset’ol Lugateyn / İki Dili Mukayesesi, Varlık Yay., Kaviyan Mat., Tahran; HORREM A. (1359), Edeb Hazinesi, Yay.,Tahran; HOSROŞAHİ H., Yâdi Ez Mocahidin / Mucâhitleri-Savaşan Askerleri- Anarken (Şiir), Yay.; HOSROŞAHİ H. (1359), Engelâb-e Hûnin I-II / Kanlı Devrim I-II (Şiir), Hurşid Mat., Tebriz; HÜSEYİN M., HAKVERDİY- EV A. (1357), Şemşir-e Ateşin / Ateşli Kılıç, çev. Kazım Hoşhaber, Yay., Tebriz; HÜSEYNİ M.S,  Ömer Hayyam’ın Rübaîleri,    İŞRAKİ Abbas (1358), Hodâmuz-e Torki-ye Estanbuli / İstanbul Türkçesinin Kendi Kendine Öğrenme Kılavuzu, Şems Yay., Tebriz; İŞRAKİ Abbas (1358), Mihâ-hem Torki-ye Azerbaycani Yâd  begirem / Azerbaycan Türkçesini Öğrenmek İstiyorum, Şems Yay., Tebriz; KENDOĞLU F. (1358), Veten Oğlu (Türki Şiirler Macmuası), Yay., Tebriz; KERİMİ H. (1358). Rengâreng I-VI (Şiir), Yay., Marağa; KERİMİ M. (1358), Edebiyat-e Bâstân-e Azerbaycan /Eski Azerbaycan Edebiyatı, Işık Yay., Tebriz; KUDS Yakub (1359), Atalar Sözü (Goftâr-i Niyâkan) I, Nevid Yay., Tahran; MAHZUN  M.A. (1358), Hicran Hastası (Şiir), Yay., Tahran; MARAGEYİ Ohadiddin (1364), Mesnevi-ye Câm-i Cem / Câm-ı Cem Mesnevisi, çev: G. Begdili, H. Yûsifi, Tabiş Mat., Tebriz; MECİDZADE H, Türki Terâneler / Türkçe Türküler, Yay.; MEHDİ Hüseyin, Odlu Kılınç (Hikayeler), Sabir Yay., Tebriz; MEHMET BEGOV Davud, Terânehâ-ye Halk-e Azerbaycan / Azerbaycan Türküleri,  Akt. Menije Alipur; MEHMET GULİZADE Celil (1357), Çend Dâstan /Birkaç Hikaye, çev. M. A. Ferzane, Ferzane Yay., Tahran; MENZURİ  HAMNEYİ A. (1358), Mûş o Gorbe (Siçan ve Pişik) / Siçan ve Kedi, Yay., Tahran; MENZURİ HAMNEYİ A. (1362), Bohlûl-e Dânende Letîfeleri / Bilici Bohlul’un Fıkraları, Yay., Tahran; MENZURİ HAMNEYİ A. (1363), Aslî ve Kerem Destanı, Mocûdi Yay., Tahran; MENZURİ HAMNEYİ A. (1364), Muhabbet Destanları, Yârân Yay., Tebriz; MİŞOVLU M. (1356), Çerik Himâsesi I / Partizan Destanı (Şiir), Mutereggi İranlı Türk Rövşenfikrler Cemiyeti Neşriyesi; MUCAVİR SERABİ H. (1359), Kızıl Bulak  (Şiir), Yay., Serab; MUHLİS Gulamrıza, Sâib Tebrîzî, Gazeller, Yay., Tebriz; MUHSİNİ Hasan (1364). Edeb Damcıları (Şiir), Sâhil Yay., Tebriz; NABDİL Ali Rıza (1358), Tülkü Kitabı (Bâznevisi-ye Mesnevi-ye Sâlebiyye-ye Bâgır Halhâli) / Tilki Kitabı (Bağır Halhâli’nin Sâlebiye Mesnevisinin Yeniden Yazılışı, Yay., Tebriz; NASİH ERDEBİLİ (1364), Ürek Aynası (Şiir), Sâhil Yay., Tebriz; NATİGİ [M.Mehdi İTİMAD] (1360), Gelinler Bezeği (Şiir), Haz.: Yahya Şeyda, Yay., Tebriz; NECDİ Samet (1358), Bahr-e Tavil, SAVAK Dilincen, Mehrgan Mat., Marağa; NİGABİ(1358), Bayatılar, Merkez-i Pehş-i Kitab-i Tebriz, Tebriz; NİGABİ (1358), Uşaglar Bağçasında, Gunçeler / Çocuklar Bahçesinde, Goncalar, Mehmet Yay., Tebriz; NÜSRET Bahtiyar, Kızıl Kan (Şiir), Yay.; OKTAY NABDİL A. (1357), Işık (Şiir), Rafat Yay., Tebriz; PENAHİ Abbas (1359), Hanım Nene (Şiir), Yay., Maku; PİFUN Mehmed (1361), Ferheng-e Azerbaycani-Farsî / Azerbaycanca-Farsça Sözlük, Neşri Daniş Yay., Tahran; PİŞEVERİ C. (1358), 21 Azer Nutuklar ve Makaleler, Ferzane Yay., Tahran; PUREKBER R., Berresi-ye Edebiyat-e Şefâhi-ye Azerbaycan / Azerbaycan Sözlü Edebiyatı Üzerine Araştıma  , Behruz Yay., Tebriz; RAHİM Mehmet (1342), Kudret Nağmeleri (Şiir), Azerneşr Yay., Bakü; RENCDUZAN M. İbrahım (1363), Akan Bulaklar (Şiir), Elmehdi Yay., Tebriz; REZZAGİ Ekber (1363), Gülzâr-i Hüseyni  (Şiir), 3. Baskı, Telim Yay.; RIZAYİ    M,  Hodâmuz-e Torki / Türkçe Kendi Kendine Öğrenme Kılavuzu, Lâle Yay., Tebriz; ROŞEN H (1358), Edebiyat-e Şefâhi-ye Merdom-e Azerbaycan / Azerbaycan Halkının Ssözlü Edebiyatı, Yay.; S.C.F., Mokaleme-ye Mahfi-ye Şâh Bâ Hâharaş Eşref Pehlevi / Şah’ın Kız Kardeşi Eşref Pehlevi ile Gizli Sohbeti (Şiir), Yay.; SABAHİ Genceli (1357), Kartal, 2. Baskı, Ferzane Yay., Tahran; SABAHİ Genceli (1359), Hayat Facıalarından, Dünya Yay., Tahran; SABAHİ Genceli (1360), Şiirimiz Zamanla Adımlayır, Dünya Yay., Tahran; SABİR Ali Ekber, Mekteb Uşaklarına (Şiir), Yay.; SABİR Ali Ekber, Mekteb Uşaklarına Töhfe (Şiir), Deniz Yay., Tebriz; SABİR Ali Ekber (1360), Hop Hop Nâme, 2. Baskı, Ferzane Yay., Tahran; SABRİ Gulamhüseyin (1361), Yanıklı Nağmeler (Şiir), İnkılab Yay., Tahran; SADİK H., Govsi Tebrizi, Yay. Tahran; SADİK H.  (1357), Sayalar, Tahran; SADİK H. (1360), Güneşli Veten Yaddaştları(Sefernâme), Yay., Tahran; SAFİ (1359), Külliyat-e Gencine-ye Hüseyni (Şiir), Firdevsi Yay., Tebriz; SAHİR Habib, Lirik  Şiirler, Eyvaz Yay., Tahran; SAHİR Habib (1358), Seher Işıklanır (Şiir), Yay., Tahran; SAVALAN H.M. (1357), Apardı Seller Saranı (Şiir), Yay, Tahran; SEHEND B.G. (1358), Sazımın Sözü I-II(Şiir), Şems Yay., Tebriz; SELAHİ Umran (1361), Pencerden Daş Gelir (Şiir), Yay., Tahran; SELAMİ A. (1359), Eller Cırtdan Olacak (Şiir), Azer Yay., Tebriz; SERDARİNİYA Samed (1357),Yaddaşti Ber Tarihçe-ye Teatr-e Azerbaycan /Azerbaycan Tiyatrosunun Tarihine Dair Notlar , Ana Mat., Tebriz; SERDARİNİYA Samed (1360), Tarih-e Rûznâmeha ve Mecelleha-ye Azerbaycan I /Azerbaycan Gazete ve Dergilerinin Tarihi I, Dünya Yay., Tehran; SEYİD NEGEVİ Hamid (1361), Könül Derdi (Şiir), Behcet Yay., Tahran; SEYİDZADE Mirmehdi (1358), Koroğlu, Ferzane Yay., Tahran; SIHHAT Abbas (1358), Köç / Göç (Şiir), Şems Yay., Tebriz; SÖNMEZ K.M. (1358), Ağır İller (Şiir), Yay., Tebriz; SÖNMEZ K.M. (1358), İsa’nın Son Şamı (Şiir), Yay., Tebriz; ŞAHVERDİ Mehmet, Ganlı Torpak (Şiir), Risâlet Yay., Hoy; ŞEBÜSTERLİ M. (1358), Bağban El oğlu, Tûfan Yay., Tebriz; ŞEBÜSTERLİ M. (1974), Bahtı Yatmış (Manzume-ye Folklorik / Folklorik Manzuma), Yay.,ŞEHRİYAR M.H. (1358). Heyder Baba’ya Selam    I-II, 2. Baskı, Hagigat Yay., Tebriz; ŞEMİDE Ahmet (1358). Azadlık Kahramanı Heyder Amoğlu, Yay., ŞEYDA Yahya ; Sejim Gulu, Dede Korkud Yay., Tebriz; ŞEYDA Yahya (1364), Edebiyat Ocağı (Antoloji-ye Şuarâ-ye Moaser-e Azerbaycan / Çağdaş Azerbaycan Şairlerinin Antolojisi), Yay., Tebriz; TABİ DİNİ TEBRİZİ  M. H. (1360), Engelâb-e Ehl-e Yagin yâ Divan-e Tabi Din / Ehl-i Yakinin İnkılabı veya Tabi Din’in Divanı (Şiir), Yay.; TEBRİZİ Molla M. C. (1357), Tefrih-nâme-ye Lazemiyye-ye Hoca Molla Nesreddin / Nasrettin Hoca’nın Fıkraları, Firdevsi Yay., Tebriz; TEBRİZLİ Ali (1360), Dil ve Edebiyat, Atropat Yay., Tahran; TELİMHANLI (1357),    Seçilmiş Türki Şiirler, Yukarı Kahramanlı Yay., Tebriz; TERLAN Haşım (1358), Alovlu Şiirler, Pûya Yay.; ULDUZ H. (1358), İmadeddin Nesîmî, Seçilmiş Eserleri, Yay., Tebriz; ULDUZ H., AĞÇAYLI H. (1361), Azerbaycan Gülüşü (Tanz-i Azerbaycan), Yay., Tebriz; VAHABZADE Bahtiyar (1363), Atılmışlar (Şiir), Erk Yay., Tebriz; VALEH (1364), Dadlı Sözler (Şiir), Sâhil Yay., Tebriz; VURĞUN Samed, Yada Sal Meni (Şiir), Yay.; YURDOĞLU M.H. (1358), Kurtuluş (Seçilmiş Eserler) I, Yay., Zencan; ZAMANİ Behmen (1358), Araz (Şiir), Azerbaycan Yay., Tebriz; ZAMANOV Abbas (1358), Sâbir ve Moaserîn-e U / Sâbir ve Onun Çağdaşları, çev. Esed Behrengi, Şems Yay., Tebriz; ZEHTABİ  M.T. (1358),  İran Türkçesinin Sarfi / Morfolojisi, Aramağan Yay., Tahran;  ZEHTABİ  M.T. (1359), Vayganlı Adem (Hayatı-Eserleri), Şebüster Yay., Tebriz; ZEHTABİ  M.T. (1360). Ana Dilimizi Nece Yazak?, Yay., Tahran; ZEHTABİ M. Şebüsteri, Pervânenein Sergüzeşti / Kelebeğin Hayat Hikayesi (Şiir), İran Mütereggi Türk Rövşenfikrler Cemiyeti; ZUHURİ Samed (1362), Şiir Sanatı İran Türkçe Edebiyatında, SafaMat., Tebriz ; 
Kaynakça
 AFŞAR, İrec (1989), Zeban-e Farsi Der Azerbaycan I, II, Tahran: Mahmut Afşar 
Vakfı Yay.
AĞÇAYLI, A (1992), “Söhbet”, Varlık, Sayı 86: 34-36.
AĞÇAYLI, A (1993), “Başı belâlı dilimiz”, Varlık, Sayı 87: 60-64.
ASLANOV, Vagif (1994), “Özüme Yer Edim, Gör Sene Neyleyeceyem”, Azerbaycan, 6 Yanvar, Bakü.
BARUTÇU ÖZÖNDER, F. Sema (2002), İran ve Türkler, Kök Araştırmalar, 4:101-122
BAYIR, Emre (2001), “Tahran’da İkinci Raund: Reformculara Rağmen Reforma 
Devam”, Stratejik Analiz, Sayı 15: 5-19.
BLAGA, Rafael (1997), İran Halkları El Kitabı.
CELİLOV, Feridun (2000), Azer Halkı, Bakü.
CEMŞİDİ, Hüseyin (1994), “Mektup”,  Varlık, Sayı 92: 102.
CEVADİ, H., BAHADURİ, A. (1999), “Cenubi Azerbaycan’da Ana Dilinde 
Eserlerin Çap ve Neşr Tarixi 3, Meşrûteden Sonra, Pehlevi Hakimiyeti ve De-
mokrat Firgesi Dövrü”, Azerbaijan International, (7.1), Spring, USA.
ÇEHREGANİ, Mahmut Ali (2003), “Hedefimiz Milli Kültürümüze Sahip 
Çıkmak”, 2023, Sayı 14, Ankara.
DOERFER, G. (1969), “İran’daki Türk Dilleri”, TDAY-Belleten, Ankara: 1-2.
ERDEBİLİ, Alirıza (2002), “20 Yaşında Bir Mekteb”, Varlık, 
http://www.tribun.com (15.05.2002) Web (ağ) Sitesi.
EROL, M. Seyfettin (2002), “İran’ın Orta Asya Politikası. Deneyimli Aktörün
Güvenlik Sorunu Ya Da Ava Giden Avlanır”, Stratejik Analiz, Sayı 28: 66-75.
FERZANE, M.A. (1985), “Çeşmendâz-e Şe’r-e Mobârez-e Azerbaycan Der 
Dôran-e Ehtenag”, Varlık, Sayı 1-2, Tahran.
FERZANE, M.A. (1994), “Ana Dilimiz ve Milli Varlığımız Uğrunda 
Mübarizeler Defterinden”, Varlık, Sayı 93: 78-79.
GÜLDİKEN, Kadir (1998), “İran’da Yaşayan 33 Milyon Türkü Düşününüz”, 
Azerbaycan, Sayı 322: 47-48.
HESARİ, M. H (1996), “Folklor Yığmakda Gabagcıllar”, Varlık, Sayı 100: 49-56.
HEYET, Cevad (1985), “20. Asırda Güney Azerbaycan Edebiyatı”, Varlık, Sayı
7-8, Tahran.
HEYET, Cevad (1989), “Şehriyar”, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları
Dergisi, İzmir.
HEYET, Cevad (1990), “İran ve Zebân-e Govmi”, Varlık, Sayı 78: 25-38.
HEYET, Cevad (1993), “Azerbaycan’ın Türkleşmesi ve Azeri Türkçesinin 
Teşekkülü”, Varlık, Sayı 87: 5-20.
HEYET, Cevad (1998), “Varlık Yirmi Yaşında”, Varlık, Sayı 107, Tahran.
HEYET, Cevad (2002), “Nasiyonalism ve Bastangerayi Der İran”, Varlık, Sayı
126-3: 20.
HEYET, M. Rıza (1997), “Şairlerimiz Bizi ve Dilimizi Nece Adlandırırlar?”, 
 Varlık, Sayı 105-2, Tahran.
HEYET, M. Rıza (2000), “Alınma Kelimeler ve Tekliflerimiz”, Varlık, Sayı 115-
4: 54-60.
HEYET, M. Rıza (2000), “Dr. Cevad Heyet’in Eserlerinin Bibliyografyası”, 
Bıçak ve Galem, Bakü: Tahsil Yay.  
HEYET, M. Rıza (2000), “Varlık Dergisi ve Onun Görkemli Yaradıcısı”, Bıçak 
ve Galem, , Bakü: Tahsil Yay. 
İran İsam Cumhuriyeti Anayasası, (1996), (çev. Abdullah Ünlü), İstanbul:
Evrensel Yay.
İSMAYILOVA, Nezaket (1997), Varlıq Jurnalında Şimali Azerbaycan 
Edebiyatının Neşri, Doktora Tezi, Nahçıvan Devlet Üniversitesi, Filoloji
Fakültesi, Nahçıvan.
KAFKASYALI, Ali (2002), İran Türk Edebiyatı Antolojisi I-VI, Erzurum:
Atatürk Üniversitesi Yay.
Kanun-e Esasi-ye Cumhuri-ye Eslâmi-ye İran, (1991), Tahran: İran Kültür Ba-
kanlığı Yay.
MEMMEDOVA, Pervane (2000), Varlık Jurnalında Edebiyat Meseleleri, Bakü:
Elm Yay.
MUSTAFAYEV, V.K. (1991), “Cenubi Azerbaycanlıların Milli Şuuru, Bazı
Geydler”, Cenubi Azerbaycan Tarihi Meseleleri, Bakü: 176-195.
NESİBZADE, Nesib (1997), İran’da Azerbaycan Meselesi, Bakü: Ay-Ulduz Yay.
NUTKİ, Hamit (1979),  “Ağaran Fecri Selamlarken...”, Varlık, Sayı 1: 17.
NUTKİ, Hamit (1979), “Mesele-ye Ferheng-e Akvam-e Mohtelef-e İran ve Kanun-e
Esasi Cumhuri-ye İslami”, Varlık, Sayı 2: 7-14.
NUTKİ, Hamit (1986), “Ovsun”, Varlık, Sayı 85: 5.
PURCEVADİ, Nesrullah 1366 (1987), Bâz Hem Derbâre-ye “İran-e Mazlum”,
Neşr-e Dâneş, sayı 6, s. 46-57, Tahran
PURCEVADİ, Nesrullah 1366 (1987), “İran-e Mazlum”, Neşr-e Dâneş, Sayı 5 
Murdad-Şehriver: 2-10. 
RESULZADE, M.E. (1993), İran Türkleri, (Hazırlayanlar: Yavuz Akpınar, İrfan M.
Yıldırım, Selahattin Çağın), İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.
SAHİR, Habib (1979), “Terehhata Çok İnanma”, Varlık, Sayı 3: 50.
SARAY, Mehmet (1999), Türk-İran İlişkileri, Ankara: Atatürk Araştırma 
Merkezi Yay.
SARIKAYA, Yalçın (2002), “Hatemi Döneminde İran’ın Dış Politikası, 
Geleneksel Dış Politika İçin Atılım İmkanı mı?” 2023, Sayı 14, Ankara.
SARRAFİ, A. (1999), “İran Türklerinin Dili ve Folkloru”, Varlık, Sayı 114-3: 60-71.
SEHEND, Bulud Karaçurlu (1979), “Yasak”, Varlık, Sayı 1: 15.
SHAFFER, Brenda (2001), “İran’da Azerbaycanlı Ortak Kimliğinin Oluşumu”, 
(çev. Yalçın Sarıkaya), Azerbaycan, Sayı 339: 19-38.
SHAFFER, Brenda (2002), “Azerbaycan Cumhuriyetinin Kuruluşu: İran’daki  81
Azeriler Üzerindeki Etkisi”, Bağımsızlıklarının 10. Yılında Türk , (Editörler:
Prof. Emine Gürsoy Naskalı, Erdal Şahin) Haarlem-Hollanda: SOTA Yay., s.
261-284.
SÜPHANDAĞLI, M. (1994), “Dert Menşeyinden Derman Ummayın”, Yol,
Temmuz-Ağustos, Tahran.
SÜPHANDAĞLI, M., (1994), “Nâme-ye Sergoşâde-ye Yek Moselmân-e Ehl-e 
Torkiye Be Modir Mesûl-e Feslnâme-ye Varlık”, Keyhan Havayi, 31 Ağustos,
Tahran. 
TAGIYEVA, Ş., RAHİMOĞLU E. (1994), “Cevat Heyet Nede İttiham
Olunur?”, Yeni Müsavat, 9 Dekabr, Bakü.
TAGIYEVA, Ş.A. (1991), “1978-79. İller İran İngilabından Sonra Cenubi
Azerbaycan’da Milli Hüguglar Uğrunda Mübarize”, Cenubi Azerbaycan Tarihi
Meseleleri, Elm Yay., Bakü, s. 143-175.
TAHİRZADE, Adalet (1992), Varlık Toplusu ve Ana Dili, (Akt. M. Rıza Heyet), 
Varlık, Sayı 84-1, Tahran.
Tebriz Danişgahında Azerbaycan Türkçesi ve Edebi Dil Üzere Araşdırmalar
Seminarı, (1987), Varlık, Sayı 63-2: 3-6
Türk Dili Yazı Kuralları- I. ve II. Ortografi Seminarının Aldığı Kararlar,
(2001), (Haz. İbrahim Refref), Varlık, Sayı 120-1: 56-80.
UZUN, Enver, (2002), Güney Azerbaycan Basın Tarihi, Trabzon: Türk Ocağı
Trabzon Şubesi Yay.
ÜTÜK, Kazım (2002), “Araftaki Ülke: İran”, 2023, Sayı 14: 8-15.
YAŞAR, M.A. (1979), “Danışık Dili-Yazı Dili”,    Varlık, Sayı 2: 3-7.

۴/۲۰/۱۳۹۰

نگرشی به زبان ترکی در دوره ترکان سلجوقی

اومود اورمولو
با توجه به روندهای سیاسی و اجتماعی که  در جغرافیای آناطولی بوده زبان و گویشی که به عنوان آناطولی قدیمی (اسکی آنادولو) مورد بحث قرار می گیرد از سه زیر شاخه ی و دوره 1- ترکان سلجوقی 2- خاندانان ترک آناطولی 3- شروع عثمانی کلاسیک را می توان نام برد.
امروزه از دوره های خاندانان ترک و شروع عثمانی کلاسیک هزاران هزار منبع موثق قابل دسترس می باشد. ولی در مورد دوره سلجوقیان اینطور نمی باشد. در دیگر سو بنا به سبب الزامات سیاسی و اجتماعی دوره ترکان سلجوقی و امروزه به حد لازم در مورد زبان ترکی آن دوره کار علمی نشده و نکات تاریک فراوانی در مورد زبان ترکی آن دوره وجود دارد. در حالیکه دوره ترکان سلجوقی از نظر روند تاریخی زبان ترکی و نوع و نحوه نگارش زبان ترکی در آندوره از اهمیت فراوانی برخوردار می باشد. طی 15-20 سال گذشته و اثرات مکتوبی که از آن دوران جمع آوری و کشف شده یک سری چهارچوبهایی را می توان بحث کرده و از لحاظ علمی از جهات مختلفی به زبان ترکی دور ترکان سلجوقی پرداخت.
در سالهای 1071 و در وانفسای جنگ مالازگرد و فتح آناطولی انواع مختلف طایفه ها و اقوام ترک به سوی آناطولی سرازیر شده و در آنجا سکنی گزیدند. و چون جمع کثیر این ترکان را طایفه و طایفه ها اوغوز تشکیل می داده اند زبان نوشتاری که اساس گرفته شده بر پایه زبان اوغوزها می باشد.
نظریات حول شکل گیری ترکی آناطولی بیشتر بر پایه تذکره نویسی ها بوده است. و با توجه به اطلاعات ناقص، عمومی و تحقیقات و دیده های مستشرقان خارجی ترکان کوچ کرده به جغرافیای آناطولی از رسم و روسوم ادبی ترکی نویسی تهی بوده اند. زبانی به جغرافیای آناطولی آورده بودند قواعد و خواص زبان نوشتاری را نداشته و برای اینکه زبان ترکی آناطولی را بسط و گسترش دهند مجبوراً به بهره گیری از زبانهای مثل عربی و فارسی که سالها در جنگ و رقابت بودند شده اند. از این رو زبان نوشتاری ترکی آناطولی مقداری دیر شروع شده است.
بر اساس تحقیقات شخصی به نام فوات کوپرولو نظریاتی که مبنی بر شروع و تداوم زبان ترکی آناطولی در ساحه علم بوده و زبان دیر شروع شدن زبان نوشتار با سوالات عمده ای روبرو شده است. بعدها او با تحقیقات علمی و زبانشناسانه نه تنها نظریه  تاخیری زبان نوشتاری آناتولی را رد کرده بر اساس اسناد و مدارک معتبر از رسم و روسوم ترکانی که با مهاجرت خود به جغرافیای آناتوطی ادبیات شفاهی، خلقی و فولکلوریک با خود به جغرافیا آناطولی به ارمغان آورده اند سخن رانده است. او ترکان اوغوز را این طور توصیف کرده است که پلی فرهنگی، مدنیتی ما بین آسیای میانی و جغرافیای آناطولی بوده اند. کوپرولو با دلایل و استدلالهای خویش شروع ادبیات شفاهی ، ادبیات خلق یا فولکلوریک و زبان نوشتار ادبی را در هزاره XIII می داند.
در اینجا این نکته را نباید فراموش کرد که هر محقق بنا به منابع و امکانات علمی که در دسترس خویش دارد به موضوع نزدیک شده و می شود. بی شک تحقیقات علمی کوپرولو در مورد زبان ترکان آناطولی از نقاط قوت در مورد تحقیقات ترکان آناطولی میباشد. در صورتیکه پل ارتباطی زبان ادبی ترکان آناطولی و ترکان آسیای میانه باشد، ترکان اوغوز با خود رسم و رسوم ادبیات خلق را به جغرافیای آناطولی آورده باشند، ترکان سرازیر شده به آناطولی در هزاره XIII و حتی قبل از آن دارای زبان نوشتاری بوده باشند  و زبان نوشتاری ترکی که در آناطولی بوده و پل ارتباطی آن با زبان ترکی نوشتاری ترکان آسیاسی دارای ارتباطی باشد در این بین نقاط تاریکی وجود دارد. زبان ترکی نوشتاری آناطولی در پروسه ای که داشته و بر اساس ادبیات شفاهی بنا نهاده شده است رفته رفته رو به گسترش و ترویج و تکامل بوده است.  طی 15-20 سال گذشته بنا به اسناد و مدارک علمی که در دسترس قرار گرفته تا حدودی می توان با چراغ قوه ای به  نقاط تاریک زبان ترکی آناطولی و نحوده پیدایش آن نگریسته و تحقیقات و نظریات علمی جدید قاطعی را مطرح ساخت. در این کار تحقیقی هدف زبان ترکی آناطولی را از هزاره به عقب تر بردن نبوده و نیست بلکه هدف خصوصیات زبان آن روز جغرافیای آناطولی مد نظر محقق می باشد و به عبارت دیگر این یعنی نگرشی بر زبان ترکان سلجوقی می باشد.
آثار ترکی زمان ترکان سلجوقی جغرافیای آناطولی
برای بررسی آثار زبان ترکی دوره ترکان سلجوقی و بررسی جایگاه زبان ترکی در آن دوره اول باید به بودن یا نبودن سوالی در مورد زبان نوشتاری ترکی  در آن دوره روبرو شد.
برپایی حکومت سلجوقیان از تاریخ 1077 شروع شده و تا هزاره XIII  ادامه داشته است. زبان دینی، مدرسه، علم، روابط نوشتاری خارجی ترکان سلجوقی جغرافیای آناطولی زبان عربی بوده و زبان ادبیات و دیوان نیز فارسی بوده است. در سالهای XII مدارسی که اسلام را ترویج می داده و به نام حکمداران اثراتی را به زبانهای عربی و فارسی نوشته و ترویج می داده اند زیرساخت محصولاتی می باشد که در سال XIII به بار نشسته است. سلطانهای سلجوقی مثل خلفای عباسی، شاهان عیوبی و مملوکها با اثراتی که به زبان عربی نوشته و ترویج داده اند نام ور می باشند. با توجه به اثر بزم و رزم (اردشیر استرآبادی ) در هزاره  XIVدر بعضی از نقاط جغرافیایی آناطولی منشورات، مکتوبات، حسابها، دفترها و حکم ها به فارسی نوشته می شده اند!. این یک حقیقت تاریخی هست! و قارامان اوغلو محمد به ی بعد از فتح و بازپس گیری شهر کونیا (قونیه) در سال 1277 طی فرمانی که صادر کرده است دستور داده تمام کارهای دیوانی به زبان ترکی شده و نشر و ترویج رسم ترکی نویسی جزء نام آوران ترک می باشد. در هزاره های XIII،XIV،XV اشخاصی که در جغرافیای آناطولی به زبان ترکی اثراتی را نوشته و منتشر ساخته اند، دور بودن جغرافیای آناطولی از زبان و ادبیات ترکی قدیمی، در تقابل با این ادعاها میراث و مدنیت اسلام – اعراب و ایران، فراموشی زبان ادبی و نوشتاری ترکان کوچ کننده به جغرافیای آناطولی ، و ترکان اوغوزی که به جغرافیای آناطولی مهاجرت کرده وسبب ایجاد زبان نوشتاری ترکی در این جغرافیا شدند از اسناد و اساسهای این نظریات می باشد.
در وانفسای سالها و هزاره های XII,XIV زبان ترکی که در جنگ و رقابتی تمام عیار با زبانهای عربی و فارسی بوده و تمام خصوصیات و قاعده های زبان ملی را زبان ترکی اوغوزی فراهم ساخته است. در دوره ترکان سلجوقی آناطولی در تقابل زبانهای عربی و فارسی که در حوضه های ادبی، علمی، و دولتی جایگاهی برای خود کسب کرده اند جایگاه زبان ترکی نیز مخصوص به خود می باشد. به سبب اینکه زبانی که مردم بدان سخن می گفته اند زبان ترکی بوده است روابط نوشتاری و زبانی بین دولت و خلق طبیعتاً به زبان ترکی بوده و موردی عادی می باشد. در دیگر سو یک سری از ملزومات دینی و ادبی که خلق را مورد خطاب قرار می داده اند به زبان ترکی بوده است و محصولات شناخته شده و نشناخته بجای مانده از آن دوران از دلایل این سخن می باشند. با مطالبی که بیان شد که هم زبان گفتاری مردم و هم زبان نوشتاری مردم زبان ترکی بوده است باید از زبان ترکی دوره ترکان سلجوقی بحث کرد. ثبوت کردن این موضوع در این مورد نهفته است که از آغاز هزاره تا امروز اثرها و محصولات مکتوب و منظوم ترکی که بدستمان رسیده از دوره ترکان سلجوقی می باشد. از سوی دیگر همانطور که در بالا به صورت مختصر اشاره شد با توجه به اسناد و مدارک بدست آمده از آن دوران زبان ترکی نوشتاری در آن دوره را در هزاره  XIIIرها نساخته بلکه یک هزار سال به عقبتر یعنی به هزاره VII نیز رانده است.
از اثرهایی ترکی دوره ترکان سلجوقی جغرافیای آناطولی که تا به امروز به دستمان رسیده می توان به اثرات احمد فقیه، خواجه دخانی، شیاد حمزه، ابیات و منظومه مولانا و سلطان ولد، بهجت الحدائق فى موضع الخلايق ، کتاب الافراضی و ... نام برد. اثرات ترکی قدیمی آناطولی که از هزاره XIV قبل وXIV, XV بعد بدستمان رسیده باشد محدود می باشد. این مورد به سبب شروع زبان نوشتاری ترکی در آن عصر ارتباط دارد. و به سبب گزار مغولها  در XIII و معدوم و ناپدید شدن اثرات ترکی می توان رابطه برقرار کرد.  چرا که مدارک معتبری مثل قوتادغوبیلیک، دیوان الغات ترک، آتئبه الحکایه و .. که امروز بدستامان رسیده اند در بعد هزاره و از کپی هایی که در دسترس بود شکل گرفته و حفظ شده است و بعد از گزار مغولها این اثرات و بیشتر اثراتی که شاید بوده باشد ناپدید و یا از بین برده شده است. در این اثنا اثرات چندی هم بدستمان رسیده که اطلاعاتی از زبان ترکی دوره ترکان سلجوقی به ما عرضه می کند.  در این اثرات برای اینکه در پروسه زمان و مکان برای بسیاری از کلمات غیر ترکی کلمات ترکی ساخته و پرداخته نشده است و نویسندگان اثرات مجبور به استفاده از کلمات عربی، فارسی و دیگر زبانها شده اند. این مهم از یک سو سبب گسترش کلمات غیر ترکی در زبان دیوان و علم شده و از سوی دیگر محققین برای اینکه یک اثر را در زمره زبان دوره ترکی سلجوقی قرار دهند ملزم به این نکته بوده اند که آن اثر باید خصوصیات زبان ترکی اوغوزی را داشته باشد که هیچ بلکه باید در اثر مورد نظر زبان ترکی اوغوزی جایگاه و ارجحیت و سنگینی زبانی داشته باشد. و روند تاریخی زبان ترکی و اوغوزی در هزاره XI,XIII  و گسترش و ترویج زبان ترکی که در آن هزاره بوده و سبب ایجاد و قوت گرفتن رسم و رسوم زبان نوشتاری بر پایه ادبیات شفاهی بوده است سبب شده است بیشتر نگاهها به هزاره XIII منعطف شود. 
ترکان اوغوز و زبان ترکی اوغوزی در هزاره های XI-XIII
برای اینکه تصوری درست از رسم و رسوم ادبی و بود و یا نبود زبان ادبی نوشتاری ترکی ترکان اوغوز اطلاعاتی بدست آریم اول باید بر ترویج و گسترش زبان ترکی اوغوزی در هزاره های XI-XIII تاملی داشته باشیم.       
بنا به اطلاعاتی که شاید داشته باشید زبان نوشتاری ترکی و روند ترویج ترکی نویسی  در متون باقی مانده از هزاره های XI-XIII شروع شده و در هزاره XII زبانی ترکی که در آسیای میانه به عنوان زبان نوشتاری حاکم بوده است را می توان نام برد. زبان نوشتاری گوک تورکها (ترکان آسمانی)، اویغورها، قاراخانلی ها یکی از شاخه های رو به ترویج و گسترش زبان ترکی بنا به شرایط زمانی، سیاسی، مدنیتی، فرهنگی و بوده است و ادامه دهنده همان پروسه ای که نا مبرده شده است می باشد.
در هزاره XII در آسیای میانه و الخصوص در خارزم و ماوراءالنهر از نظر گسترش زبان ترکی و رسم ترکی نویسی دوره خاص و قابل توجهی میباشد.  این دوره مرحله ای میباشد که زبان ترکی از ساحه زمان و مکان خارج شده و دارای زیر شاخه های متعددی زبانی شده است. در این وادی در خارزم و ماوراءالنهر و آسیای میانه  در هزاره های XII و XII به سبب پروسه ها و مسائل پیش روی و حوادث سیاسی، تاریخی، اجتماعی، ائتنیک سرآغاز دروه ای جدید در زبان نوشتاری و تکامل مراحل گذشته می باشد. در حالی که هزاره های VIII–XI از نظر علم تورکولوژی جز کم تحقیق شده ترین دوره ها می باشند و زبان ترکی آناطولی در دورهای مذکور و زبان ترکی نوشتاری در آسیاسی میانه در همان هزاره نیز جز اصرار امیز ترین و تاریک ترین دوره ها قرار دارد. ترویج و گسترش رسم ترکی نویسی به صورت پارالل وار با اشتقاق زبان ترکی اوغوزی از شیوه ترکی نویسی قدیمی و گزار به رسم ترکی نویسی جدید مرتبط می باشد. به همین سبب برای اینکه تحلیل و نگرشی به قسمتهای تاریک شروع ترکی آناطولی داشته باشیم باید به صورت خلاصه وار به پروسه زبان ترک اوغوزی در هزاره های XIII– XI نظری بیاندازیم. امروز با توجه به اثرها و منابع باقیمانده از اوغوزها در هزاره XIتاXIII هزاره زبان ترکی اوغوزی آسیای میانه در هزاره XIو زبان ترکی اوغوزی در هزاره XIIIدر جغرافیای آناطولی به صورت پلی نمایان می شود که همه این پروسه ها سبب ایجاد زبان ترکی نوشتاری و رسم ترکی نویسی در دوره های مذکور خواهد شد.
برای اینکه از وضعیت زبان ترکی اوغوزی در هزاره های XIII–XI باخبر شویم بد نیست به تاریخ ترکان اوغوز در تاریخ ذکر شده نگاهی کوتاه داشته باشیم. بر اساس منابع تاریخی و جغرافیایی موجود ترکان اوغوز در آسیای میانه در هزاره Xو در کنار سواحل سردریا و دریای آرال دولتی را به نام دولت یعقوب تشکیل داده اند. در هزاره هایXI وX ترکان اوغوز که قسمتی از آنها کوچ کننده و مهاجر و قسمتی با میراث مدنی و تاریخی قابل تامل در کنار دریای آرال سکنی گزیده اند. با توجه به مدارک و منابعی که از استخری، حدودالعالم، مقدسی، مسعودی، محمود کاشغری و بنا به یافته های تاریخی و آرکولوژیک بسیاری از محققین از وجود کشوری در سواحل دریای آرال و دریای سر که توسط ترکان اوغوز شکل گرفته است خبر می دهند. از اسامی کشور و شهرهایی که در اسناد و منابع تاریخی مرتبط با کشوری بنا نهاده شده ترکان اوغوز به چشم می خورد از مهمترین این نامه می توان به نامهای یئنی کند (شهر جدید) و سوت کند، هاآره، جه ند، سپرن (سابران، ساوران)، سوغناک، قاراناک، قاراچوک (فاراب)  اشاره کرد. بر طبق گفته های ادریسی، جوینی، و سیاحت نامهای مرتبط و بر مبنای یافته ها آرکولوژیک که در ارتباط با هزاره XII می باشند به لیست اسامی بالا نامهای زیر را نیز میتوان افزود: بارچینلیق کند، ائشناس، جه ند، اوزکند، سیرلی تام ... از یک سو شهرهای نام برده شده و مناطق نزدیک این شهرها، مهاجرت و سکنی گزیدن در اطراف سیحون، رو در روئی با اهالی محلی ماوراءالنهر، از یک سو همسایگی قسمتی از ترکان اوغوز با قارخانلی ها، چیگیل ها، آرگو و قارلوکها، بعدها با مهاجرت به بخارا در آنجا سکنی گزیده اند. و قسمتی دیگر از ترکان اوغوز با گذر از رود جیحون و از راه خارزم به خراسان کوچ کرده و در سال 1040 بعد از سقوط مسعود قزنعلی موفق به تشکیل دولت بزرگ سلجوقی شده اند.
در هزاره های XIII– XI ترکان اوغوز بهمراه قبچاقها در پروسه ترک شدن خارزم نقش مهمی ایفا کرده اند، این ترکان اوغوز می باشند که از کنار سواحل آرال، سیر دریا تا خارزم گسترده شده اند. در اصل موضوع ترک شدن جغرافیای خارزم در هزاره XIII–XI ارتباط عمیقی با دوره سلسله ترکان سلجوق دارد. خارزم، ماوراءالنهر، دریای سر، آلتین – اوردو (ارتش سرخ!)، و زبان ترکی نوشتاری که در منطقه خراسان توسط قاراخانلی ها ترویج و گسترش یافت بی شک ارتباط عمیقی با ترک شدن این منطقه داشته است. در پروسه و روند ترک شدن خارزم به غیر ترکان اوغوز و قبچاق، یئمیک، بایاووت، کالاچ، کانکلی و ... تاثیر بسزائی داشته اند. با توجه به مباحث گفته شده از شروع هزاره XII منطقه خارزم و منطقه های مرتبط با آن بر پایه و تاثیر زبان نوشتاری قاراخانلی ها و تاثیر کم و بیش لهجه های اوغوزها، قبچاقها، کانکلی و ..دوره جدید زبان نوشتاری ترکی شروع شده است و تا پایان هزاره XVI ادامه داشته است. بعد از هزاره  XIII در خارزم و مناطق مرتبط به آن زبان ترکی خارزم که رو به گسترش و ترویج بوده عناصر مغولی هم جای گرفته است. آن طور که مشاهده می شود در هزاره X سکنی گزیدن اقوام ترک اوغوز از مناطق استپ های شمال سردریا شروع شده و تا ماوراءالنهر، خارزم و خراسان ادامه داشته است. در هزاره XI ترکان سلجوقی بر طبق کوچ ها و مهاجرتهایی که به غرب داشتند و فتح و فتوحاتشان نفوس ترکان اوغوز از تا آزربایجان، عراق، و مناطق مرتبط گسترش داده و سایه مدنیت و تاریخ خویش را تا شهر بغداد گسترانده اند. در هزاره های XIII–XI با توجه به پراکندگی ترکان اوغوز از آسیای میانه گرفته تا دنیای ترک و اهمیتهای سیاسی، و اجتماعی ترکان اوغوز امکان ندارد که از نقطه نظر تاثیر زبان ترکی بی بهره و بی نصیب بوده باشند.
بعد از مطالعه نسبی که در مورد ترکان اوغوز با هم داشتیم ، اکنون با هم گذری بر وضعیت ترکان اوغوز در هزاره های XIII–XI خواهیم داشت. از منابع مهم و قابل استنادی که در مورد ترکان اوغوز وجود دارد مربوط به اواسط هزاره XI  بوده و کتاب دیوان لغات ترک محمود کاشغری می باشد. محمود کاشغری در اثر گرانبهای خویش در بخش های مختلف اطلاعات زیر را در دسترس ما قرار داده است:
اهمیت و جایگاهی که در علم آوا شناسی لهجه ها با بیان موارد فوق قابل تامل می باشد.
1-    تغییر صدای حرف اول  B->m- در کلمه، که در زبان ترکی اوغوز حرف B- قرار می گیرد. برای مثال:
Ben/men, Bün/Mün,Çorba,Baynak/ Maynak,pislik,
در اثر بعضی کلمات نیز به صورت ترکی اوغوزی نشان داده شده است.  minar/pınar
2-    محمود کاشغری در اثرش از لحاظ تغییر حروف t->d- به حروف و اصوات نزدیک به زبان ترکی اوغوزی را مورد استفاده قرار داده است.
Tevey>Devey
تغییر حرف و اصوات t->d- به یکدیگر یکی از اشارات تغییر در زبان ترکی اوغوزی می باشد. برای مثال
Takı,dahi,Daha/ tamak,damak/tamar,damar/tarıġ,Dari/Tavar,Davar/Tegül,Değil/Telü,Deli/Tokı,Doku-/Töl,Dōl /Tön,dön
3-    تبدیل حرف و صدای b>v به یکدیگر: در اثر دیوان الغات الترک محمود کاشغری حرف صامتی(w) که مابین bوf در ترکان تلفظ می شود به حرف و صدائی مانند v که در ترکان اوغوز صدای آشناست تبدیل می شود. نمونه های مانند
Sawaş,Sawçı,Sewük,sewün,
که مانند زبان ترکی قاراخانلی تبدیل حروف و آواهای b>v به یکیگر امری عادی می باشد. در اثر نمونه هایی مانند
Var,bar-varmak,bir-vermek,bol-olmak
و تبدیل حروف و آوای b->v-به یکدیگر نمونه ای میباشد مبنی بر اینکه تبدیل و تغییر حروف و آوای مذکور در زبان ترکی اوغوزی هنوز آغاز نشده است. این نمونه بارز مصداق این می باشد که زبان ترکی اوغوزی با زبان ترکی قاراخانی مشترک شده و در هزاره  XIVدر متنهای جغرافیایی آناطولی اشتقاق پیدا کرده اند.
4-    یکی از معیارهایی که زبان ترکی قدیم در هزاره و زبان ترکی اوغوزی را از هم تمایز می کند در آواهای  g/ġ خویش را بروز می دهد. در زبان ترکی قدیم آواهای صامت g/ġ  که در هجا و حرف اضافه کلماتی با بیشتر از یک هجا وجود داشته اند در هزاره XIII در لهجه های ترکی جنوب-شمال در حال از بین رفتن و به فراموشی سپردن بوده است.
Kapıġ>kapu, Sevig>Sevü, belgür->Belür
محمود کاشغری در اثر خود به فراموشی سپردن آوای g/ġ در زبان ترکی اوغوزی مثالهای زیر را آورده است.
Çumġuk=Çumuk, tamġak=Tamak, Tavışġan=tavşan, Buşġak=Buşak
5-    در ترکی قاراخانی وظیفه زمان آینده با –ġu/-gü مشخص و در ترکی اوغوزی با حروف اضافه –ası/-esi مشخص می باشد. مانند
Barġu yir= barası yir(Verəcək yer), Turġu oġur=Turası oğur(Duracaq zaman)
6-    حروف اضافی  -ġuçı/-güçi که اسماء فعل را ایجاد می کند در زبان ترکی اوغوزی حروف اضافه –daçı-deçi جای گزین شده اند.
Tutġuçu/tutaçı(Tutuncu) , satġuçı/sattaçə(Satıcı)
در دیوان الغات الترک ماحمود کاشغری حروف اضافه –taçı/-teçi حروف اشافه مشترک بین ترکی قبچاقی و ترکی اوغوزی بیان کرده است.
7-    حروف اضافه –lık/-lik که از اسم، اسامی جدید تولید می کند و در زبان ترکی اوغوزی حروف اضافه –sak/-sek می باشد.
Tavratıġlık>Tavratġsak (Evdirmek həqıqıdır)
همانطور که مشاهده می شود محمود کاشغری چهارچوبی از زبان ترکی اوغوزی را در هزاره XI ارائه می دهد.  همانطور که از قسمتی از مواردی که مطرح شد برمی آید روند تاریخی زبان ترکی اوغوزی در دوره هایی با زبان ترکی نوشتاری قاراخانی مشترک شده و خصوصیات مشترکی را ایفا می کند و در برحه هایی کاملاً از آن جدا شده و خصوصیات بارز خویش را عریان می سازد. محمود کاشغری این اثر گرانیها خویش را با سفر به مناطق و شهرها و کشورهای مختلف اقوام ترک جمع آوری و تدوین کرده است، طی مطالبی که در بالا اشاره شد به این معنا می باشد که در این هزاره زبان ترکی اوغوزی به عنوان زبان ترکی نوشتاری مورد استفاده قرار نمی گرفته است. در اواخر هزاره XI زبان نوشتاری ترکان اوغوز به زبان نوشتاری قاراخانلی ها وابسته بوده است. ما این خصوصیات را برای ارزیابی و تشریح خصوصیات زبان ترکی اوغوزی در اواخر هزاره XI مطرح ساخته ایم. 
در دیگر سو محصولات زبان ترکی قدیمی آناطولی با تحقیق و بررسی زبان ترکی اوغوزی در اواخرXIII هزاره  قابل تثبیت می باشد. در این محصولات زبان نوشتاری خصوصیاتی مثل زبان نوشتاری آسیای میانه هویدا شده و خصوصیات زبان ترکی قاراخانی کاهش یافته و بر خصوصیات زبان ترکی اوغوزی افزوده شده است. با توجه به مطالعه و تحقیق روی اسنادی که از هزاره  XIII و قبل از آن بدستمان رسیده است پیوند مشترک زبان آسیای میانه و ترکی اوغوزی به چشم می خورد. در میانه ی هزارهای XIII-XI  زبان ترکی اوغوزی به همراه خصوصیات زبان ترکی قاراخانی و مقداری قواعد ترکی قبچاقی نشان از پروسه ای گذرا جهت تبدیل شدن و پایه ریزی زبان ترکی نوشتاری می باشد.
واقعیت این می باشد که  در پدید آوری و تولید زبانهای نوشتاری منطقه خارزم به عنوان گهواره زبانی عمل کرده است و زبانهای ساخته شده آرام آرام از زبان ترکی قاراخانی جدا شده اند. 1- قاراخانی خارزم 2- قاراخانی اوغوز-ترکمن 3- قاراخانی قبچاقی نمونه ای بارز این مدعا می باشند. بر اساس این نظریه پروسه ای حدودا 150-200 ساله منجربه پیدایش زبان نوشتاری جدید گشته است. تغییر و تحولات در داشته های اجتماعی مثل زبان طی پروسه هایی شکل می گیرد و به صورت آنی غیر قابل شکل گیری می باشد، بی شک این رفتار برای زبان ترکی اوغوزی نیز قابل تعریف می باشد. قابل تعریف و تصور می باشد که بین ترکی قاراخانی در هزاره XIV و زبان ترکی قدیمی آناطولی زبان ترکی اوغوزی نقطه مشترک و پروسه مورد نظر می باشد. در این دوره در آسیای میانه ترکان اوغوز خارزم را در خود جای می دهد. این دوره همزمان با دوره ترکان سلجوقی در جغرافیایی آناطولی می باشد. "اگر ما در آسیای میانه و جغرافیای آناطولی اثرات نوشته شده با خصوصیات فوق را بیابیم  در آنصورت زبان ترکی اوغوزی در اواسط هزاره XIII و قبل آن تنها زبان گفتار نبوده، بلکه در عین حال خصوصیات و داشته های نوشتاری خویش را نیز ادامه داده است می باشد". این موضوع نیز با پیدایش مسئله های زبانهای متقابل مرتبط می باشد.
آثار زبانهای متقابل و مختلط
آثاری از زبان ترکی که امروز در دستمان می باشد و قسمتی از این آثار لابلای مطالب مذکور نامبرده شده از نظر زبانی ما بین زبان نوشتاری قاراخانی و اوغوز در تبادل بوده است و نوعی تقابل و اختلاط را ایفا می کند. در تحقیق بر روی این آثار تفاوت منطقه ای، دوره ها و ... مورد تحقیق واقع نشده و یا بی دقتی هایی صورت گرفته است. برای مثال در اواسط هزاره  XIII اثر نوشته شده ولی با مشخصه منطقه نامعلوم اثر علی نین کیسائی یوسوف از نظر بروکلمن (C.Brockelman) مربوط به اولین آثار عثمانی مشخص شده، همان اثر را آ.ن. سامیلوویچ در زمره آثار ادبیات ترکمن در آسیای میانه رده بندی کرده است، آ.جعفر اوغلو اثر مذکور را اثر مشترک زبان ترکی آسیای میانه و شاخه ترکی غربی معرفی کرده است، این موارد ناشی از موضوعاتی می باشد که در بالا به آن اشاره شد. خوشبختانه در سالهای گذشته تحقیق بر روی این اثرها سبب شده تا نوع نگاهی متفاوت به این نوع آثار داشته باشیم و اهمیت فراوانی به آثار متقابل و مختلط زبانی دادشته باشیم. از پژوهشگرانی که در مورد آثاری مثل بهجت الحدائق و شرح المنار تحقیق کرده اند م.ارگین و م.منصور اوغلو می باشد، این دو این آثار را از آثاری که در هزاره  XIII زبان ترکی قدیمی آناطولی بوده شمرده و در زمره آثاری بااهمیت زبانی طبقه بندی کرده اند. اثر شرح المنار گرچه از خصوصیات زبانی مختلف و متفاوت لبریز می باشد ولی این طور به نظر می آید که از نظر ساختار زبانی مربوط به هزاره  XV و یا دورهای قبل از آن و مربوط به قبچاقها باشد. با توجه به نویسنده اثر و خصوصیات زبانی نهفته در اثر امروزه این اثر و امثال هم جزء آثار اثبات نشده قرار می گیرند. یکی دیگر از محققینی که در مورد آثاری که جزء طبقیه بندی زبانی مختلفی قرار گرفته است ر.ر. آرات می باشد. آرات در سال 1956 در اثر تبلیغی خویش موقعیت عمومی زبان ترکی آناطولی را بسیار قبلتر از هزاره XIII  نام برده بود. بر اساس آثار محمود کاشغری در مورد زبان ترکی اوغوزی در هزاره XI اطلاعاتی موثق در دست می باشد. آرات با بیان اینکه زبان ترکی اوغوزی تا اواخر هزاره XIII در روند ترویج و گسترشی قرار داشته و تا به امروز ادامه داشته است و با بیان اینکه آثار مربوط به هزاره های XIII– XI پس کجا می باشد؟ این سوال را در ذهنمان پدید آورده و دقتمان را به خود جلب کرده است. تحقیقاتی که از آن روز تا به امروز صورت گرفته است آثار گرانبهایی در موضوع آثار متقابل زبانی از جمله کتاب گزیده، بهجت الحدائق فى موضع الخلايق ، کتاب الفراضی، قدرت ترجمه و آثار اینچنینی در کتابخانه سلیمانیه استانبول کشف و جمع آوری و نگه داری می شود. به آثار بالا یک ترجمه قرآن را نیز باید افزود. افزایش تعدد این آثار نیز ناممکن نمی باشد. چون در هزاره های XIV-XV  کپی های بعضی از آثار به سبب این طرز فکر که زبان محلی- منطقه ای می باشد و ذوق محققین عصر مربوطه را کسب نکرده اند به گوشه ای رها شده و فراموش شده اند. برای مثال اثر دانشمند نامه، کتاب گزیده در هزاره XV از طرف محمد.ب به زبان ترکی دوره خویش برگردانده شده، نسخه استانبول و آنکارای با توجه به نسخه بورسای بهجت الحدائق به روز شده است و تماماً به زبان هزاره XV تبدیل گشته است. ما با بررسی کتابخانه های داخلی و خارجی ترکی موجود بر این باوریم که آثار کشف نشده و نامعلوم مربوط به هزاره  XIII و یا قبل از آن از این کتابخانه ها خارج خواهد شد.آثاری مثل حکایت شیخ صنعان، صال صال نامه و اثرات اینچنینی که نسخه های دست نویسشان بدستمان نرسیده ولی منابع موثق تاریخی مرتبط اطلاعاتی در این موارد به ما می دهند.
آثار مذکور جزء آثاری می باشند که در حین پروسه گذر زبان ترکی نوشتاری قاراخانی و زبان ترکی قدیمی آناطولی واقع شده و به احتامل زیاد در بعضی مناطق آناطولی و آسیای میانه، مناطق خارزم نگاشته شده اند. از این آثار قدرت ترجمه تمثیل کننده زبان ترکی اوغوزی در منطقه خارزم می باشد . کتب بهجت الحدائق، کتاب الفرائظ و ... نیز مربوط به جغرافیایی آناطولی می باشند. آثار فوق در صورتیکه در جغرافیای آناطولی، آسیای میانه نگاشته شده باشند طی پروسه ی زبان ترکی اوغوزی که در  هزاره  XIII- XI صورت گرفته و مهاجرت، کوچ کردن، اشتراکات فرهنگی، مدنیتی، تاریخی مربوط به جغرافیایی خارزم، آناطولی، آسیای میانه بوده است هر کدام از این آثار با توجه به اشترکات فراوانی که دارند دارای نقاط تمایزی هم می باشند که از عوامل متعددی که در دوره خویش بر آنها گذشته  حکایت دارند. به نظر ما هر کدام از آثار مناطق یاد شده خاصیت آثار گذرا را دارا می باشند.
توضیحاتی که در بالا بدانها اشاره شد محمود کاشغری در وصف زبان ترکی اوغوزی می باشد، و این بدان معنا می باشد که در اواخر هزاره  XI نمی تواند به عنوان زبان نوشتاری مستقل بوده باشد. بر اساس منابعی که امروز در دستمان می باشد زبان ترکی اوغوزی در آسیای میانه به عنوان زبان نوشتاری در هزاره XII  مورد قبول واقع شده و نسخه خطی می باشد که از آن دوران مانده  در موزه لنینگراد آسیا مربوط به تفسیر قرآن می باشد.این اثر در دوره گذر از زبان ترکی قاراخانی به زبان ترکی خارزم می باشد و بیشتر به زبان ترکی نوشتاری قاراخانی نزدیک می باشد، لغت نامه ی این اثر توسط آ.ک.بورووکوف به رشته تحریر درآمده است او در اثر فوق به داشته های زبانی ترکی اوغوزی در اثر اشاره داشته است، و خصوصیات زبان ترکی اوغوزی را به دفعات در اثر تکرار کرده است و نشان داده است. بی شک در اثراتی به مانند اثر فوق که خصوصیات زبان ترکی اوغوزی به عناوین مختلف در اثر بارز شده است پیدایش اثر دیگر این چنینی در جغرافیای آسیای میانه و طبقه بندی زبان ترکی اوغوزی بدون شبهه می باشد. در اواسط هزاره XII  اثری به مانند قدرت ترجمه با خصوصیاتی که دارد جز آثاری می باشد که می توان در ای نطبقه بندی جای داد. در حالت پارالل باید اثراتی که در بالا به عنوان تمثیل کننده زبان ترکی آناطولی برشمردیم را نیز بیافزاییم. بهجت الحدائق یکی از این اثرات توصیف کننده با اهمیت می باشد. با تمام این موارد شمرده شده اشتراکات آسیای میانه و جغرافیای آناطول و با توجه به منابعی که در دستمان می باشد می توان این چنین توصیف کرد که: آثار زبان تقابلی که  در آسیای میانه و جغرافیای آناطولی در اواسط هزاره XII شروع شده و تا اواخر هزاره  XIII ادامه یافته است قبول داشته های این آثار به عنوان آثار زبانی متقابل و دوره گذر خطا نبوده است. همانطوری که در بالا اشاره شد این دوره زبان ترکی ترکان سلجوقی آناطولی می باشد.
نتایجی که می توان از قسمتی از مباحثی که گذشت استنباط کرد:
زمان برپایی و پیدایش زبان نوشتاری ترکی آناطولی شروع شده در هزاره  XIII و در منطقه خویش نبوده است.بلکه در همان دوره ارتباط گسست ناپذیری با پیدایش زبان ترکی نوشتاری آسیای میانه داشته است. ترکان اوغوز که به جغرافیای آناطولی سرازیر شده اند با خود نیز آداب و رسوم زبان نوشتاریی و به قولی ترکی نویسی را نیز آورده اند. این وضعیت با رسم و سنت املاء زبان ترکی قدیمی آناطولی، املاء عربی- فارسی و یک مدت زمانی املاء ترکان اویغور ادامه داشته است.
در هزاره های  XI-XII در آسیای میانه زبان ترکی قاراخانی که در آسیای میانه به عنوان تنهاترین زبان نوشتاری بوده است، زبان ترکی قدیمی آناطولی ک هبر پایه خصوصیات زبان ترکی اوغوزی بوده است مرحله گذرائی را فراهم ساخته است. به همین سبب در جغرافیایی آناطولی زبانی که به زبان ترکان سلجوقی نام می نهیم یکی از عوامل تاثیر گذار مثبت در روند مرحله گذار بوده است.
برای آنکه یک زبان نوشتاری بنا به هر شرایطی به زبان نوشتاری بعد از خود گذر کند، قسمتی از خصوصیات زبان گذشته و خصوصیات زبانی پایه زبان جدید در پروسه ای مختلط شده و ترکیب می شوند تا پروسه گذر زبانی تکامل یابد. زبان ترکی ترکان سلجوقی نیز به صورت عمومی در طبقه بندی زبان مختلط جای می گیرد. در اواخر هزاره XIII  در زبان ترکی قدیمی آناطولی آثار و خصوصیات زبان نوشتاری قاراخانی رو به کاهش بوده در تقابل با این نظر خصوصیات و آثار زبان ترکمنی اوغوزی رو به فزونی بوده است. به همین سبب  در اواخر هزاره XIII این پروسه گذر زبانی به زبان ترکی اوغوزی خلق حاکم منطقه ارتباط مستقیم داشته است. 
در جغرافیای آناطولی برای اینکه زبان ترکی اوغوزی به زمره زبان نوشتاری منطقه ای درآید، فقط با زبانهای عربی و فارسی رو در رو نشده و به مبارزه برنخواسته، در همان زمان نیز با خصوصیات بجامانده از زبان نوشتاری آسیای میانه نیز به مقابله پرداختسه است. اثرهایی که در هزاره XIV-XV به صورت زبانی منطقه ای و محلی بوده طی پروسه ای که ذکر شد اکثرا به زبان ترکی نزدیک به امروزی ترجمه شده اند.
تاریخچه زبان ترکی اوغوزی از منظر زبانشناسی در اواسط هزاره های XI-XIII به سبب تغییرات، گسترش و نوآروی هایی که داشته و زبان ترکی آناطولی برای پیوستن به زبان ترکی نوشتاری آزاد و مستقل با زبانهای عربی-فارسی به مبارزه پرداخته و خاناهای ترکمن ساکن جغرافیایی آناطولی با سبب شعور ملی و اهمیتی که زبان منطقه ای داشته اند هزاران هزاران اثرا را به ترکی امروزی ترجمه کرده اند و در وادی کوتاهی زبانهای خارج از محدوده زبانی ترکی اوغوزی رو به اضمحلال بوده اند. به همین رو ساختار عمومی زبان ترکی قدیمی آناطولی در دوره ترکان سلجوقی و خانهای آناطولی و ادامه دهنده آن در دوران اول عثمانی طبیعی هست که در خارج از محدوده خصوصیات زبانی ترکی اوغوزی یک انشقاق بوجود آمده است. بنا به نطر محققینزبان ترکی آناطولی در اواخر هزاره  XIII بر پایه ادبیات شفاهی که در خود و خلق خویش داشته به روند تکاملی زبان نوشتاری ادبی ترکی پیوسته است.
منبع مورد استفاده شده:
Selçulular Çağı Türkçesinin Genel Yapısı
Zeyneb Korkmaz